Üniversite tercihleri dün gece yarısı sona erdi.
Tercih süresi uzatılmadı, demek ki takvim sıkışık!
Sonuçlar muhtemelen bayramdan hemen sonra açıklanır.
Peki, ya bu yıl yine yüz binlerce kontenjan boş kalırsa, ki öyle gözüküyor, ne olacak, YÖK ve ÖSYM’nin bu konuda bir B planı var mı?
Yoksa yine, ölen ölür kalan sağlar bizimdir denilerek, her biri bir milli servet olan, kontenjanlar boş mu bırakılacak?
YÖK ve ÖSYM’nin tercih ve yerleştirme kuralları çok uzun yıllar önce belirlendi ve hâlâ aynen devam ediyor.
Oysa kaliteden ödün vermeden yapılacak çok şey var ama nedense sistem en katı haliyle korunmaya çalışıyor.
Peki, sistemin bu haliyle devam etmesi, kaliteyi ve memnuniyet oranını yükseltiyor mu?
Evet demek mümkün değil.
Sınav sonuçlarından ne MEB memnun ne de üniversiteler.
Bakan Selçuk, sınavların içeriğinde değişiklik olması gerektiğine yönelik ilk sinyalleri verdi zaten!
Görünen o ki YKS soruları gelecek yıldan itibaren sanki bir lise bitirme sınavı gibi değil, üniversitelerin hatta fakültelerin arzuları doğrultusunda şekillenecek!
Peki, tercih ve yerleştirmede ne gibi değişiklikler olabilir?
Örneğin, Maliye, devlet üniversitelerine kaydettiği öğrenci sayısına göre bütçe verir; vakıf üniversitelerine de boş kalan kontenjanların maliyetini, diğer öğrencilerin sırtına yüklemeyecek kurallar getirilir.
Kontenjan saptamadaki öngörüsüzlükleri nedeniyle ÖSYM ve YÖK’e de öyle ağır bir fatura ödetilir ki işlerini daha bir ciddiye alsınlar!..
Başsız ÖSYM’ye gelince, kapısına kilit vurulup yeniden yapılandırılmalı! Hem de sıfırdan!..
OBP neden düşer ki?..
Herhangi bir fakülteye yerleşen öğrencinin, Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP), bir sonraki yıl yarı yarıya düşüyor.
Bu da ortalama 30 puan olsa, yüz binlerce kişinin ardından yarışa başlamak demektir.
Gidip kaydınızı yaptırmasanız bile durum değişmiyor...
Yani öğrencinin hem bu yılı hem de gelecek yılı heba oluyor!
Peki, neden öğrenci bu kadar ağır bir cezaya maruz kalıyor?
Kontenjanı boş yere işgal etti diye!
Oysa kazandığı halde kaydını yaptırmayan öğrencinin yerine, ek yerleştirmeyle öğrenci alınıyor.
Yani, ortada boş yere işgal olmadığı halde, bu kadar ağır ceza niye?
En azından, kaydolanlara göre, cezalar biraz hafifletilemez mi? Bu, en azından boş yere işgalleri önler!..
Ha bu arada, bırakalım bazı fakülteler, istedikleri gibi öğrenci alsın ve mesleki yeterlilikleri, mezuniyette, o işi, yapmak istediklerinde ölçülsün.
Batı’da üniversiteye girişte çok farklı sistemler var ve hem öğrencileri böylesine yormuyor hem de çok daha esnek!
Üstelik başarı performansları ve kalite düzeyleri de bize göre çok daha iyi.
Neden araştırılmaz ki?..
Tasarruf, tasarruf, tasarruf!
Zor bir ekonomik süreçten geçiyoruz.
Gerekçeleri de çözüm önerileri de kişiden kişiye değişiyor.
Benim önerim, her şeyden önce tasarruf ve üretim olmalı.
Bu ikisi olmadan, bu furyayı da atlatırız ama yeni fırtınalara karşı çok daha güçlü olmamız için tasarruf ve üretim şart.
Bunun yolu da yine eğitimden geçiyor.
Çocuklarımızı, test ve sınav esiri olmaktan kurtarıp, hayatın gerçekleriyle yüzleştirme ve ona göre donanım kazandırma zamanı geldi de geçiyor...
Özetin özeti: Yapacak çok iş var ve herkes önce kendi işini en iyi şekilde yapsın yeter!..