Alanya’ya en son 30 yıl kadar önce gitmiştim.
Henüz restorasyonu tamamlanmamış kale çevresinde mini minnacık bir kentti. Nüfusu 30 bin civarındaydı. Şimdi 300 bin nüfuslu devasa bir kent olmuş. Ama Antalya gibi beton bir kent değil!..
Alanya’ya, özellikle de Kızıl Kule’yi de içine alan Alanya Kalesi’ne, Kleopatra Plajı’na, sokaklarına, caddelerine, mutfağına, en önemlisi de eğitime duyarlı halkına bayıldım.
İlçe olmasına rağmen, biri devlet, diğeri vakıf iki üniversitesi var ve kentteki neredeyse tüm okullar hayırseverlerin desteğiyle yapılmış.
Alanya, başkenti Konya olan Selçuklu İmparatorluğu’nun en güçlü döneminde Alaaddin Keykubat tarafından kışlık başkent olarak altın çağını yaşamış.
Alanya Kalesi, Kızıl Kule de dâhil tüm yarımadayı içine alıyor ve böylesine görkemli olanını, değil ülkemizde, gezdiğim pek çok ülkede görmedim.
İstanbul’daki Anadolu ve Rumeli hisarlarının yüzlerce kat büyüğünü göz önüne getirin, çok daha görkemlisi.
Son yıllarda gittiğim antik kentler içerisinde en fazla Bergama’dan etkilenmiştim ama Alanya onu da gölgede bıraktı.
Her ne kadar, tarımın başkenti olarak Antalya gözükse de sanki gerçek başkent Alanya. Çünkü bereketli topraklarından adeta ürün fışkırıyor...
Alanya, hem Antalya’nın bir parçası hem de Bergama gibi bir imparatorluğa başkentlik yapmış görkemli tarihi, kültürü ve gelenekleriyle kendi içinde adeta özerk bir cumhuriyet! Bunu attığınız her adımda fazlasıyla hissedebiliyorsunuz...
Alanya, Bergama, İskenderun, Lüleburgaz, Merzifon ve daha pek çok kentimiz neden il yapılmaz, gerçekten anlamak mümkün değil...
Kaymakam Mustafa Harputlu dâhil tüm kent buna çoktan hazır...
Kent Konseyi
Kent Konseyi’nin düzenlediği Eğitim Penceresinden Geleceğe Bakış konulu bir konferans için Alanya’daydım. İki katlı kültür merkezi tıklım tıklımdı. Sivil toplum örgütlerinden öğrencilere, velilerden akademik personel kadar hemen herkesoradaydı.
Saatlerce eğitimi konuştuk, eğer başka programlar olmasaydı, bir o kadar daha hiç fire vermeden devam edebilirdi...
Alanyalılar eğitimi gerçekten de ciddiye alıyorlar. Yeni kurulan iki üniversite ile bu çıtayı eminiz çok daha yükseklere tırmandıracaklar...
Kent sahili kilometrelerce devam ediyor. İyi olan tarafı ise şehir içi de dâhil hemen her yerde denize giriliyor olması. Ama çok daha önemli olan, sahil şeridinin, yalılar, lokantalar ya da plajlar tarafından işgal edilmemesi.
Her yer, herkese açık.
Meyve, sebze cenneti olarak hayat da diğer kentler ve özellikle de turistik yörelerle kıyaslanmayacak oranda ekonomik...
Kusuru yok mu? Olmaz olur mu?
O kadar çok şey anlatıyorlar ki hadi gidelim, hadi yiyelim, hadi yapalım, hadi görelim dediğinizde, “Şimdi mevsimi değil” diyor.
İki gün boyunca, en çok duyduğumuz cümle bu oldu.
Siyaset tek kale
Görünen o ki MHP Antalya’yı AK Parti’ye, AK Parti de Alanya’yı MHP’ye bırakmış durumda.
Alanya’da, MHP’li Başkan Adem Murat Yücel’in seçilme şansı bir hayli yüksek gözüküyor.
Alanya bir Yörük kenti. Gelenek ve görenekleriyle hâlâ bu kültürü fazlasıyla yaşatıyorlar. Şiveleri de sanki KKTC şivesi gibi...
Turizm mevsimi mart ortalarında açılıyor kasım sonuna kadar devam ediyormuş. Bu yüzden gerçek Alanya’yı görmek için ya ilkbahar ya da sonbahar tavsiye ediliyor. Çünkü yaz aylarında çok sıcak oluyormuş.
Eski Alanya’dan aklımda kalan tek şey muhteşem dondurmasıydı, gidip, arayıp, buldum, tat hâlâ aynı tat...
Alanya Gazipaşa Havaalanı’nın açılmasıyla yol daha da kısalmış. Bir hafta sonu bile gelseniz, büyük bir keyifle döneceğinizden emin olabilirsiniz.
Hemen her meyve ve sebzenin en iyisini bulmanız mümkün ama topraksız ortamda yetişen domatesi ve son yılların en gözde tropikal meyveleri avokadoyu sabah, öğle, akşam demeden her sofrada görebilirsiniz. Fiyatı da İstanbul’un dörtte biri...
Özetin özeti: Alanya’da bir ön tatil dopingi eminim ki hepinize ilaç gibi gelecektir...