Hemen her konuda öylesine sıradanlaştık ki farklı açılımlara gerek var. Yine aynı şekilde, bazı konularda öylesine boş vermişiz ki çok fazla titizlik gerektiren konularda, derin hayal kırıklıkları ve büyük felaketler yaşamamız işten bile değil.
Lafı hiç uzatmadan, başlıkta yer alan konuları açmak istiyorum.
Böyle habercilik olmaz!
35 yıldır gazeteciyim, habercilik hiç böyle dibe vurmamıştı.
Gazete, televizyon ve radyoların haber bültenlerinin neredeyse tamamı siyaset, magazin ve spor ağırlıklı.
Gazetelerin içerikleri ve haber formatları, kırk yıl öncesinden kalma ve bugünün insanına hitap etmiyor.
Sürekli tiraj kaybetmemiz ve televizyonların giderek daha az izlenir hale gelmesi biraz da bu yüzden. Örneğin televizyonların ana haber bültenlerinden ve gazetelerin birinci sayfalarından siyasi haberleri tümüyle çıkartsak, fena mı olur?
O ne dedi, bu ne dedi gazeteciliği yerine, yaşam kalitemizi sorgulayan haberleri öne çıkarmak
o kadar zor mu?..
Nükleere hazır mıyız?
Nükleer santraller müthiş bir teknoloji ve çok titiz bir çalışma gerektiren bir alan.
En ufak bir hata felakete neden olabilir.
Görünen o ki santralleri birileri gelip bize kuracak. Peki kim işletecek ve kimler çalışacak?
Böylesi alanlar, öylesine bir titizlik ve öylesine bir disiplin gerektiriyor ki
bizim gibi keyfiliğe alışmış Akdeniz insanları için çok zor bir iş kolu.
Nitekim, Rusya’ya bu amaçla gönderilen mühendislerin bazıları çok kısa bir süre sonra geri gönderildi. Çünkü yeterince disipline olamadıkları için geç yatıp, geç kalkıp, derslere hep geç kalıyorlarmış!..
Düşünün bir, elinden cep telefonunu düşürmeyen, kaşla göz arasında dizi ve maç izlemeye devam eden bir nükleer santral çalışanının yapacağı kontrolün birkaç dakika ya da birkaç saat gecikmesi onun hiç umurunda olur mu?
Akvaryum’un hali!
Florya’da her ne kadar emsalleri kadar etkileyici olmasa da çok güzel, devasa bir Akvaryum yapılmış.
Gecikmeli de olsa birkaç gün önce gezme olanağı buldum.
Bir yandan böyle bir yer yapıldığı için sevindim, öte yandan bakımsızlığını görünce üzüldüm ve böylesi titizlik gerektiren konuların hiç de bize göre olmadığına bir kez daha şahit olmanın üzüntüsünü yaşadım.
On gün önce Berlin’de gördüğüm akvaryum pırıl pırıldı ve balıklar kadar bitkiler de müthişti, bizimkinde ya hiç yoktu ya da olanlar çürümeye, kurumaya terk edilmişti. Allah’tan balıkların sağlığı yerindeydi...
Ve ilk aklıma gelen nükleer santraller oldu. Akvaryuma bakamayan biz, nükleer santrallere nasıl bakacağız ki!
Zamana, disipline, titizliğe dayanan işler kesinlikle bize göre değil!..
Depremlerde acıların her türlüsünü yaşadık, hiç ders aldık mı?..
Organik tarım, milli tohum!
Genetiği değiştirilmiş organizmalara yani GDO’lu ürünlerden bazılarına daha izin verilmiş.
Hani bir daha asla izin verilmeyecekti, hani zararlıydı, hani milli tohumculuğumuz geliştirilecekti?
Tarım ve hayvancılığımız can çekişiyordu, bu da tuzu biberi olacak.
Bu kararları kim alıyor, gerekçeleri ne bilmiyoruz ama bu topraklar değil 80 milyonu, 180 milyonu da doyurur.
Yeter ki istensin, yeter ki bu konuda akıl önderleri olsun.
Bu haber bakalım gazetelerde, televizyonlarda, sosyal medyada ne kadar yer alacak?
Fazla yer bulacağını sanmıyorum, çünkü gelecek nesillerin deformasyona uğraması, hiç ama hiçbirimizin umurunda değil.
Hani Batılı ülkeler ile bizim aramızda ne fark var diye sürekli kıyaslamalar yapıyoruz ya, işte asıl bu konuda yarışa girmeliyiz.
Onlar çocuk ve torunlarının geleceğini ne kadar ciddiye alıyor, biz ne kadar alıyoruz?
GDO’lu ürünleri üretenler, tıpkı sigara gibi kendi ülkelerinde kullanımını adeta yasaklarken, bize dayatmaları, bizim de sorgusuz sualsiz kabullenmemiz, dizilerle ve siyasetle uyuşturulan kafalarımız yüzünden olmasın!..
Öyle ya da böyle bir şekilde gündemimizin hayatın gerçekleriyle yüzleşmesi gerekiyor.
Yoksa torunlarımıza bırakacağımız Türkiye’nin yaşam kalitesi, bugünkünden çok daha yüksek olmayacaktır...
Özetin özeti: Yaşam dediğimiz şey sadece doğup, büyüyüp, yiyip, içip ölmek mi? Geriye, her açıdan daha da kirlenmiş bir dünyanın ötesinde ne bırakacağız?.