İstanbul’da okullar dün tatildi.
Peki, gerekli miydi?
Pek çoğumuz için sanki hiç gerek yoktu.
Çünkü tüm ara ve ana yollar açıktı.
Bu yıl bir hayli benzeri tatil oldu.
Görünen o ki havalar yine bozacak ve kar tatilleri kaldığı yerden devam edecek.
Peki, yasa gereği, bu ekstra tatil günleri için aynı gün ve sayıda telafi eğitimi gerçekleştirilecek mi?..
Temel Eğitim Yasası, çok açık: Ülkemizde, eğitim süresi 180 iş günü!
Yani alt sınır bu!
Eksik olan günler için telafi eğitim öngörülüyor.
Ama nedense, bu hep öteleniyor ya da sıkıştırılmış eğitim adı altında geçiştiriliyor.
Zaten dünyadaki en kısa eğitim sürelerinden birine sahibiz.
Bir de böylesi tatiller söz konusu olduğunda, bu süre daha da kısalıyor.
Ondan sonra da eğitim neden yerlerde sürünüyor diye hayıflanıp duruyoruz...
Peki, kar tatiline gerek yok mu?
Elbette var.
Özellikle de İstanbul’da.
Çünkü bazı semtlerde bazen evden çıkmak mümkün değil.
Ama telafisini de düşünmek şart.
Yoksa niye eğitim yerlerde sürünüyor diye şikâyet etmeye hakkımız olmaz.
Ha, bu arada, bu haliyle eğitim süresi 250 güne çıksa ne olur ki diyenleriniz de elbette olacaktır.
Haksız da sayılmazlar ama o ayrı bir tartışma konusu...
Eğitimin temeli, disipline olmaktır, o yoksa gerisi teferruattır.
Yani her ne yapılıyor ya da yapılacaksa, bir plan ve program çerçevesinde olmalı, yoksa toparlamak mümkün olmaz!..
Boş kontenjanlar
Hemen her gün binlerce mesaj geliyor.
Çoğu da işsiz gençlerden.
Onlarla birlikte aileleri de eminim ki kahroluyor.
Bu noktaya gelinceye kadar öylesine özveride bulunmuşlar ki ödülleri işsizlik olmamalıydı.
Enerji sistemleri mühendisliği diye bir bölüm açılmış.
Hem de devlet, vakıf demeden her yerde.
Açıldığında öylesine pembe tablolar çizilmiş ki ne büyük hayallerle girmiş, ne büyük hayallerle mezun olmuşlar ve yarıdan fazlası şu an işsiz!..
Ve hâlâ benzeri bölümler açılıyor ama giden yok!
Bu bölümlerin bu kadar çok açılmasına kim izin verdi, bir Allah’ın kulu çıkıp da hesap sormayacak mı?..
Yine aynı şekilde, son birkaç gündür sağlıkçıların mesaj bombardımanına tutulduk.
Fazla değil, 10 yıl önce, işsiz hemşire, fizyoterapist, ebe, teknisyen ya da farklı bir alanda işsiz sağlık personeli göremezdiniz.
İş buluyorlar diye plansız programsız öylesine çok yere açıldılar ki şu an atanamayan on binler hatta yüz binlerce gençten söz ediliyor.
Peki bu öğretim kurumlarının açılmasına kim izin verdi, ilgili bakanlıklar ne dedi, ondan da önemlisi, sağlıkla ilgili diğer kurum ve kuruluşlar bu duruma niye seyirci kaldı?..
Diğer mesleklerde de durum farklı değil.
Güya bir tarım ülkesiyiz ama ziraat mühendisleri ve veterinerlerin yüzüne bakan yok!..
Planlama şart!..
Yakında yine sınavlar var ve YÖK yine şişik, hormonlu kontenjanlarla, üniversitelere şu kadar öğrenci alacağız diye göz boyayacak.
Bu kandırmacaya ve savurganlığa artık dur demeliyiz.
Yekta Hoca bile bu vahim gidişatı frenleyemiyorsa demek ki sıkıntı büyük hem de çok büyük.
Sürekli yeni üniversiteler açarak, sürekli yeni bölümlere öğrenci alarak, Türkiye bir yere varamaz.
Bu kadar üniversite şart mıydı?
Kesinlikle evet. Açıldılar, çok iyi oldu. Ama ne olur biraz nefes alıp, içlerini dolduralım, kaliteyi yükseltelim.
Ayrıca aklın, bilimin, ülke ve dünya gerçeklerini dikkate alarak, mezunların istihdamını da göz önünde bulunduralım.
Yoksa ileride gençlerimizi hepten eğitime küstürürüz ki bunun vebali büyük olur...
Özetin özeti: Ne olur biraz empati yapalım ve bir an için de olsa kendimizi o işsiz gençlerden biri olarak düşünelim. Allah işsizlik kâbusunu kimseye yaşatmasın, hiç kimseyi hiç kimseye muhtaç etmesin!..