Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Dünyaya artık gençler yön veriyor.
Donanım ve deneyim elbette çok önemli ama onların enerjisi, beklentileri ve tarzları çok farklı.
Her şeye çok çabuk sahip olmak istiyor, çok hızlı tüketiyor ve her defasında çok daha yenisini istiyorlar.
Evde olduğu gibi siyasette de artık onların sözü geçecek.
Onları yakalayan, seçimlerin galibi olacak.
İktidarıyla, muhalefetiyle, bugüne kadar bu konuya hiç çok kafa yorulmadı.
Ama artık düşünmeye başlasalar iyi olur, çünkü artık onlar da akıllandı.
Sınav manyağı yapıp, kazanmak her şey dedik ama kazandıkça kaybettiler.
Bu yüzden ağızları çok yandı ve bu kez lafa değil icraata bakacaklar.
Sadece onlar mı, çocuklarına el uzatanı anne babalar da unutmayacak!
Ve bir kez daha hatırlatalım, genç ve ebeveyn seçmen sayısı en az 30 milyon!

Haberin Devamı

Öğrenci affı çare mi?

33 yılda 13 öğrenci affı çıkarılmış.
Yani bir anlamda yol olmuş.
Madem öyle, gerekli düzenlemeler yapılsa da, bundan sonra affa hiç gerek kalmasa daha iyi olmaz mı?
Doğru olan da bu değil mi?
Okumak isteyenin önü neden tıkanır ki!
Batılı ülkelerde öğrenci affı diye bir şey yok. Çünkü pek çoğunda atılma diye bir şey söz konusu değil.
Bir fakülteye girdiniz, haklarınızı sonuna kadar kullandınız ve yine de başarı olamıyorsanız, sizi kapı önüne koymak yerine, başka fakültelere yönlendiriyorlar.
Böylece, affa gerek kalmadığı gibi, öğrenci kendisi için daha makul çözümler üretebiliyor.
Ayrıca, A üniversitesinde atılma durumuna gelen bir öğrencinin o üniversitede başarılı olma ihtimali çok da yüksek olmuyor.
Bu yüzden, farklı üniversitelerde de şansını deneme olanağı sağlanması, başarı oranını daha da yükseltecektir.
Af, umarız, on binlerce öğrencinin daha yaşama tutunmalarına vesile olur...

Sözleşmeli dayatması!

Doğu ve Güneydoğu’da öğretmen sıkıntısı var.
Giden fazla kalmıyor.
Tıpkı İstanbul gibi.
Peki, bunun çaresi, dayatma mı olmalı yoksa özendirme mi?
Bakan Yılmaz, ailenin kutsallığı kadar, öğrencilerin öğretmen ihtiyacının da kutsal olduğunu söylüyor ki bu da çok doğru.
Ama yanlış yanlışla düzeltilmez!
Bakan Yılmaz’ın bu konudaki sözlerine bir göz atalım:
“Şırnak’a 3 bin 500 öğretmen atamışız. 2 bin 500 kişi bir yıl sonra tayin istemiş.
Öylesine masumane bir şey diyor ki: ‘Ailenin birliği kutsaldır.’, ‘Benim ailem Eskişehir’de bizi nasıl ayırırsın?’ diyor. Doğru ama benim Eskişehir’de öğretmene ihtiyacım yok ki ihtiyacım burada var. Bunu nasıl sağlayacağız, başka türlü olmazdı.”
Bakan Yılmaz sanıyor ki sınıfta öğretmen varsa her şey yolundadır ve kalite artacaktır!
Öğretmen elbette çok önemli ama keyfi yerinde, aklı öğrencisinde olan öğretmenle yol alınır.
Kafasının bir yanında ailesi ve çocukları olan yani kendi sorunlarıyla boğuşan bir öğretmenin, sınıfta mucizeler yaratmasını beklemek hayalcilik olur.
O gitmesin, bu gitmesin, peki o zaman oralara kim gidecek sorusunun cevabı da zorlamada değil teşviktedir.
Öğrenciye zorla ders çalıştıramazsınız ama ona sevgiyle her şeyi yaptırabilirsiniz.
İstanbul’da geçim sıkıntısı çeken öğretmene büyük şehir tazminatı, Doğu ve Güneydoğu’daki öğretmenlere de isteğe bağlı, lojmanlı, tazminatlı ve sonrasında da istediği yere tayin garantisi verirseniz her şey çok daha farklı olabilir.
MEB, yılların tecrübesiyle bu birikime fazlasıyla sahip. Örneğin, genç öğretmenler yerine, ununu eleyip, eleğini asmış tecrübeli öğretmenlere cazip gelebilecek fırsatlar yaratılabilir.
Dayatmayla bir yere kadar gidilir ve sonra sistem iflas eder. Sözleşmeli dayatması da eninde, sonunda iflas edecektir...
Cumhuriyet’in ilk yıllarında olduğu gibi vatanın her yerine koşa koşa giden idealist öğretmenlerimiz yok mu?
Fazlasıyla var.
İşte, atama sistemini, belki de biraz ona göre, yeniden düzenlemekte yarar var.
İlle de KPSS diyerek, başka değerleri gözden kaçırıyor ve sistemi zaafa uğratıyoruz.
Birkaç soru fazla çözmek her şey demek olmamalı.
Terazi bozuksa hiçbir tartı doğru değildir!
Özetin özeti: Gençleri inandıran oyu kapar!..