Her şeyin hatta üniversitenin çakması olur da liselerin olmaz mı?
Örneğin tabela Anadolu liseleri, tabela fen liseleri ve özellikle de dershaneden bozma temel liseler!
Okul ve lise demeye bin şahit ister.
Okul deseniz okul değil, dershane deseniz dershane değil.
Bakan Selçuk, umut tacirliği iyi bir şey değil demişti ama onlar bunun da daniskasını yapıyor.
İçlerinde iyi olanlar yok mu? Elbette var ama sayıları çok az. Bu yüzden, bu okullara yönelik düzenlemeler, her ne ise bir an önce yapılmalı.
Yola bu şekilde mi devam edecekler yoksa daha önce açıklandığı gibi kapılarına kilit mi vurulacak?
MEB’in yapacağı çok iş var ama bu konuda da elini çabuk tutsa iyi olacak!
Niye mi?
İşte cevabı:
“Yazılarınızı severek takip ediyorum.
Bugünkü nesilden pek umudum olmadığı için (ki kendimi de katıyorum) asıl derdim, gelecek nesiller.
Son yazınızda vakıf üniversiteleriyle ilgili YÖK çalışmasını paylaşmışsınız ve içler acısı duruma ayna olmaya çalışmışsınız.
Öncelikle teşekkür ederim.
Fakat asıl rezalet ortaöğretimde.
Her yerde, merdiven altı deyimine uygun kolej, fen lisesi ve Anadolu lisesi adı altında liseler var.
Kıstas ne? Bilinmiyor.
Bazı liseler öğrenci okula gelmediği halde direkt yüksek puanla geçiriyor.
Hoş öğrenci okula gelse de okul demeye bin şahit isteyen okulda (bahçesi, sosyal alanı kısıtlı dershane bozması mekânlar) ne kadar fayda görür belirsiz.
Bu konuyla ilgili velileri bilgilendiren bir yazı geçmişte yazdığınıza eminim, tekrar gündeme getirirseniz çok mutlu olurum...”
Buruk veda
MEB Müsteşarı Yusuf Tekin, “İzinde falan değilim, görevimin başındayım” açıklamasının üzerinden 24 saat geçmedi ki veda mesajı yayınladı.
Belli ki bakan yardımcılığı bekliyordu. O da gerçekleşmeyince, tasını tarağını toplayıp, bir zamanlar kartal olduğu bakanlığa veda etti.
Artılarını ve özellikle de eksilerini saymaya kalksak, değil bu köşe, gazetenin tümü yetmez.
Arkasından çok konuşuldu, konuşulmaya da devam edilecek.
O bir görev adamıydı, ne istendiyse onu yaptı diyenler de var, tam tersine, üst makamları yanıltan asıl oydu diyenler de.
O hiçbir zaman eğitimci olmadı, olamadı da.
CV’sinin başköşesine “siyaset bilimci” yazmasının nedeni de bu olsa gerek.
Üç bakanla çalıştı ve yine kimilerine göre, bakanların da eğitimle uzaktan yakından ilgilerinin olmaması nedeniyle, bakanlığı hep o yönetti.
Yeni kabine açıklanıncaya kadar, MEB koridorlarında, bakan olmasına kesin gözüyle bakılıyordu.
Oysa çok önceden Ziya Selçuk üzerinde karar kılınmış ve o da Müsteşar Tekin ile çalışamayacağını özellikle vurgulamış!
Sonraki gelişmeler malum.
Eğitimci Ziya Selçuk bakanlık koltuğuna oturdu, siyaset bilimci Yusuf Tekin de bakanlığa veda etti.
Her görev gibi müsteşarlık ya da bakanlıklar da gelip geçici.
Tüm makamlar bir hizmet yeri ve gün gelir veda edilir ama sanki Tekin’inki biraz buruk oldu!
Twitter’da yayınladığı mesajda, “Toprağa ölçüsüz basmanın bile zalimlik olduğunu salık veren bir inancın mensubu olarak, sizlerle uzun ve belki zaman zaman hüznü de içinde barındıran geniş ve derin bir hukukumuz oldu” diyerek helallik istedi. Ama gelin görün ki gelen mesajların neredeyse tamamı kırgınlık, küskünlük, canı yanmışlık ve önemlisi de gitmesine duyulan sevinç çığlıklarıyla doluydu.
Allah kimseyi böylesi durumlara düşürmemeli.
“Ne İsa’ya yaranabildi ne de Musa’ya” sözü sanki onun için söylenmiş!..
Hak, hukuk, adalet ve özellikle de sevgi, saygı, hoşgörü, herkes için çok önemli. Özellikle de böylesi günlerde...
Ne ekerseniz onu biçiyorsunuz...
Özetin özeti: Tekin eğitimde derin izler ve arkasında küskünler ordusu bırakarak, buruk bir şekilde görevine veda etti. Onun yaşamı, umarız, bürokraside herkese ders olur!..