Ne zaman bir eğitim reformu söz konusu olsa, eyvah eyvah diyoruz.
Çünkü bugüne kadar yapıcı ve kalıcı olanını görmedik.
İşte bu yüzden, MEB, YÖK ve ÖSYM ne olur artık yeni projeler denemesin.
Getirdikleri her yeni model beterin de beteri oldu ve eskisini arattı.
Şimdi de İstanbul Üniversitesi (İÜ) için yeni bir model arayışı, daha doğrusu dayatması varmış!..
İstanbul Üniversitesi’nin öğrenci sayısı yarısı örgün, diğer yarısı da uzaktan eğitim olmak üzere 250 bine çıkmış!
Fazla hem de çok fazla!
Peki, İÜ’yü kim bu hale getirdi?
YÖK’ün bizzat kendisi.
Peki, o zaman, obezleştirdikleri gibi diyet uygulayıp, gerçek kilosuna indiremezler mi?
Elbette indirirler ama belli ki arada başka hesaplar var.
Bölmek çözüm değil
İstanbul Üniversitesi’ni, öyle ya da böyle, eski ya da yeni modellerle parçalamak, hiç kimseye bir şey kazandırmaz.
Özellikle de kendi mezunlarına.
Bugün, göğüslerini kabartarak İÜ mezunuyum diyenler, yarın, mezun oldukları fakülteyi arayıp da bulamayabilir!
Parçalama kararının altında mezunlarının imzasının bulunması ise ayrı bir dram.
Görevleri sona erdiğinde, yarın hangi icraatlarıyla hatırlanacaklar, bunu sakın unutmamalılar.
Ve acaba, o güzide üniversitenin her ismini duyduklarında vicdanları rahat olacak mı?..
Evet, İstanbul Üniversitesi’nin pek çok sorunu var.
Keşke, parçalamak ve obezleştirmek için gösterilen çabanın onda biri bu sorunları çözmek için harcansaydı.
İşte o zaman bu noktalara zaten gelinmezdi!
Sorun, elbette sadece İstanbul Üniversitesi’yle sınırlı değil.
Gazi ve diğer üniversiteler de fokur fokur kaynıyor.
Onlar da YÖK’ün, YÖK’e yön verenlerin yanlış politikalarının kurbanı!
Bu kafayla, çok yakında, “Her yıl kontenjanların üçte biri boş kalıyor, mezunlar da zaten işsiz, harcanan kaynaklara yazık değil mi?” denilerek, üniversiteleri hepten kapatalım noktasına gelinirse hiç şaşırmayalım.
YÖK aynı YÖK!
Görünen o ki, adına “Yeni YÖK” deseler de, eskisinden hiçbir farkı yok!..
Bu arada çok ciddi bir kavram kargaşası yaşanıyor.
Üniversitelerin yavrulaması ile parçalanması eş değerde tutuluyor. Oysa çok farklı kavramlar.
İÜ gibi anaç bir üniversiteyi onlarca yavru yapabilir ama aileyi parçalarsanız, arkası gelmez ve birkaç nesil sonra yok olup gider!..
HAYEF’i düşünen yok
Ateş düştüğü yeri yakar misali, parçalanmayla ilgili olarak, her üniversite, her fakülte kendi derdine düşmüş durumda.
Büyükler bir şekilde sesini duyurabiliyor, peki ya diğerleri?
İstanbul Üniversitesi’nin parçalanmasından en fazla etkilenecek fakültelerden biri de Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi (HAYEF) ama ne seslerini duyurabiliyorlar ne de onları anlayan, dinleyen tek kişi var.
Zaten eğitim kimin umurunda ki... Öyle olmasa, böyle olur muydu?
İşte birkaç çarpıcı tespit:
- İlahiyat, Edebiyat, Fen, İletişim ve Hukuk fakülteleri formasyon derslerini Eğitim Fakültesi’nden almaktadır.
- HAYEF öğrencileri ve diğer fakültelerden formasyon alan öğrenciler, okul öncesi, ilk, orta ve lise eğitim kurumlarında 12 hafta öğretmenlik stajı yapmakta, bu sırada derslere devam etmekte ve öğretim üyeleri tarafından gözlenmektedir. Bu nedenle şehir merkezinden uzakta, şehrin dışında olmaları bu uygulamalarda çok büyük aksaklıklar yaratacaktır.
- Tüm bu nedenlerden dolayı İstanbul Üniversitesi’nde formasyon eğitimi verilecek bir eğitim fakültesi açılmasına gerek duyulacaktır. Bu yüzden zaten var olan ve 13 alanda eğitim veren fakülte Beyazıt’ta kalmalıdır.
Özetin özeti: Milletvekilleri, YÖK ve üniversitelerin görevi yanlışı yanlışla düzeltmek değil, akılla, bilimle, sağduyuyla çözüme kavuşturmaktır.