Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Eğitimde taşlar yerli yerine oturmadı. Oturacağı da yok gibi!

Devlet okullarının kimi tıka basa dolu, kimi öğrenci bulamıyor.

Kolej kontenjanlarının yüzde 60’ı boş!

Üniversi- telerde tek kayıt almayan fakülte ve yüksekokulların sayısı giderek artıyor. Bilimsel üretkenlikte dibe vuran üniversitelerin kontenjanı azaltılacakmış!

150 bin öğretmen açığımız, 800 bin öğretmen fazlamız var!

Üniversite önünde 2.5 milyon aday var ama 150 bin kontenjan boş!

Tekli eğitime geçeceğiz diyoruz, ikili eğitime dönüyoruz.

Dershaneleri kapattık dedik, değişen sadece ismi oldu.

Sınav odaklı eğitimden vazgeçtiğimizi ilan ettik, bağımlılık daha da arttı.

Yüz binlerce fazla konut üretiyoruz ama yılda 100 tane yurt yapamıyoruz!

Üç beş çocuk istiyoruz ancak birine bile istihdam olanağı sağlayamıyoruz!

İnsan gücü planlamasından söz ediyoruz ama yüz binlerce fazla mezunu olan alanlara, hemen her yıl on binlerce yeni öğrenci alıyoruz.

Zorunlu temel eğitimi 12 yıla çıkarıyoruz ama eğitim kademeleri içerisinde en önemlisi olan okul öncesi eğitimi pas geçiyoruz.

Dijital Çağ’ın süper liginde yer almak istiyoruz ama hâlâ okuma-yazma, anlama sorununu çözemedik! Öğrencilerimizin yarısı okuduğunu anlamıyor!

Dünyanın en stratejik coğrafyasına ve en görkemli tarihine sahibiz ama Tarih ve Coğrafya derslerini adeta yok denecek kadar azaltıp, seçmeli hale getirdik.

Öğretmenlerimizi alanlarında uzmanlaştıracağımıza, KPSS gibi deli saçması bir sınavla dershane ve sınav kölesi haline getirdik!

Liyakat dedik, mülakat getirdik.

Hakkaniyet dedik, hormonlu notlara seyirci kaldık!

Uygulamalı eğitim dedik, teori bataklığına saplanıp kaldık.

Üretim odaklı eğitimi öne çıkartacağız dedik, tüketime yönelttik.

Okuyan, soran, sorgulayan bir gençlik dedik, dijital bağımlılık yarattık.

Bilimsel üretkenlik dedik, makale ve tez yazmanın ötesine geçemedik.

8 yıllık kesintisiz temel eğitime hata dedik, 4+4+4 ile daha büyük bir hataya imza attık.

Beyin göçünü tersine çevireceğimizi iddia ettik, giden, kaçan, orada kalan sayısı daha da arttı...

Yukarıdaki örneklerden daha yüzlercesini sıralayabiliriz. Bu dün de böyleydi, bugün de farklı değil.

Kabahatli mi arıyoruz? Kesinlikle hayır.

Eğer ille de kim diye soracak olursanız.

Kabahatli hepimiziz. Kimimiz daha çok, kimimiz daha az ama bu tabloyu hep birlikte yarattık. Onun için çözümünü de yine hep birlikte gerçekleştirmeliyiz.

Peki ama nasıl? Önce sorunlara doğru teşhis koyalım ki doğru tedavi yöntemleri belirleyelim, uygulayalım ve sonuçlarını hep birlikte analiz edelim.

MEB, YÖK, ÖSYM, TÜBA, TÜBİTAK ve üst kurullarla bu işin olmayacağı ortada! Onlar günü kurtarmanın ötesine geçemediler, geçemezler de. Demek ki daha üst ortak bir akıl gerekiyor.

Mademki Milli Eğitim Bakanlığı, alınan tüm kararlar da milli olmalı yani herkesi kapsamalı ve özellikle de referansı, Atatürk’ün dikkat çektiği gibi akıl ve bilim olmalıdır!..

Özetin özeti: Doğru olanı eğitimde bulamaz ve hayata geçiremezsek, hiçbir alanda daha fazlasını yapamayız. Tıpkı deprem konusunda da olduğu gibi!..