Kafamız karışık hem de çok karışık.
Bir konuda doğru olan, bir başka konuda yanlış olabiliyor.
Konuya girmeden önce, dünkü gazetelerden size dört başlık sunmak istiyorum:
- TEKNO-FEST İstanbul Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali, teknoloji üreten bir Türkiye hedefiyle önceki gün başladı.
- Çağdaş sanatın en iyi örneklerini sanatseverlerle buluşturan Contemporary Istanbul, Lütfi Kırdar Rumeli Salonu ve İstanbul Kongre Merkezi’nde 13. kez sanatseverlere kapılarını açtı.
- Global Compact Türkiye Kadınının Güçlenmesi Çalışma Grubuna bağlı Kadının Güçlenmesi B. Platformu tarafından organize edilen “Gücümüz Eşitliğimiz” paneli geniş bir katılımla gerçekleştirildi.
- Fizy ödülleri sahiplerini buldu.
Dört farklı etkinlik var, dördünün ismi de İngilizce.
Olamaz mı?
Niye olmasın!
Özellikle dünyaya açılıyorsanız ya da dünyaya açık bir platformsanız.
Tekstil markalarımızın ya da otel ve artık dilimize iyice yerleşen haliyle rezidans adlarının neredeyse hemen hepsi yabancı!
İşte bu noktadaki duyarlılığımız nerede başlıyor, nerede bitiyor, bunun çok iyi dengelenmesi gerekiyor.
Ya da eğer önemli olan marka yaratıp dünyaya açılmaksa, bu sınırlama niye?
Geçenlerde yazdım, bir İngilizce kursunun ismi İngilizce diye MEB tabela indirtti.
Her ilde olmasa da bazı illerde İngilizce ismini kullanması yasaklandı.
Gerekçesi, ismin Türkçe olmamasıydı. Şimdi aynı kurs, ABD’de de bir şube açtı ve tabii ki marka olarak İngilizce olanını kullandı. Türkçe isme onlar da aynı tepkiyi verirse ne olur endişesinden daha çok ticari avantajlarını düşündü.
Yabancı isimler konusu enine boyuna bir kez daha düşünülmeli ve ortak bir noktada buluşulmalıdır.
Yoksa bu çifte standart, bazen milli değil diye baş ağrıtır bazen de milli menfaatler köstekleniyor algısı yaratır.
Yani olaya çok yönlü bakmakta yarar var!..
Öğretmenlik sil baştan!
Bir ülkeyle oynamak isterseniz, önce öğretmen yetiştirme sistemiyle oynayın derler.
Ve biz sürekli oynuyoruz.
Kemal Gürüz ve arkadaşlarının getirdiği şu anki sistem en kötü olanı ve değişim sinyalleri çoktan gelmeye başladı.
Öğretmen, eğitimin bel kemiğidir.
O ne kadar nitelikli, o ne kadar mutlu ve o ne kadar geleceğe umutla bakıyorsa, çocuklarımızın ve ülkenin geleceği o kadar emin ellerdedir.
Doktor, mühendis, hâkim, asker yetiştiren sistemler neredeyse hiç değişmezken, öğretmen yetiştirme sistemimiz sürekli değişti.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında adeta baş tacı olan öğretmenlerimiz, zaman zaman vurun abalıya oldu.
Gelen vurdu, giden vurdu.
Öğretmenlik adeta sıradanlaştırıldı.
Oysa öğretmenlik mesleklerin en kutsal olanı.
Diğer tüm meslek insanlarını onlar yetiştirir, onlar dünyaya hazırlar.
Öğretmen yetiştirme sistemi baştan aşağı değiştirilsin demiyoruz.
Tümüyle atılsın ve doğru olanı da uzaklarda aramayalım.
Eğitim tarihimize baktığımızda, bunun en güzel örneklerini fazlasıyla bulmamız mümkün.
Öğretmen okullarının lise bölümleri yeniden yaygınlaştırılmalı ve yüksek öğretmen okulları yeniden açılmalıdır.
Öğretmen okullarına öğrenci alırken de, mezun ederken de çok titiz davranıp, mezun olanların tümüne istihdam olanağı sağlayacak düzenlemelere gidilmelidir.
En idealist öğretmenleri bile mesleğinden nefret edecek noktaya getiren KPSS üzerinde öğretmen alımlarına, sözleşmeli ve ücretli öğretmen uygulamalarına hemen son verilmelidir.
Öğretmenlik Peygamberlik mesleği olduğu kadar Başöğretmen Atatürk’ün de hayalindeki meslektir.
Öğretmenlerimize, yani çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğine hak ettiği önemi vermek, onurların en büyüğüdür ve bu konuda taşın altına elini koyan herkesi yüceltir.
Özetin özeti: Ortak değerlerimizi güçlendirmeden, ortak kararlar almamız çok zor!..