Köy okulları neden yeniden açılmalı, köyler neden hayat bulmalı ve çok daha önemlisi, bunu nasıl başarabiliriz?..
Önce ilk sorudan başlayalım:
Köy okulları yeniden açılmalı, çünkü köylerin yeniden canlanması gerekiyor. Yoksa aç kalırız!
Bunun sinyalleri ne zamandır geliyor! Hem de giderek artan bir tonda! Görmezden gelmeye devam edersek, bunun faturası çok daha ağır olabilir!..
Gelelim ikinci soruya:
Köylerin yeniden canlanması gerekiyor, çünkü köyler yeniden canlanmadan okul açmanın bir anlamı yok. Köyleri canlandırmanın yolu da köyde yaşamanın ve üretmenin yeniden cazip hale gelmesinden geçiyor.
Peki, bütün bunlar nasıl olacak?
İşte en önemli soru bu!
Gelin bu konuda hep birlikte akıl yürütelim, en doğru yol haritasını çizelim ve yine hep birlikte köylerimizi canlandıralım.
İşte akla gelen ilk satır başları:
Özel öğretmenler görevlendirilmeli!
Köy okullarının yeniden açılması tek başına bir anlam ifade etmez. Görevlendirilecek öğretmenler çok önemli. MEB, Cumhuriyet’in ilk yıllarından sonra, ya ilk kez göreve başlayan öğretmenleri köylere gönderdi ya da disiplin cezası alanları. Onların da maalesef ne kendilerine ne de köylere bir yararı oldu!..
Bu konuda, kesinlikle gönüllü öğretmenler seçilmeli ve onları köyde tutmak için her ne istiyorlarsa yerine getirilmelidir.
Örneğin ekip, biçmek isteyene toprak ve tohum, hayvancılık yapmak isteyene küçükbaş, büyükbaş hayvan, seracılık yapmak isteyenlere sera malzemeleri verilmeli, halıcılığı canlandırmak isteyenlere de atölye kurulmalıdır. Çünkü köy öğretmenleri sadece ders veren değil, köy önderidir. Günün 24 saatinde köylüyle oturur, kalkar, üretir ve orada bulunmasının gereğini yerine getirir.
Kendi üretmeyen bir öğretmen, öğrencisine örnek olamaz, onları orada tutamaz, akademik anlamda başarılı olanları seçip en iyi okullara yönlendiremez. Bu konuda örnekleri çok uzaklarda aramaya gerek yok, 1950’li yıllara gelinceye kadarki köy okullarımıza bakmak yeter de artar!..
Köyler yeniden köy olmalı!
Siyasetçilerin seçim kazanmak için getirdikleri büyükşehir yasasını ve uygulamalarını beğenen var mı bilmiyorum. Kiminle konuşsanız şikâyetçi.
Mahalleye dönüşen köyler de şikâyetçi, büyükşehir belediye başkanları da. İlçe belediye başkanları da şikâyetçi, vatandaş da!
Peki, o zaman bu yanlıştan neden hâlâ dönmüyoruz?..
Merkezden yönetimin artılarından çok zaaflarının olduğunu hemen her alanda, her fırsatta görüyoruz.
Tıpkı, 8 yıllık kesintisiz eğitim ve 4+4+4 modelinde olması gerektiği gibi bir durum değerlendirmesi yapılmalı ve ona göre yeni bir yol haritası çizilmelidir.
Mahalleye dönüşen tüm köyler olmasa da belirli koşulları sağlayan köylere yeniden köy statüsü sağlanmalı ve üreten, akıllı köy modelleri oluşturulmalıdır!
Çiftçilik de kutsaldır çobanlık da!
Vatandaşın gözünde köylülük neden değer kaybetti?
İşe önce bundan başlamak gerekir.
Geçim sıkıntısı, işsizlik, emeğinin karşılığını alamama, eğitim ve sağlık kurumlarının olmaması, çiftçilik maliyetinin artmasına karşın ürün fiyatlarının yerinde sayması gibi onlarca neden sayılabilir.
Bu yüzden kentlere akın edilip köyler boşaltıldı. Peki, köyde bulamadıklarını şehirde bulabildiler mi?
Evet demek o kadar zor ki!
Züğürt Ağa filminde olduğu gibi, köyünde, evinin ve köyünün efendisi olan neredeyse herkes kentin çarkları arasında yok olup gitti, gitmeye de devam ediyor.
Birçoğu üç kuruş paraya çalışıyor, varoşlarda, çok zor koşullarda yaşıyor, çocukları perişan oluyor. Mutlu olduklarını söylemek abartılı hem de çok abartılı olur.
Elbette zorla olmaz ama doğdukları, büyüdükleri topraklara ve üretmeye özlem duyanları çok daha iyi koşullarda yeniden köylü yapmak, sadece onları değil, ülkemizi de kurtarır.
Özetin özeti: Ekmeğini, sütünü, sebzesini bakkaldan alan, erzakını şehirden bekleyen, ürettiği para etmeyen köyler değil, şehirlerde olanın daha fazlasını sunan, daha yüksek hayat standartları olan köyler istiyoruz...