YÖK geçen hafta açıkladığı yeni sınav sistemini revize etti!
YKS’de yok saydığı Tarih’e hak ettiği değeri verdi. Ama bu kez de Coğrafyacılar ayakta, çünkü soru sayıları ve etkileri azaltıldı.
Bir başka tartışma ise Felsefe Grubunda, Felsefe var mı, yok mu? YÖK’ün yayımladığı bültende, Felsefe Grubu (Mantık, Psikoloji, Sosyoloji) olarak gösteriliyor. Bu da kafaları karıştırdı.
Sınav tarihleri 23-24 Haziran olarak açıklandı.
Adayların tamamının gireceği TYT ve YKS cumartesi, yüzde 3’ün gireceği Y. Dil sınavı ise pazar günü yapılacak.
Keşke Y. Dil cumartesiye, YKS de pazara alınsaydı.
Bu konuda da bir revizyon gelirse şaşırtıcı olmaz!
Soru sayılarına yönelik itirazlar ise bitmek bilmiyor. Fakültelerin puan türleri belli olduğunda, bu konuda da mutlaka revizyona gidilecektir!
Puan hesaplanmasında da yanlıştan dönüldü. 180 barajı, TYT ve YKS’deki performansa göre, sınavda adaylarca değil, ÖSYM tarafından ölçülecek.
Tüm bunları günler öncesinden yazdık. Peki müneccim miyiz? Hayır. Sadece tecrübe ve öngörü, o kadar!..
Gelelim konforlu sınava!
Sınavın da konforlusu olur mu demeyin, olacakmış! Koskoca Başbakan yalan mı söylüyor?
Öğrenciler, ekonomik tarifeli olan da yok mu diye çoktan geyik yapmaya başladı.
Bu yüzden, böyle ciddi konularda kelime seçerken çok dikkatli olmakta yarar var!
Başbakan Yıldırım’ın TEOG; YÖK Başkanı Saraç ve ÖSYM Başkanı Özer’in YKS konusundaki açıklamaları tatmin edici olmasa da ümit verici.
En azından, daha iyiyi bulma arayışlarının devam ettiğini gösteriyor.
Böylesi bir süreçte herkes mükemmeli arıyor.
Peki, mükemmel diye bir şey var mı, varsa da bugünün hızla değişen dünyasında ne kadar kalıcı olabilir?
MEB, YÖK ve ÖSYM’nin sıkıntısı biraz da bu yüzden. Hangi sistemi getirirse getirsinler, toplumun tümünü mutlu etmeleri imkânsız.
Rahatsızlıkların temelinde yatan ve sürecin uzamasına neden olan da zaten bu!
İşte bu noktada, temel kurallardan şaşmamak en doğru olanı.
Kurumları ya da bu süreçleri yönetenlerin hiçbiri maalesef yeterli pedagojik donanıma sahip değil!
Bu yüzden de sınavlara hep farklı pencereden bakıyorlar.
Oysa MEB, YÖK, ÖSYM gibi kurumların en önemli referansı o, bu, şu değil, pedagoji olmalı.
Eğitimde temel bir kural var; öğrenciye, öğretmene, veliye, yani eğitimin paydaşlarına, yapacağınız reformun onların lehine olduğunu doğru bir şekilde anlatıp inandıramazsanız, hayata geçirilmesi ya da geçirilse de kalıcı olması mümkün değil.
Reformları son dakikaya kadar bekletip, sonra da çok aceleci davranıyoruz.
Bu da çok önemli ayrıntıların gözden kaçmasına neden olabiliyor.
Bazen bir hata 99 doğrudan daha büyük olabiliyor ya da 99 doğruyu gölgeleyebiliyor.
İşte bu nedenle, toplumun genelini ilgilendiren böyle önemli kararlar alınırken, eleştirel düşünceye açık olmak ve karar alıcı ekiplerin içinde bu tür kişilerin olmasına da özel önem göstermek gerekir.
Özetin özeti: MEB, YÖK ve ÖSYM çocuklarımızın geleceği açısından göz bebeği gibi korumamız gereken kurumlar. Bu konuda herkesin çok daha dikkatli olması gerekiyor ama en çok da kendilerinin!..