Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hemen her alanda zor bir dönemden geçiyoruz. Bu yüzden de karar süreçleri uzadıkça uzuyor.


Doğa Okulları’nın devir süreci de öyle oldu. Veli, öğretmen, öğrenci ve diğer çalışanlar çok yoruldu.

Bu satırları yazdığımız saatlerde, günlerdir ötelenen devir açıklaması hâlâ yapılmamıştı.

Umarız bir an önce açıklanır da herkes derin bir oh çeker ve Doğa Okulları bu krizden güçlenerek çıkar.

İTÜ bu sürece niye katıldı? Bu konuda deneyimli olan İTÜ Geliştirme Vakfı değil de İTÜ Vakfı’nın öne çıkmasının gerekçesi ne? Okulları kendi mi yönetecek yoksa bir süre sonra devredecek ya da satacak mı? “Kayyum atandı” şeklindeki söylentiler gerçeği ne kadar yansıtıyor? En önemlisi de İTÜ Vakfı’nın amaçları arasında böyle bir faaliyet alanı var mı?..

Süreci bu kadar sorgulamamızın nedeni, öğrenci, öğretmen, veli ve diğer paydaşların daha fazla yorulmamaları! Güven ortamı bir an önce oluşturulsun ki kayıp günler telafi edilsin. Binlerce öğrenci sınavlara hazırlanıyor ve her dakika onlar için çok önemli.

Herkes için en hayırlı olanı ne ise bir an önce olsun artık!..

MEB’in şaşı bakışı!

Veliler, öğrenciler, öğretmenler ve eğitimin diğer paydaşları çok ulvi bir görev yapıyorlar. Onları kıracak, üzecek, tedirgin edecek her türlü davranıştan uzak durmak gerekir. Hele ki engelliler konusunda bu hassasiyetimiz çok daha fazla olmalı. Özellikle de devletin ve eğitime yön verenlerin!

7. sınıf Türkçe ders kitabındaki 3. tema dinleme metnindeki, sözcüklerin gücüne yönelik örnek şu şekildeymiş:

“Kör bir adam dileniyor!”

Görme engelliler şimdi haklı olarak soruyorlar:

Yayıncılar, kör insanları, dilenci olarak göstermekten ne zaman vazgeçecekler?

Duyarlılıklarında sonuna kadar haklılar.

Hadi yayıncılar bu alışkanlıklarından vazgeçmedi, kitapları onaylayan MEB, Talim Terbiye Kurulu nerede?

En azından onlar bu konularda daha titiz olamazlar mı?

Ders kitaplarıyla ilgili hemen her kesimden farklı şikâyetler geliyor. Örneğin kadınlarımızı sürekli olarak mutfakta yemek yapan, yerleri süpüren biri olarak göstermekten artık vazgeçmeliyiz.

Fotoğraf kareleri, örnekler ya da hikâyeler çocuklar üzerinde derin etkiler bırakabiliyor.

Nasıl görür, nasıl duyarlarsa, öyle algılıyor ve bu algının oluşturduğu bakış açısı bir ömür boyu gidebiliyor.

Sözcüler olsun

Eğitimin her alanında çok ama çok dikkatli olmalıyız. Çünkü eğitim ciddi bir iş ve sadece çocuklarımızın değil, ülkemizin de geleceğini şekillendiriyor.
Yapılan en ufak hata katlanarak devam ediyor.

Hata yapılmaz mı, elbette yapılır ama tamiri ne kadar hızlı ve doğru olursa etkisi o kadar az olur.

Eğitim konusunda didişmek, yapılacak en son iş olmalı.

Diğer bazı bakanlıklar gibi, keşke, MEB, YÖK ve ÖSYM de birer sözcü atasa ve merak edilen konularda kamuoyunu sürekli bilgilendirse.

20 milyondan fazla öğrenci ve öğretim elemanı ile 30 milyondan fazla velimizin bulunduğu bir ortamda, bu, ihtiyaçtan da öte bir zorunluluk haline geldi.

Şeffaflığın olmadığı yerde, o boşluğu şehir efsaneleri doldurur ki bunlar da can sıkıntısı yaratmaktan başka bir işe yaramaz.

Öğretmen atamalarından sınavlara, puanlama katsayılarından okul açma ve devir kriterlerine, özlük haklarından maaşlara, yurtlardan burslara eğitimi, çocuklarımızı ve ülkemizin geleceğini ilgilendiren her konuda, sorunları halının altına süpürmek yerine, çözümü konusunda el birliğiyle çaba harcamalıyız.

Özetin özeti: En sıradan çözüm bile çözümsüzlükten iyidir. Yeter ki sağlam temellere otursun, beraberinde yeni sorunlar getirmesin!..