İçeriden ve dışarıdan yoğun baskıların olduğu zor bir süreçten geçiyoruz.
Ciddi kararlar arifesindeyiz.
Ve sanki bu kez, politik beklentiler değil, pedagojik değerler öne çıkacak.
Önceliğimiz, milli değerlerle donatılmış, çağdaş gençler!
Peki, bunu başarabilir miyiz? Olmaması için hiçbir neden göremiyoruz.
Yarışa hazır mıyız?
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk “Bizim asıl derdimiz küresel rekabet” demiş!
Peki, ama nasıl? İlk 300’e giremeyen üniversiteler ve sürekli değişen eğitim sistemiyle mi bu küresel rekabeti gerçekleştireceğiz?
Küresel rekabet elbette çok önemli!
Ve bu yarışta biz de mutlaka olmalıyız! Ama nasıl sorusuna da hep birlikte cevap aramalıyız. Çünkü üretim bir memleket meselesi.
Üniversitelerimiz özerk mi, ilk ve ortaöğretimde taşlar yerli yerine oturdu mu, sınavların esaretinden kurtulduk mu?
Küresel rekabetten önce asıl bu soruları kendimize sormamız gerekiyor.
Peki sorabildik mi, sorabiliyor muyuz?..
Bakan ne diyor?
Bakan Selçuk, olması gereken eğitim ve bu konuda bakın neler diyor:
“Bilim ve teknolojinin, yani dijital, fiziksel ve biyolojik olanın, üçünün aynı bedende buluşacağı bir çağdan söz ediliyor. Bizim asıl derdimiz, küresel rekabet. Yani dünyayla rekabet etmek ve Türkiye’nin dünyada önünü açmak, iddia sahibi olan ülkeye dönüşmektir. Bugünkü hayata ve doğaya karşı pusu kuran bakış açısı karşısında daha medeni bir bakış açımız ya da net cevabımız yoksa, o zaman biz eğitimi gerçekten kendi doğası içerisinde konuşmuyoruz. Sadece belli kazanımlar, müfredatlar ve beceriler üzerinden eğitimi konuşuyoruz demektir...”
Kim, nasıl yapacak?
Bakan Selçuk’un söylediklerine katılmamak mümkün değil. Dünden bugüne hep söylenegeldi.
Asıl önemli olan, bütün bunları ne zaman, kimin, nasıl yapacağı?
Bir de inandırıcılığı ve uygulanabilirliği yüksek bir icra planı ortaya konulursa, işte o zaman yüzler güler.
Dünyayla hemen her alanda küresel bir yarışa gireceksek, elimizin hemen her alanda, çok daha güçlü olması gerekiyor.
Bunun yolu da eğim, bilim ve katma değeri yüksek üretimden geçiyor!
Ve şimdi konuşma değil, üretim zamanı!!
Neden “Milli” olmalı?
İki bakanlığımızın önünde “Milli” kavramı var.
Peki, ama neden?
Daha da önemlisi “Milli” deyince ne anlıyoruz?..
Örneğin, eğitim, bilim, teknoloji, Milli olur mu?
Olursa, sınırları nerede başlar, nerede biter?
Bir ara milli telefon, milli tablet, milli klavye diye tutturduk durduk.
Peki, gerçekleştirebildik mi?
Buradaki “Milli”lik kavramı, sanki yerel olmaktan daha çok, ulus olmanın getirdiği ortak değerleri temsil ediyor.
Örneğin yeni vizyon belgesi hazırlanırken, ortak değerlerimiz, yani iyi bir yurttaş yetiştirmenin tüm koşulları masaya yatırılmalıdır.
Bu konuda iktidar muhalefet, MEB YÖK, işverenler ve işçiler, farklı etnik kökenden gelen tüm taraflar ve tüm mezhepler bir araya gelmeli ki her türlü farkındalığı içinde barındıran mozaik korunabilsin!
Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu ile MEB temsilcilerinin sık sık bir araya gelmeleri bekleniyor.
Açıklamanın gelecek haftaya ertelenmesi doğru bir hareket ama baştan da dediğimiz gibi, herkesi kucaklayan bir vizyon belgesi şart...
Ben yaptım demekle olmadığını bin defa gördük.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dikkat çektiği gibi, tek tip insan yetiştirme modeliyle “Milli”lik olmaz!..
Özetin özeti: Eğitimde birinci önceliğimiz, bizi biz yapan değerler olmalıdır...