Kuşaklar arası iletişim-sizlik daha doğrusu çatışma hiç bu kadar tavan yapmamıştı.
Bırakın dede ile torun arasındaki çatışmayı, iki kardeş arasında bile ciddi iletişim sorunları yaşanıyor.
Daha da vahimi, aynı yaş grubu arasında da ciddi bakış açısı ve söylem farklılıkları var!..
Çağımızda hemen her şey öylesine hızla değişiyor ki ayak uydurana aşk olsun.
Söz konusu değişim sadece teknolojik alanlarda değil, belki de en yoğunu ve en dikkat çekeni sosyolojik değişimler.
Toplumun bu noktaya gelmesi sadece bizde değil, dünyanın hemen her yerinde aynı.
Hayata değer katan pek çok gelenek yok olmak üzere.
Örneğin mektup, örneğin misafirlik, örneğin sohbet...
Gözlerinizi kapayın ve düşünün, son bir haftada, son bir ayda, en yakınızdakilerle kaç saat değil, kaç dakika sohbet ettiniz?
En son ne zaman sevdiğiniz birine bir mektup gönderdiniz, misafirliğe gittiniz ya da bir misafiriniz geldi?
Yediden yetmişe hemen hepimiz öylesine yoğunuz ve öylesine bir koşuşturma içerisindeyiz ki geriye dönüp, bir durum değerlendirmesi bile yapamıyoruz.
İşte bu yüzden de ortak iletişim kanalları kuramıyor ve aynı dili kullanmakta zorluk çekiyoruz.
Birimiz için çok önemli olan bir şey, bir başkası için hiçbir anlam ifade etmeyebiliyor...
Peki, bu durum nereye kadar böyle devam edecek, ne zaman bu gidişata dur diyeceğiz?
Görünen o ki hemen hepimiz bu durumdan şikâyetçi olmamıza rağmen, çözüm üretmeye hiç yanaşmıyoruz. Çünkü bu kolayımıza geliyor!..
İletişimin olmadığı bir yerde gerisi teferruattır.
Aynı şeyleri düşünüyor, aynı şeyleri konuşuyor ve aynı şeyleri istiyoruz ama birbirimize tahammülüz yok.
Öylesine kamplara ayrıldık ki ortak noktalarımızı unuttuk, en fazla önem verdiğimiz değerlerimizi bile sıradanlaştırdık.
Peki, yeni durumdan mutlu muyuz?
Evet demek mümkün değil.
Yalnızlaştık ve daha da ürkütücü olan, tahammül ve tolerans sınırlarımızı yok ettik.
En ufak aykırı görüşlere bile tahammül edemiyor ve anında küplere biniyoruz.
Sabır en büyük erdemken, sabırsızlığı alışkanlık haline getirdik.
Hemen her şey bir anda olsun bitsin istiyoruz.
Gençlerimiz daha stajyerken genel müdür olmak istiyor, en iyi maaşı, en iyi arabayı, en iyi evi, en iyi tatili bir hak olarak görüyor.
Hasta olmadan rapor almak, alın teri dökmeden zengin olmak, okumadan yorum yapmak, uzmanlığı olmadan akıl vermek günün trendleri oldu.
Kuşaklar arası çatışmanın ya da diyalog sorununun en önemli gerekçelerinden biri de bu.
Eskilerin etik değerleri ile yenilerin heyecanı birbirinden çok farklı.
Eskilerin sağduyusu yenilere göre enayilik, yenilerin heyecanı ise eskilere göre boşa kürek çekmek ve ne kadar açıkça dile getirmeseler de kendini bilmezlik veya “densizlik”!
Ülkemizde sosyolojiyi bilim olmaktan çıkaralı ve tu kaka ilan edeli çok oldu ama gelecekteki en büyük sorunların temelinde hep sosyolojik değişimler başrolde olacak.
İşte bu yüzden ekonominin, siyasetin, fen, matematik ve teknolojinin yanında sosyolojiye de hak ettiği önemi vermenin zamanı geldi de geçiyor.
Hayat binlerce zincirin oluşturduğu bir bütündür, o halkalardan biri ya da birkaçı koptuğunda, her şey altüst olabiliyor...
Özetin özeti: İnsani değerlerin yok olduğu bir dünya, ne kadar gelişirse gelişsin, mutluluk değil, huzursuzluk getirir...