Bilim toplumu olmadan refah toplumu olmamız mümkün değil.
Demokrasiden, insan haklarından, hukuk ve özgürlüklerden söz etmek de bir o kadar zor!
Peki, bunu nasıl gerçekleştireceğiz?
Her ile bir üniversite açarak, Bilim Bakanlığı kurarak, teknoparkların sayısını artırarak bunu başarabileceğimize inanıyorsanız, derin bir hayal kırıklığı yaşarsınız.
Nitekim yaşıyoruz da...
Dünyada, özellikle de Amerika, Fransa, İngiltere, Japonya gibi ülkelerde bilimin gelişmesine, teknoparkların yani bilim parklarının çok fazla katkısı oldu.
Örneğin, Silikon Vadisi, Stanford Üniversitesi’nin desteğiyle 1951’de Kaliforniya’da kuruldu. HP, Intel, Cisco, Oracle, Apple, Google, Adobe, Ebay, SUN, Yahoo gibi dünya devi şirketler o ortamda dallandı, budaklandı, kök saldı...
Üniversite-sanayi
Kendimi bildim bileli, üniversite-sanayi işbirliğinden söz ediliyor ama belli bir noktaya geldiğimizi söylemek zor.
Ancak çok mesafe kaydedildi.
Hele ki bir üst akıl devreye girip, iyi bir koordinasyon gerçekleşirse, el ele verip ülkeyi kalkındıracak mucizeler yaratmamız işten bile değil!
Teknoparklar, sadece üniversite-sanayi işbirliğini gerçekleştirmekle kalmayıp, katma değeri yüksek ürün ve hizmetlerin üretiminde de öncü olmamızı sağlar.
Ve sanki ülke olarak ihtiyaç duyduğumuz en önemli konu da bu. Çünkü, hâlâ yeterince yüksek teknoloji ürünleri üretemiyoruz...
Teknoparkların ülkemize gelişi ABD’den 40 yıl sonra gerçekleşti.
Özal, bu konuda çok büyük gayret içerisindeydi. Sonraki hükümetler çok fazla ilgi göstermese de son yıllarda bir hareketlilik var.
Gelinen son noktayı öğrenmek için Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nı aradım ama herkes bir başkasına yönlendirdi. Aslında bu durum, gelinen noktanın da bir özeti!..
Dünya ligindeler!
İontek, İTÜ Teknopark’ta doğup büyüyen global bir Biyoteknoloji Firması. Kendi alanlarında bir hayli iddialılar.
Geçenlerde ziyaretlerine gittim, bir hayli etkilendim. Yurtdışı doktoralı bir avuç bilim insanı tarafından kurulmuş.
Peki, neler yapıyorlar ve hedefleri ne?
1. Moleküler tanı (IVD-in vitro diagnostics) alanında Afrika, Güney Amerika ve Ortadoğu ile Orta, Güney ve Güneydoğu Asya pazarlarına odaklanarak, Roche, Abbott, Qiagen gibi global firmalar düzeyine erişmek,
2. Kanser hastalıkları için bireye özgü genetik tanı alanında dünya çapında pazarlanıp kullanılabilecek özel uygulamalar geliştirmek,
3. Yukarıdaki iki hedefle birlikte, İontek, biyoteknoloji alanındaki Ar-Ge çalışmaları için ülkemizde dünya standartlarda altyapı oluşturmayı ve bu altyapı üzerinden sektöre yol gösterici bir rol oynamayı misyon olarak belirlemiş.
Sadece onların değil, tüm teknoparklardaki şirketlerin önemli sorunları var. İşte onlardan bazıları:
Sorunlar!
Finansman: Halen teknoloji/Ar-Ge firmalarının özel şartlarını dikkate alan hiçbir finansman modeli bulunmamaktadır. Kısa vadede ucuz (ama uzun vadede pahalı) tek ciddi kaynak, melek yatırımcılar ya da girişim/risk sermayesi fonlarının sermaye yatırımlarıdır. Kamu ya da özel bankalar açısından bir teknoloji/Ar-Ge firmasına kredi vermekle söz gelimi bir inşaat ya da sanayi firmasına kredi vermek arasında bir fark bulunmamakta, aynı teminatlar (ipotek, kefalet, ticari senet vb.) yapıları aranmaktadır.
TÜBİTAK proje destekleri: TÜBİTAK, önceden ve sonradan yaptığı yoğun incelemeler sonrasında kabul ettiği Ar-Ge projelerinin harcamalarının yüzde 75’ini karşılamakta ancak ödeme, harcamalardan en iyi ihtimalle 6 ay sonra alınmaktadır. Büyük bir sanayi firmasına verilmesi halinde mantıklı olabilecek bu sistem, aynı imkânları olmayan bir teknoloji/Ar-Ge firması için hem ciddi bir harcama hem de çok ağır bir işletme sermayesi yükü anlamına gelmektedir. İontek’in bugüne kadar TÜBİTAK desteğiyle 13 proje tamamlamış olup, başvuru kabul oranı da yüzde 100; ancak bu sistem firma açısından artık sürdürülebilir değil.
Teknokent sınırlamaları: İTÜ Teknokent İstanbul’un en önemli finans ve iş merkezlerinin birinde bulunduğu, kimi vergi avantajları sunduğu ve talep de fazla olduğu için, kira bedelleri yolun karşı tarafındaki iş merkezleriyle orantılı ve hiçbir döviz girdisi olmamasına rağmen, Euro üzerinden. Amaç Teknokent’ten gelir elde etmekse, bu işyerlerinin ihale ile en yüksek fiyat veren firmalara kiralanması ve giderek Ayazağa Kampüsü’nün bir iş merkezine dönüşmesi doğru olurdu. Yok amaç Ar-Ge ile üniversiteyi buluşturmak ise, o zaman kira bedellerinin bu amaca uygun olması gerekir. İTÜ Teknokent’te durum böyle iken, firmamızın akıllı laboratuvar binası yapmak amacıyla ve TÜBİTAK’ın projesine güvenerek ciddi fedakârlıkla kullanım hakkını aldığı, sırf kullanım hakkı ve altyapı katılım bedeli olarak yaklaşık 200.000 USD borç altına girdiği Gebze İleri Teknoloji Serbest Bölgesi istenen atılımı sağlayamamış ve büyük ölçüde boş durmaktadır.
Rekabet sınırlamaları: Kamu alımlarında hem ihale şartları hem de Sağlık Bakanlığı birim fiyatlarının yüksek olması nedeniyle firmamızın büyük yabancı firmalara karşı sahip olduğu fiyat avantajının hiçbir yararı olmamakta, büyük ihaleler neredeyse sadece yabancı firmaların elinde kalmaktadır. Bu nedenle firmamız Türkiye piyasasının yüzde 10 oranında bir pazar payına ulaştıktan sonra, kendisine yurtiçinde herhangi bir şekilde büyüme hedefi koymamaktadır.
Özetin özeti: Yeni Bilim Bakanımızdan herkes övgüyle söz ediyor. Umarız bir an önce bu konulara el atar!..