Üç tarafımız denizlerle çevrili ama denizi görenimiz, girenimiz çok az! Yüzyıl öncesine dayanan deniz seferleri ise artık yok gibi! Önceki yıl, tarifesini görmüştüm, Trabzon’dan kalkan gemiler Paris’e kadar her ay düzenli olarak sefer yapıyormuş!
Şimdi hayali bile zor!
Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu, Avrupa Hukuk Fakülteleri Dekanlar Kurulu Başkanlığı da yapan, uluslararası hukuku ve denizciliği çok iyi bilen bir hukukçumuz. Öylesine değerli bilgi notları göndermiş ki, hepimizin kulağına küpe olması gerekir!..
Yabancı gemiler!
‘Yıllardır yabancı gemilerin sahillerimizin kaymağını yemesi hiç içime sinmiyor. Turizm konusunda da yazdığınız için konuya eğilirsiniz diye kullanabileceğiniz bazı argümanları takdim ediyorum. Artık turist gemileri de yüzer otel niteliğinde. Girişimcilerimizin konuya el atması çok iyi olacaktır. Türkiye sahilleri her yönüyle cruise dedikleri gemi gezileri için ideal limanlar içeriyor. Düşünebiliyor musunuz, Antakya’dan başlayan, Mersin, Antalya, Marmaris, Kuşadası, İzmir, Dikili, Çanakkale, Mudanya-Bursa, İstanbul, Sinop, Samsun, Ordu, Trabzon limanları ne kadar çok tarihi ve turistik yerlere ulaşmak için ideal uğrak yerleri olabilir.
Eskiden S/S Tarı vapuru, daha sonra M/V Akdeniz, M/V Karadeniz gemileri İstanbul’dan İskenderun’a kadar gidip, çeşitli limanlara uğrayarak dönerdi. Bu gemiler yolcu + kargo tipi olduğu için gezi gemileri değildi. Tarsus isimli lüks yolcu gemimizi kış aylarında Yunanlı Chandris firması kiralar ve Karayip Adalarında geziler düzenlerdi. Tahtından feragat eden Britanya Kralı ve Amerikalı eşi bu gemiyle New York’a seyahat etmişti. Ankara vapuru da sahillerimizde çok güzel geziler düzenlerdi.
Bir İngiliz firması Swan Hellenic Cruises adı altında Ankara gemimizi kiralıyor ve çoğu Türk limanları olmak üzere bir iki Ege Adasına da uğramak suretiyle arkeoloji ve tarih meraklıları için geziler düzenliyordu. Swan firması, Türk gemisiyle Türk limanlarına yabancı turist getiriyordu. Bu arada Yunanistan’ın Stella Maris, Stella Solaris, Jason, Atlas gibi çok sayıda gemisi sahillerimizin kaymağını yemekteydi. Kış aylarında bizim Ankara vapuru Haliç’te bağlarken, Yunan gemileri nisan-ekim ayları dışında Karayipler’de tur düzenlemekteydi.
Ege Adaları mı, Yunan Adaları mı?
Turizm Bakanımızın şirketi kendi sahillerimizi unutmuş, Yunan Adaları’na geziler düzenliyor. Gemiler Yunan bandıralı. Aslında önceki yıllarda Kıbrıs Rum Yönetimi bayraklı gemileri limanlarımıza sokmadığımız için hemen bayrak değiştirip Yunan bayrağı çekilen gemiler, Türk turistlerini Yunan Adaları’na götürüyor. Her Allah’ın günü televizyonda kafamıza vura vura Yunan Adaları diyorlar! Halbuki Ege Denizi Kıta Sahanlığı meselesi ve buradaki adaların silahlandırılmasını yasaklayan antlaşmalarla Atina’nın bu adalar üzerinde egemenlik haklarının kısıtlanmış olduğunu dikkate alan önceki dönemlerde Bakanlarımız, hukukçularımız “Ege Adaları” demeyi tercih ederdi. Adalar aslında bizim kıta sahanlığımız üzerinde yer almakta.
Zaten Yunanistan’ın adaların etrafında karasularını genişletmesini, TBMM casus belli veya savaş nedeni olarak ilan etmiştir. Başka yerlerde
12 mil olabilen karasuları Ege Adaları’nda 6 mille kısıtlanmıştır. Bizim kıta sahanlığımız Girit’in güneylerine
kadar uzanmaktadır.
Bakan Bey’in şirketi Ege Adaları lafını neden yeğlemiyor? Sahillerimize yabancı gemi gelsin diye bekliyoruz. Tabii gelsin ama Türk girişimcileri sadece Yunan gemileriyle Yunan Adaları turu düzenleyebiliyor? Dev turizm şirketlerimiz aciz mi? Sadece iki ay faaliyet gösterecek ve Adnan Menderes Havalimanı’na 70 km uzaklıkta olan Çeşme’ye havalimanı inşa edenler acaba gemi işletmeciliği yapamıyor mu?
Yüzlerce mavi yolculuk teknesiyle başarılı geziler düzenlemesini
biliyoruz da büyük boy girişimlerden kaçınıyor muyuz?
Zaten ziyaret edilecek limanlar arasındaki mesafeler o kadar kısa ki geceleri çok ağır yolla seyreden
gemiyle az yakıt yakmakla kârlı
seferler düzenlenebilir...”