Çin’de öne çıkan açık ara kadınlar. Özellikle de okumuş kadınlar. İş dünyasında zirveye tırmanan kadın sayısı her geçen gün artıyor. Komünist Parti’nin en büyük hatası ise onları “görmemezlikten gelmeye” devam etmek olacaktır!..
Çin’de en alttan en tepeye kadar tüm yönetim kademelerinde dikkat çekici bir erkek hakimiyeti var. Sokağa çıktığınızda ise tersi bir tablo söz konusu! İş dünyasında zirveye tırmanan kadın sayısı da her geçen gün artıyormuş… Sokaklar, vitrinler, alışveriş merkezleri, ulaşım araçları ve en önemlisi de eğitim kurumları, ülkeler ve kentler konusunda çok önemli ipuçları verir.
MAO: KADINLAR GÖKYÜZÜNÜN YARISI
Bu gözle baktığımızda, Çin’de öne çıkan açık ara kadınlar. Özellikle de okumuş kadınlar. Görünen o ki sadece Çin’in değil dünyanın gidişatına da onlar yön verecek. Komünist Parti’nin en büyük hatası ise onları “görmemezlikten
İmparatorluk saraylarından yapay zekâya, Mao’dan Şi Cinping’e uzanan bir çizgide Çin’in her köşesi sessizce konuşuyor. Bu topraklar hem geleneklerine sıkı sıkıya bağlı hem de modern dünyanın rotasını kendi rüzgârına göre çiziyor… Yasak Şehir’in duvarlarından yankılanan sessiz adımlar, küçük yaşta tahta çıkan ama sonrasında hayatı bir makinist olarak tamamlayan Pu Yi’nin hazin hikâyesini taşıyor…
Milattan önce 221’den 1900’lü yılların başına kadar imparatorlar tarafından yönetilen Çin’in yeni imparatoru Çin Komünist Partisi. Parti Genel Sekreteri ve Devlet Başkanı da Şi Cinping. Çin onunla kendini buldu deniliyor. En hazin öykü ise Son İmparator Pu Yi’nin.
Çin’i merak edenler, ünlü yönetmen Bertolucci’nin Oscar ödüllü Son İmparator filmini mutlaka izlemeli. Yakın zamana kadar ziyaretçilere kapalı olan “Yasak Şehir”de çekilmiş.
İmparator Pu Yi, ufak yaşta tahta oturur, savaş suçlusu olarak hapse düşer,
Çin’deki öğrenci sayısı ülke nüfusumuzun neredeyse üç katı. Mao döneminde gerçekleşen Eğitim ve Kültür Devrimi bugünkü Çin Mucizesinin sırrı deniliyor. Temel eğitimin en önemli amacı tüm öğrencilere “sorumluluk bilinci” kazandırmak!.. Çin malları kaliteli mi, “çakma” mı? Aynı ürünün bin liralık olanı da var 100 bin liralık olanı da. Dünyanın en büyük taklit ürünler pazarı da onlarda en kaliteli ürünlerin en ekonomik olanları da yine onlarda...
50 milyonu yükseköğretimde olmak üzere Türkiye nüfusunun üç katı öğrencileri var. Yurtdışında öğrenim gören Çinli öğrenci sayısı bir milyon ve ilk 100’de çok üniversiteleri yer alıyor. Zorunlu eğitim 9 yıl. Eğitimdeki temel felsefeleri her alanda yüksek sorumluluk!
Çin, dünya ticaretine yön veren en önemli ülkelerden biri. ABD Başkanı Trump’ın Çin mallarına yönelik adeta ticari bir savaş başlatması bu yüzden ama umurlarında değil.
Çin’de hem pozitif hem de negatif yönde öylesine tablolarla ve öylesine zıtlıklarla karşılaştık ki benzeri örnekleri başka bir ülkede görmeniz mümkün değil. Sokaklar ışıl ışıldı. Yoksul değilse de çok zengin olmayan, komünizm baskısı altında mutsuz, tüketim çılgınlığından uzak sade bir ülke beklerken tam tersiyle karşılaştık. Bir an için kendimizi Dubai’de, Cannes’da sandık. Büyük kentlerdeki tablonun özeti her yerden zenginlik fışkırıyordu, yüzlerde kaosun, boş bakışların yerine mutluluk vardı.
“İzm”ler birbirine karışalı çok oldu. Eskiden faşisti komünisti, liberali demokratı, kapitalisti sosyalisti, milliyetçisi ayrılıkçısı, dindarı ateisti hemen her kesimin ayrı bir fikri, bir duruşu vardı. Şu anda kim, neyi savunuyor, söylemleriyle yaptıkları ne kadar örtüşüyor anlamak mümkün değil!
“İzm”ler mi değişti, dünya mı değişti yoksa insanlar mı değişti?
Olayın sosyolojik boyutları uzun uzadıya tartışılabilir ve bu, Çin’e yönelik yazı dizimizin konusu değil sadece
Yarından itibaren çok ilginç bir yazı dizisine başlıyoruz. Çin’de yaşadığımız şaşkınlıkları sizlerle paylaşacağız.
Örneğin Çin deyince gözünüzün önüne ne geliyor?
Eğer dünde kaldıysanız kadim bir medeniyet, yerle bir olan imparatorluk, komünizm, yoksulluk, baskı, sömürü, tek çocuk, ölesiyle çalışma, dışa hepten kapalı bir ülke, gün yüzü görmeden hayata veda eden milyarlar!..
Son 30, 40 yıl çerçevesinde bakıldığında ise uyanan dev, gümbür gümbür gelen devasa bir ülke, sorunları acımasızca bastıran katı bir yönetim, Tiananmen Meydanı, kültür devrimini tamamlayıp hemen her alanda giderek palazlanan bir ülke!
Günümüze gelindiğinde ise ABD’ye kafa tutan, dünya ticaretini ele geçirmeye çalışan yeni nesil bir kapitalist komünist bir ülke!
Kapitalizm ile komünizm eskiden birbirinin karşıtıydı, günümüz Çin’inde birbirinin tamamlayanı olmuş.
Komünist Partisi’nin Mao sonrası açılım politikası
“Eskiden şöyleydi, böyleydi” diye başlayan cümleler çok sevilmezdi. Hâlâ da öyle ama pozitif ya da negatif yönde kıyaslama yaparken hemen herkes hem de sıkça kullanmaya devam ediyor.
Nedeni de çok açık.
Farklı ve iyi bir şeyler yaptığımıza inandığımızda hemen eskiyi yerle bir edip yeniyi parlatıyoruz, yok eğer yeni söylenenlerin tam bir kandırmaca ya da hezimet olduğuna inandığımızda da “nerede o eski günler” diye başlayan cümleleri ağzımızdan hiç düşürmüyoruz…
Kıyaslama yöntemi dünya var olduğundan bugüne süregelen bir değerlendirme yöntemi. Eğitimde yerini ölçme değerlendirme aldı. Bilimle pekiştirildi. Akredite ile standart hale getirildi, evrensel kriterlerle de kim boş konuşuyor, kim gerçekleri söylüyor noktasına gelindi…
Uzun süredir devam eden tartışma var. MEB, “Hemen her alanda dünden çok daha iyi noktadayız” diyor, büyük bir çoğunluk ise sayısal anlamda belki ama diyen cümlelerle başta kalite olmak üzere hemen her fırsatta
Son yılların en az öğretmen alımları yapılıyor. Kadro dağılımları da yine hep aynı branşlara.
Bir milyon öğretmen atama bekliyor, 120 bin norm kadro açığı var, 80 bin civarında ücretli öğretmen görev yapıyor ama uzunca bir aradan sonra sadece ve sadece 15 bin öğretmen alınıyor. Branşlarında ilk 100’e giren öğretmenlerimiz bile atanamıyor! Atanmayan öğretmenler isyanda ama MEB’e göre her şey usulüne ve ihtiyaçlara uygun.
Peki öyle mi? Can-ı gönülden evet diyen kaç kişi çıkar?.. MEB başta öğretmenlerimizin sorunları olmak üzere eğitimin temel sorunlarıyla ilgileniyormuş gibi yapıyor ama maalesef yeterince ilgilenmiyor. İlgilenmediği için de hemen her konu içinden çıkılamaz hale geliyor.
Örneğin öğretmen yetiştirmede ve kariyer sisteminde kangrene dönüşen sorunlar varken o tüm dikkatini mülakata ve Öğretmen Akademisi’ne verdi. Sonuç: Daha büyük güvensizlik, daha büyük kargaşa!
İstediğimiz bu mu? Kesinlikle hayır…
Çağ değişiyor, kafa aynı!
Son yüzyıldaki gelişmeler,
En kötüsü ne biliyor musunuz? “Geleceğimiz” dediğimiz gençlerimiz, geleceğe yönelik umutlarını yitirdi.
Bir ülke için bundan daha vahim ne olabilir?
Peki, bu konuya kafa yoran var mı?
Örneğin siyaset, örneğin medya, örneğin sivil toplum örgütleri, örneğin üniversiteler, YÖK, ÖSYM, MEB ve diğer ilgili kurumlar.
Gençlerin sorunlarını kendi sorunlarıymış gibi görüp de bırakın çözmeyi, çözüm aramayı, düşünen var mı?
Olsaydı böyle mi olurdu?
Bu konuda yanılan keşke biz olsak da, gençler sadece lafta değil gerçek hayatta da hep baş tacı edilseler…
Ebeveynler bu konuda en masum olanlar.