Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yüzde 98’imiz okuma yazma biliyor.
Peki, aktif okur sayımız ne kadar?
Yüzde 10 bile değil.
Bunu bilmeyenimiz, dile getirmeyenimiz yok.
Peki, okulda, evde, iş yerinde ya da ülke genelinde bu konuda ne gibi önlemler alıyoruz?
Neredeyse hiçbir şey.
Medya olarak ne biz düşen tiraj sayılarımızı yükseltmek için yeni kampanyalar düzenliyoruz ne MEB ya da YÖK öğrencileri okumaya teşvik ediyor ne de anne babalar çocuklarına verebilecekleri en güzel armağanın kitap olduğu noktasına gelebildiler.
Bütün bunlar olmadığı için de okuyamamanın “ezikliği” sarmalında kıvranıp duruyoruz.

Haberin Devamı

Okumaktan vaz mı geçtik?

Okuryazar sayısı artıyor ama aktif okur sayısı çok hızla azalıyor.
Okumaktan mı vazgeçtik yoksa yazılı ve basılı yayınlar, örneğin gazete, dergi ve kitaplar artık yeterince ilgimizi çekmiyor mu?..
Sosyal medyanın hayatımızı adeta esir almasından sonra, yani son 10 yıldır gazete okuyan sayısı hızla azaldı.
Gazete tirajları 10 yıl öncesinin çok gerisinde.
Bu noktada iki soru akla geliyor. Ya biz gazeteciler okurun ilgisini çekecek içerik üretmiyoruz ya da okurlar artık okuma tembeli oldu veya farklı ilgi alanları oluştu.
Bu noktada, dünya geneline baktığımızda, yazılı basının bizim gibi hızla tiraj kaybettiği ülkeler de var, aynen yoluna devam edenler de.
Şu tespit, aslında, bu konudaki en önemli ayrıntı:
Sosyal medya ve mobil telefon bağımlılığı arttıkça, okuyan sayısı azalıyor!..
Peki, her ikisi de bir arada gidemez mi, en azından dengelenemez mi?
Bu konuda iki tarafın da ortak bir noktada buluşması gerekiyor, yoksa, kaybeden her iki taraf birden olur.
Neden mi?
Kendini yenilemeyen, farklı içerik üretmeyen, kısacası okurun ilgisini çekmeyen yayın kuruluşlarının ayakta kalması mümkün değil.
Ki, bu durum sadece yazılı basın için değil, dijital medyada da çoktan sorgulanmaya başladı.
Gelelim okur tarafına, sadece sansasyonel haberleri takip ederek ya da haberlerin sadece başlık ve spotunu okuyarak derinlik kazanmak mümkün değil.
Evet, her şeyden haberdar olursunuz ama hiçbir şeyi detayıyla bilmeyen biri olma noktasına gelmeniz, çok uzun zaman almaz.
Hatta beyin ve göz tembelliği öyle bir noktaya gelir ki,üç beş satır okuduktan sonra afakanlar basar bir hale gelebilirsiniz.
Ve can alıcı nokta, başta Google Amca olmak üzere, tüm arama motorları sizin yerinize her şeyi araştırır, bulur, özetler ve bir süre sonra da yapay zekâ ile sizin yerinize makale de yazabilir.
Peki ya sunum söz konusu olduğunda bunu nasıl yapacaksınız, gelen sorulara nasıl cevap vereceksiniz?..
Anlayacağınız, mesleğiniz ve ilgi alanınız ne olursa olsun, derinlik için okumak şart!
Ne okuyacağınıza ve dozuna, siz karar verin ama sakın ola kolaya kaçmayın, okumaktan asla vazgeçmeyin!..
Niye mi, bu yönünüzü keşfederlerse, size en fazla bu noktadan saldırırlar ki bu da sizi üzmenin ötesinde bir işe yaramaz.
Okumak bir ayrıcalıktır, özgürlüktür, her şeyden önemlisi de yeni dünyaların keşfidir.
Ne olur bunlardan kendinizi mahrum bırakmayın!
Özetin özeti: Eğitim şart ama okumak çok daha büyük zorunluluk. Çünkü okumadan eğitimin de bir anlamı olmaz!