Sayıları çok fazla olmasa da bazı okurlarımızdan, eğitimde olup bitenleri çok eleştiriyorsun diye eleştiriler geliyor. Bir okurumuz bile çok önemli olduğu için bugün onların bu serzenişlerine cevap vermek istiyorum...
Evet, eğitimde yaşanan olumsuzluklar canımı çok sıkıyor. Çünkü çok daha iyisini yapabileceğimize olan inancım çok fazla ama buna rağmen potansiyelimizin yarısını bile kullanamıyoruz.
Bir gazeteci olarak tam 40 yıldır, eğitimde olup bitenleri yakından, hem de çok yakından izliyorum. Yani ömrümü, eğitime adadım. Çünkü eğitimin hem çocuklarımızın hem de ülkemizin geleceği açısından çok önemli olduğuna inanıyorum.
Yapılan yanlışları görmezden gelmeyi ya da sanki en doğrusu oymuş gibi alkışlamayı, bugüne kadar hiç beceremedim. Bundan sonra da değişeceğimi hiç sanmıyorum.
Eğitimde, 40 yıl önce ne ise bugün de o! Değişen hiçbir şey yok. Olup bitenlere, verdiğim tepkinin dozunun yüksek olması, biraz da bu yüzden.
Ziya Hoca’nın, dün açıkladıkları, eğitimde ciddi bir dönüşümün sinyalleri olabilir mi?
Hiç sanmıyorum. Çünkü samimiyet yok, çünkü yama atacak yer kalmayan bohçaya yeni bir yama daha atmanın ötesinde yeni bir şey söylenmedi!
“Çok enteresan” dersleri vermek için önce öğretmenler kursa gidip öğrenecek, sonra da öğrencilere öğretecekmiş! Daha sonra da öğrenciler, haftada iki gün aldığı bu dersle meslek sahibi olacaklarmış!..
Dünden bugüne Milli Eğitim Bakanlarının ortak özelliği hep günü kurtarmak oldu ama maalesef hiçbiri de, bırakın günü kurtarmayı, işleri daha da karmaşık hale getirmenin ötesine geçemedi. Arada çok güzel projeler hayata geçmedi mi? Elbette oldu.
Örneğin, Cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olarak lanse edilen FATİH Projesi onlardan biriydi. Ama artık esamisi bile okunmuyor.
Tıpkı gazetecilikte olduğu gibi siyasette de fikri takip çok önemli ama 40 yıldır şahit olduğum ortak izlenim, gelip giden bakanlardan hiç ama hiçbirinin eğitim sevdalısı olmadığıydı. Bakan oldukları gün eğitimle ilgilenmeye başladılar, gittikleri gün de unuttular. Bir tanesi bile, çıkıp da yere göğe sığdıramadığı projesi çöpe atılırken, ne yapıyorsunuz demedi, projesine sahip çıkmadı!..
Eğitimci Bakan
Bugüne kadarki Milli Eğitim Bakanlarının ortak özelliği, eğitimle uzaktan yakından ilgilerinin olmamasıydı. Ziya Hoca, Bakan olarak atanınca, eğitime gönül veren herkes çok sevindi, kendisine yüksek kredi sağladı. Ama nedense, bugüne kadar, kendisine bağlanan bu umutları daha da artıracak adımlar atamadı.
Dün, “Lisede Ne Yaptık?” başlığıyla tanıttığı yeni modelin sadece bir ortaöğretim programı değişimi değil; ülke ve çocuklar için bir gelecek kurgulama meselesi olduğunu vurgulayarak, “Gençlere karşı sorumluluğumuz çok büyük. Evet, okula geliyorlar ama nereye gidiyorlar? Biz onları neye hazırlıyoruz? Yollarını nasıl çiziyoruz? Bu sorular meslek hayatımın sorularıydı. Şimdi cevabını verme zamanı” ifadelerini kullandı ve “Eğitimle ilgilenen, meselesi eğitim olan, geleceğe yürüyen herkesin bizimle olmasını dilerim. Zira bu sadece bir ortaöğretim programı değişimi değil ülkemiz için, çocuklarımız için bir gelecek kurgulama meselesi.” şeklinde konuştu. Gönlümüz de, kalemimiz de, en başından beri ondan yana ama bu yaptığı yanlışları görmemezlikten gelme ya da olmayacak duaya âmin deme yönünde algılanmamalı...
Açıkladığı proje, eğitimin, ülkenin, gençlerin hangi sorununa çare olacak anlayabileniniz var mı? Hedefi ne, uygulanabilirliği var mı, daha da önemlisi üniversite önündeki yığılmayı azaltıp, gençlerimize mezuniyette iş bulmalarına olanak sağlayacak bir altın bilezik sunacak mı?
Özetin özeti: Ne olur bir kez de olsa, yanılt bizi Ziya Hoca! Hiç gocunmayız, ayakta alkışlarız...