İşsizlik rakamları tavan yapmış durumda. Özellikle de diplomalı işsiz sayısı! Neredeyse 10 milyona dayanacak!
Bu durum, bir yandan iyi, bir yandan da kötü.
Okullaşma oranları hızla yükseliyor, üniversite mezunu sayımız rekora koşuyor ama gel gör ki iş artık aslanın ağzında değil, adeta midesinde. Oradan onu alıp çıkarmak için mucizeler gerekiyor.
Madalyonun öteki yüzünde ise bambaşka bir tablo var.
Ülkemizin en önemli sorunlarından biri de yeterli donanıma ve yetkinliğe sahip iyi yetişmiş insan gücü olmaması!
Hangi işverenle konuşsanız, aradığı nitelikte eleman bulamadığından yakınıyor.
Haksızlar mı?
Kesinlikle haklılar. Çünkü rotamız yanlış çizildi!
Hedef olarak önümüze sınavlar ve diploma konulunca, herkes onların peşinde koştu ama görüldü ki artık sınav şampiyonluğu da diploma da hiçbir işe yaramıyor!
Eğitimde kazanımlar, işe alımlarda ise liyakat dönemi geldi de geçiyor!
İşverenlerin dikkat çektiği konu da zaten bu. Diploma var, özgüven var ama donanım yok. Hele hele yönetici yapacağınız birini bulmak, iğneyle kuyu kazmak gibi bir şey. Türkiye’de, yeni iş yerlerinin kurulmamasının, kurulanların ayakta kalamamasının en önemli nedenlerinden biri de bu diyorlar...
Herkes mağdur
25-30 yaş arası, üniversite mezunu, her üç, dört kişiden biri hem işsiz hem de mağdur.
İş desen işleri, keyif desen keyifleri yok.
Bu durum öğretmenler için de böyle, mühendisler ve diğer meslek mensupları için de. Ama içlerinde birileri var ki hiç kimse onlar kadar eziyet çekmedi, onlar kadar mağdur edilmedi!
Yeni bir Türkiye hayali kurulurken, yeni bir sistem oturtulmaya çalışılırken, 2023 vizyonu için kollar sıvanırken onlar da unutulmamalı! Çünkü Batı’da olan, bizde ise maalesef bugüne kadar bir türlü başaramadığımız sistemi kurmak ve onu tıkır tıkır işletmek için onlara çok ihtiyacımız var.
Bu konuda, hemen herkes, çok daha fazlasını hak ediyor ama en çok da İktisadi İdari Bilimler Fakültesi yani İİBF’liler hak ediyor. Çünkü, hep onlarsız bir sistem kurmaya çalıştık, olmadı!..
Kabahat gençlerde mi?
Çocuklarımız yeni filizlenen bir ağaç dalı gibi. Nereye bükerseniz, o yöne doğru büyür. Doğru budarsanız, güçlenir, yanlış budarsanız da ne boy verir ne de ürün...
Onlara bu vasıfsız, ezberci ve dayatmacı eğitim modelini biz dayattık.
Yıllardır yazıyorum ama son günlerde üzerinde çok daha fazla durduğum bir konu var; o da yetkinlik meselesi. Yani çocuklarımızı, sınav sonrası unutacakları akademik dayatmaların bir adım ötesine geçirecek, yaşamları boyunca kullanabilecekleri yetkinlikler kazandırmalıyız. Başarabilir miyiz? Kesinlikle evet! Daha önce bunu yaptık, yine yaparız...
Önce kendimize şu soruyu sormalıyız:
Nasıl bir gençlik istiyoruz?
Ülkesini seven, milli ve manevi değerlere saygılı, çağa ayak uydurabilen, becerikli, yetkin, estetik değerlere sahip, doğaya saygılı, sanat ve sporu yaşam tarzı haline getirmiş, özgüveni yüksek, sorun çözücü, saygılı ve en önemlisi de dünyanın dört bir yanında gittiğinde ekmeğini taştan çıkartacak gençler.
Bu, o kadar zor mu?
Evet, bugünkü sistemle zor ötesi, hatta imkânsız. Ama eğer istenirse, başarılır.
Helva yapmak için malzemelerin en iyileri var ancak helvanın en iyisini değil, giderek daha kötüsünü yapıyoruz.
Sorun da hiçbirimizde değil, sistemde!..
Özetin özeti: Ülkemiz, gençlerimiz, hepimiz, her şeyin çok daha fazlasını hak ediyoruz!..