Bilim toplumu olmadan kalkınmamız mümkün değil.
Bugün, dünyanın en güçlü ve en zengin ülkelerine baktığınızda, karşımıza bilim çıkıyor.
İşte bu yüzden bilime her zamankinden çok daha fazla önem vermemiz gerekiyor.
Peki, bu anlamda bir bilim politikamız var mı?
Olduğunu söylemek abartı olur.
Tıpkı insan gücü planlamamızın olmadığı gibi bilim ve teknolojide de maalesef nal topluyoruz.
Üniversite sayısını artırmakla bilim ülkesi olacağımızı sanıyoruz ama arkası gelmiyor.
Aslında doğru işler yapıyoruz ama üniversitelerin de, bilimin de, bilim insanlarının da sahibi yok...
Aşağıdaki hikâye çok çarpıcı.
Öğretim üyesi yetiştirme kapsamında, yurt dışına çok sayıda doktora öğrencisi gönderdik.
Pek önemli bir kısmı FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle açığa alındı.
Seçimlerini kim yaptı, arkalarında kim vardı, bugüne kadar neden sessiz kalındı, o ayrı bir konu.
Ama bir de gariban oldukları için ya da eften püften nedenlerle zorda kalanlar var ki kahrolmamak elde değil...
YÖK bursları
“Fazla uzatmadan konuya girmek istiyorum.
İkiz kardeşim YÖK bursuyla İngiltere’ye gitti.
Doktorası bitmeden zorunlu görev yeri olan K. Üniversitesi kardeşimi çağırdı ama bildirimi sadece e-posta yoluyla yaptılar.
Kardeşim maili sonradan gördüğü için sadece 4 gün gecikmeyle K. Üniversitesi’ne gitti ve göreve başlamaya hazır olduğunu söyledi.
Çoktan idari işlemleri başlatmışlar ve dava açtılar.
Daha sonra kardeşimin okulla ilişiği kesildi ve haliyle maaşı da kesildi.
Bu anlattığım süreç iki sene önce oldu.
YÖK bursunda iki tane kamu çalışanı kefil zorunluluğu vardı.
Biz de kefil olarak babamı ve eniştemi gösterdik, onlar da kabul ettiler.
Babam emekli taksici, eniştem ise esnaf, yani sözleşme şartına bile uymuyor, bu şahısların kefillikleri.
Her günümüz çileye dönüştü.
Babam ağır kalp hastası ve eniştemin de yüzüne bakacak halimiz kalmadı.
Kefil başı bir milyondan fazla meblağ var.
Bizler orta halli Anadolu aileleriyiz.
Ancak lotodan para çıkarsa bunu ödeyebiliriz.
Kardeşim Türkiye derecesi olan, çok başarılı bir akademisyendi, şu an üniversite geri adım atmıyor.
Huzurumuz kalmadı, uykularımız kaçtı.
İcra kararını temyize gönderdik.
Danıştay da kardeşimin itirazını kabul etmedi.
Şimdi Danıştay’a son olarak karar düzeltme dilekçesi vereceğiz ve sonrasında Anayasa Mahkemesi ve umarım gerek kalmaz, yoksa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gideceğiz.
Bizler gibi mağdur olan birçok insan var.
Sizden ricam, sesimizi duyurmanız ve ne yapmamız gerektiğini söylemeniz.
Keşke bu bursa hiç bulaşmasaydık.
Kardeşimin makaleleri birçok saygın kurumca yayımlandı ama devletimiz kardeşime ve de bizlere ızdırap çektiriyor.
Lütfen yardımcı olun!
Okumasanız bile canınız sağ olsun!
Bizler Genç Bakış’la yetişen ve sizlerden öğrendiğimiz eleştirel bakış açısıyla yoğrulan insanlarız.
Hakkımızı sonuna kadar arayacağız...”
Herkese af var ama!
Hemen herkese öylesine çok mali af getirildi ki yararlanmayan kalmadı.
O da yetmiyor, yine milyonlarca kişiye karşılıksız devlet yardımı yapılıyor.
Koskoca devletimiz, yurtdışına gönderdiği bilim insanlarımızın tüm masraflarını karşılayamaz mı?
Hadi ondan vazgeçtik, faiz de neyin nesi?
Sanki ticaret yapıyorlar.
Daha da vahimi, verdiği üç kuruş maaşla o büyük borçlar nasıl ödenecek?..
Zorunlu hizmete evet ama borçlanmaya hayır.
Bu gidişle öğretim üyesi yapacak genç bulamayacağız.
Ha bu arada Türkiye’deki öğretim görevlisi yetiştirme programı çerçevesinde doktora yapanların şikâyetleri de diz boyu!
Daha hoca olmadan onlara çektirdiğimiz bu eziyet niye?..
Özetin özeti: Neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu ne olur artık anlayalım...