Dün, Dünya Çocuk Hakları Günü’ydü.
Hatırlayan oldu mu?
Evet demek çok zor.
Miniminnacık kutlamalar, hepsi o kadar.
Oysa çocuk demek, gelecek demek.
Nasıl yetiştirirseniz, öyle bir dünya sizi bekliyor demektir.
Çocuklar, dünyanın neresinde olursa olsunlar, hiçbir tehlike ve tehdide maruz kalmadan, gelecek kaygısı duymadan, eşit koşullarda, barış içinde, güvenli bir ortamda, çocukluklarını mutlu ve özgürce yaşayabilmeliler.
Peki, bu mümkün mü?
Keşke mümkün olabilseydi...
Aslında çocukları son yüzyılda keşfettik.
İnsan ömrünün bugünkünün yarısı kadar olduğu yıllarda, çocuklar 7-8 yaşında kendisini iş hayatının içinde bulur, erken yaşlarda evlenir ve ne çocukluğunu ne de gençliğini doyasıya yaşardı.
Şu anda ise her ne kadar baş tacı gibi gözükse de en büyük mağduriyeti maalesef yine onlar yaşıyor.
Dünya genelinde yapılan bir araştırmaya göre, özellikle gelişmiş ülkelerde, ebeveynler ile çocuklar arasındaki birebir diyalog 10 dakikayı geçmiyormuş!
Sakın ola “Yok o kadar da...” demeyin ve saat tutun bakalım, siz kaç dakika konuşuyorsunuz?
Ve bu arada, dijital oyuncaklarla ne kadar zaman geçiriyor, bir de onu takip edin.
Eminim ki yaptığınız sohbetin en az 10 katıdır!..
Nasıl bir çocuk?
Ülke, aile, okul ve öğretmen olarak, nasıl bir çocuk istiyoruz?
Bu konuda bir fikri olan var mı?
Devlet ne diyorsa, söylediğinin tam tersini yapıyor!
Spor derslerini ve küçükler spor müsabakalarını kaldırarak hemen hepsini test köleleri haline getirdi.
Ebeveynler, aman bizden uzak dursunlar da ne yaparlarsa yapsınlar deyip hepsinin eline ya bir akıllı telefon ya da bir tablet veya bilgisayar verip, rahatladığını ve iyilik yaptığını sanıyor.
Okul müdürleri ve öğretmenlerin kendi sorunları öylesine çok ki öğrencilerine sıra bile gelmiyor.
Eğitimde değişim şart ama bunu kim yapacak?
MEB, sürekli olarak yapılması gerekenleri söylüyor ancak bunu kimin yapacağını hiç dile getirmiyor.
Sanki bu işin sorumlusu kendileri değilmiş gibi hiç de üzerlerine alınmıyorlar!..
Dünyada eğitimde gelinen en son nokta, bireye göre yeni eğitim modellerinin geliştirilmesi.
“Nasıl ki her çocuk farklı ise ona sunulacak eğitim modeli de farklı olmalı” görüşü giderek önem kazanıyor.
Eğitim kurumlarının yeniden yapılanması da bu görüş üzerine oturtuluyor.
Kalabalık okullar, kalabalık sınıflar ve tek tip eğitim yerine rehberlik, bireysellik ve yaratıcılık öne çıkıyor.
Amaç ilgi ve yetenekleri dikkate alarak öğrenmeyi sevdirmek.
Bu başarıldığında da zaten gerisi geliyor.
Peki, biz bunun ne kadarını başarabiliyoruz?
Önemli olan ilgi ve yetenek mi yoksa sınavlar mı?
Bu konuda söylenenler ile yapılanlar öylesine farklı ki bu çelişkiyi Cumhurbaşkanı’ndan öğrencisine kadar hepimiz yaşıyoruz.
MEB, Eğitimde 2023 Vizyonu ile her ne yapacaksa bir an önce yapmalı, yoksa umutlar tükenmek üzere!..
Evin reisi kim?
Evin reisliği konusunda hep tartışılan bir konu var:
Evin reisi kim?
Biz erkeklerin olmadığı kesin.
Bir ara anneler olur gibiydi, şimdi hiç tartışmasız çocuklar!
Her ne kadar kendilerine değer verilmiyor gibi gözükse de, dışlansalar da, evde, genelde onların dediği oluyor.
Çünkü anne babalar da çok iyi biliyor ki istediklerini yerine getirmeden kendilerine rahat yok!
Ama sanki onlar da artık bu işten sıkılmışa benziyorlar.
Dijital dünyayla öylesine haşır neşirler ki kiminle konuşsanız, zamanları yok.
Bu yüzden, evlerde ciddi anlamda otorite boşluğu var ve aile içi dengeler altüst olmak üzere...
Umarız, fatura yine bir şekilde çocuklara çıkmaz.
Çocuklar bir video kamera gibi. Algıları öyle yüksek ki en ufak detayları bile kaçırmıyorlar. Bu yüzden, dikkatli hem de çok daha dikkatli olmamız gereken bir dönemden geçiyoruz...
Özetin özeti: Ne ekersek, onu biçeriz!..