Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Geçtiğimiz bir ay içerisinde güney illerimize çok seyahat yaptım.

Hemen hepsi meyvenin, sebzenin başkenti diyeceğimiz iller.

Yaz kış demeden, sebzenin, meyvenin en tazesini onların sayesinde yiyoruz.

Ama kebap ve yemeklerde dikkat çekici bir şekilde sebze yoktu.

Örneğin patlıcanlı kebap, yanında harika bir domates salatası, yaz aylarında olduğu gibi tabak dolusu biber ve yeşillik ara ki bulasın.

Restoran sahiplerine ya da şeflere şakayla karışık, “Yoksa ben yanlış bir kente mi geldim, hani nerede sebze ve meyveleriniz?” diye takılacak oldum, ağzımın payını aldım.

Haberin Devamı

“Bu mevsimde, domates, biber, patlıcanın tadı mı olur ki yemeğini yapalım?” dediler, şaştım kaldım.

“Peki, o zaman bize niye satıyorsunuz, biz niye onca para verip alıyoruz?” diyecek oldum, “Kış aylarında yaz sebzesi yersiniz, yemezsiniz, o sizin sorununuz, biz her şeyi zamanında yeriz” deyip son noktayı koydular.

Gazetecilik dürtüsüyle, sıkıştığım köşeden, yediğim yumruklardan kurtulmak için bu kez, “Peki, o zaman yemediğiniz şeyi niye üretiyorsunuz, yazık değil mi biz İstanbullulara?” deyince, yine, “O sizin sorununuz, biz mi size yiyin diyoruz?” cevabıyla hepten köşeye sıkıştım.

Bu böyle olmaz, bir çıkış yolu bulmalıyım diye çırpınırken, lafı bu kez ekonomiye getirip, “Bizler yemezsek binlerce seracı, pazarcı, aracı aç kalacak, ekonomi küçülecek, sizi üreticilere şikâyet edeyim de görün” diye espri yapayım dedim, golü yiyen yine ben oldum.

Niye mi?

Gidin sorun o seracılara, evlerinde, bu mevsimde, domates, biber, patlıcan yiyorlar mı, yemiyorlar mı?

Masadaki yerel halka sordum, herkes senkronize olmuş bir şekilde kafayı havaya kaldırdı.

Evlerde de yaz aylarında yaz ürünleri, kış aylarında da kış ürünleri yeniliyormuş.

Sonra kendi kendimi sorgulamaya başladım.

Kışın biber, patlıcan, domates yemesek aç mı kalırız, üstelik üç dört kat fiyat ödeyerek, diye kafamdaki seçenekleri sıralamaya başladım.

Eskiden kış aylarında hangisi vardı ki diye, kendimi tıpkı onlar gibi yaz aylarında yaz, kış aylarında da kış sebzesi yemeye koşullandırmış ve inandırmışken, son alışverişte, aldığım tüm kararlar yerle bir oldu.

Haberin Devamı

Öylesine koşullanmışız ki vitrinde, pazarda, televizyonda, gazetede, ya da seçimlerde önümüze ne konulursa onunla yetiniyor, onu yiyor, onu izliyor, onu okuyor, onu seçiyoruz.

Bu arada domatesi, biberi, patlıcanı anladım da, yerli muzların neredeyse tamamının serada yetiştiğini bilmiyordum. Görünce inandım. Ha bu arada, topraksız ortamda yetişen sebzeler de ayrı bir yazı konusu!..

Fiyatlara gelince, domates, biber, patlıcan deyince, en az on çeşidi var.

10 liraya olan da var, bir liraya olan da.

Sanki o fiyatı ucuzladı denilenler, en ucuz olanları. İhracata yönelik olan sebze ve meyvelerde indirim asla söz konusu olmazmış.

Ve asıl can alıcı soru:

Hadi tadından, fiyatından vazgeçtik, bari, sağlıklılar mı?..

Yine uzun uzadıya bir ders verildi:

Çiftlik balığı ile deniz balığı, kümes tavuğu ile köy tavuğu arasındaki lezzet ve sağlık ne ise bizimki de o.

Peki, sera ürünleri zararlı mı?

Bunu söylemek, bize değil bilim insanlarına düşer. Bizimkisi sadece bir tespit ve yaşadığımız kafa karışıklığıydı. Umarız işin uzmanları, genetiği değiştirilmiş ürünler, hibrit tohumlar, gübrelenerek çoraklaşan topraklar ve hormonlu meyve, sebzeler konusunda, bizi çok daha ayrıntılı bilgilendirirler.

Haberin Devamı

Son bir anekdot da organik ürünler konusunda, ona da gülüp geçtiler: Temiz toprak, su, hava mı kaldı ki doğal ürün olsun!..

Özetin özeti: Bu ara çarşıya, pazara çıktığınızda, bize bir şey olmaz demeyi bir kenara bırakıp, bir değil, bin kez düşünün...