Geçen hafta sonu hızlı bir Roma turu yaptık. Etkileyici bir kent. Tarihi doku çok iyi korunmuş.
Her defasında, sizi şaşırtan farklı ayrıntılarla karşılaşmanız mümkün. Vatikan San Pietro Meydanı’na, 400 yıl aradan sonra, göçmenler adına dikilen Mülteciler Heykeli de onlardan biri oldu.
Neredeyse hemen her gün birkaç tanesi batan ve onlarca cana mal olan mülteci tekneleri konu olarak ele alınmış. Müthiş detaylar vardı. Dikkat çekiciydi ve Roma’ya gelen on milyonlarca turiste, Suriyeli mültecilerin, batan teknelerle özdeşleşen kaçış facialarını hatırlatıyordu.
Böylesi bir anıtı hatta daha görkemlisini biz de dikmeliyiz! Hem de en çok ziyaret edilen meydanlarımızdan birisine. Örneğin Sultanahmet’e! Çünkü Suriye’de yaşanan mülteci zulmünü en derinden yaşayan ülkelerden biri de biziz!
Kanadalı heykeltıraş Timothy Schmalz tarafından yapılan heykelin açılışında 40 bin kişiye seslenen 83 yaşındaki Arjantinli din adamı Papa Francesco, “Savaşlar dünyanın belli bölgelerinde yaşanıyor ama bu savaşları mümkün kılan silahlar diğer bölgelerde üretilip satılıyor. Bölgelerde yaşanan silahlı çatışmalar nedeniyle yerlerinden edilen mültecileri sonrasında kabul etmek istemiyorlar. Bedel ödeyenler hep küçükler, yoksullar, savunmasız durumdakiler oluyor” demiş.
Biz bunu yıllardır haykırıyoruz! Haykırmakla da kalmayıp, milyonlarcasına bu en zor günlerinde ev sahipliği yapıyoruz. Görünen o ki bizi dinlemedikleri gibi Papa’yı da dinlemiyorlar.
Egemen güçler her türlü “haltı” yiyip, sonra da zeytinyağı gibi üste çıkıyorlar.
Ortadoğu’da yaşananları tüm ayrıntılarıyla anlatan bir anıt heykel eminim ki tarihe bırakacağımız en çarpıcı miraslardan biri olacaktır.
Göçmenlerin eğitimi?
Başarıyla gerçekleşen Barış Pınarı Harekâtı’ndan sonra, umuyoruz ki Suriyeli mültecilerin önemli bir bölümü ülkelerine geri dönecektir. Kalanlar da olacak. Bu konuda çok yönlü projeler üretildi, üretilmeye de devam ediyor. Eğitimde yapılanlar da bunların en başında geliyor. Yani sadece güvenliklerini sağlayıp, karınlarını doyurmakla kalmıyor, eğitimleriyle de yakından ilgileniyoruz.
Onlara gösterilen bu ilgiyi abartılı bulanlar var. Onlara, Allah hiç kimseyi bugün onların düştüğü duruma düşürmesin diyerek empati yapmalarını öneriyoruz. Onlar bizim komşumuz ve onlar aç ve açıktayken bizim gönül rahatlığı içinde olmamız mümkün değil. Biz tarih boyunca buyduk, bundan sonra da böyle olmaya devam edeceğiz. Aksini hiç kimse bizden beklememeli.
Göçmenlere, özellikle de çocuklarına, ülkemizde misafir oldukları sürece, sadece okuma yazma öğretmekle kalmayıp, kalifiye eleman olmalarını sağlayacak meslekler de öğretmeliyiz.
Bunu yaparken de ne olur, kendimizle kıyaslamayalım, bizim için yapılmayanların, onlar için yapıldığı gibi bir yanlışın içine düşmeyelim. Yoksa içinden çıkılmaz bir noktaya gelinir ki bu da hepimizi üzmenin ötesinde bir işe yaramaz.
Yaşananları haykıralımSanat, diplomasi kadar olmasa da tarihe damga vuran en önemli ayrıntılardan biri. Bu yüzden, Suriyelilerin yaşadığı zulmü sanatın her koluyla, sadece kendimize değil, dünyanın dört bir yanına anlatalım.
Resimler, heykeller, müzik, kitap, karikatür, fotoğraf, seramik, tasarımın her türlüsü, müzeler ve aklımıza ne geliyorsa, sanatın her alanında yarışmaysa yarışmalar açalım, görevse görevlendirmeler yapalım ama yaptığımız işin büyüklüğünü, ulviliğini, farkındalığını hem bugüne anlatalım hem de geleceğe miras bırakalım.
Özetin özeti: Haklı olmak, zoru başarmak, beklenenden fazlasını yapmak bazen yetmiyor, göstermek de gerekiyor. Ve sanki biz bu konuda biraz zayıfız!..