Fenerbahçe istediğini göstermeli!

Fenerbahçe, Galatasaray’ın 4 puan gerisinde; bir gerçek var ki Ligin genel standartları ve ortalamaları çerçevesinde yarışın buradan kulvar değiştirmesi pek kolay değil.

Ancak gerçekler hayal etmenin önünde bir engel olamaz!

Yani?

Fenerbahçe her şeye rağmen şampiyonluk hayali ve arzusu içinde yoluna ve mücadelesine devam edebilir.

Peki bunun için ne yapması gerekiyor?

Öncelikle, şampiyon olmak istediğini Camiasına ve kuşkusuz rakibine göstermesi...

Hem kendisi hem de Galatasaray için gerilimli bir ortam yaratması...

Haberin Devamı

Gerilimden kastım öfkeli, kavgalı bir hal, davranış değil elbette; öylesine motive ve konsantre oyun oynarsınız ki kamuoyuna mesaj verirsiniz. Hatta yarışı kaybetseniz dahi “aslında şampiyonluğu Fenerbahçe de hak etmişti?” cümlesini kurdurursunuz!

Ve bu aynı zamanda bir sonraki sezonun da fitilini ateşleyen bir kıvılcım da olur; sürdürülebilir başarılar, bu şekilde üst üste gelir.

Evet, Fenerbahçe’nin işi çok zor ve belki göstereceği eforun karşılığını muhtemelen alamayacak ancak şu bir gerçek ki bu kadro ve sezon Fenerbahçe’nin kendi Lig ortalamalarının da çok üzerinde bir yere karşılık geliyor.

Sadece sonuç için konuşmayalım; oyuncu kalitesi ve performansı da bunu destekleyen bir unsur olarak ön plana çıkıyor.

Son iki paragrafı Fenerbahçe taraftarı için yazıyorum; takımınızı, tek bir oyuncuyu bile ayırmadan, sonuç ne olursa olsun alkışlamalısınız.

Beşiktaş...

Benim de şahit olduğum en az 45 yılda böylesine kötü bir kadro planlaması, futbol aklı ve yönetimini hiç görmemiştik.

Serdar Topraktepe; Şenol Güneş’le başlayan, Burak Yılmaz’la devam eden; Rıza Çalımbay’a kadar arada bir iki maç Hari Vukas’la idare eden, Rıza Hoca sonrasında Fernando Santos ile süren sezonun son teknik adamı...

Kaç kişi saydınız?

Kasımpaşa bile sanırım bu rekoru kıramaz!

Neresinden bakarsanız elinizde kalacak bir durumun özeti...

Bu nedenle Beşiktaş’ı futbol olarak konuşmak çok anlamsız.

İşte, girişte yazdıklarımın bağlandığı yer de tam burası.

Hiç kuşku yok ki derbi dediğimiz şey futbolcuların kim olduğundan çok bazen formanın kendisi olur. 1999-2000 sezonunda Fenerbahçe’nin ceza sahasına adım bile atamadığı karşılaşmada UEFA

Haberin Devamı

Şampiyonu Galatasaray’ı yenmesi gibi. Ancak o köprünün altından o kadar çok su aktı ki artık bir benzerini görmek pek de mümkün olmuyor.

Sanırım demek istediğimin çerçevesi ortaya çıktı?

Fenerbahçe birçok bakımdan çok üstün olduğu, hatta rakibi 10 kişi kalarak büyük avantaj yakalayarak oynadığı karşılaşmayı 2-1’den sonra biraz zorlanarak tamamladı.

En azından futbol kamuoyuna verdiği his ve mesaj bu yönde oldu.

İsmail Kartal yine maç sonunda “daha iyisi olabilirdi, farklı kazabilirdik” mealinden cümleler kurdu.

Ancak şu bir gerçek ki Beşiktaş kalecisi Mert harika, mucizevi kurtarışlar yapmadı. Ah’lar... vah’larla dolu bir maç izlemedik.

Taraftar bile 1-0 ve 2-0’dan sonra sahadaki oyundan çok sezon boyunca yaşadığı sorunların mümessilleriyle uğraştı durdu. Maç sonunda da tribünleri hızla boşalttı.

İşte bu havanın değişmesi gerekiyor ve bunu yapacak olan önce teknik direktör ve onun etkisinde ve yörüngesindeki futbolculardır.

Haberin Devamı

Sezon başında da bunu birkaç defa yazma gereği ve ihtiyacı da duydum; bu sadece Samandıra’nın tek başına altından kalkabileceği bir durum da değildir.

Evet, maç öncesinde futbolcuların aileleriyle bir araya gelmeleri, yemek yemeleri anlatmak istediğim etkinin yaratılması için çok önemli bir adımdır ancak oyuncuların sürekli ve her an o konsantrasyonu korumaları gerekiyor.

“Canım onlar da profesyoneller, ne yapacaklarını iyi bilirler” diye düşünmemek, işi şansa bırakmamak gerçekten çok önemli.

Fenerbahçe’yi Beşiktaş karşısında kopuk kopuk oynarken izledik.

Bir kere bu kadar güçlü pas üstünlüğünün oyunu kurma ve rakibi boğmada çok daha belirleyici olması gerekiyordu.

2-0’dan sonra Batshuayi’nin çıkması da eğer taktikselse pek anlaşılmadı veya etkisi hissedilmedi. Bu daha çok diplomatik bir değişiklik gibi görüldü.

Oysa belli ki Batshuayi üzerinden bir oyun planı çizilmişti ve bu 2-0’ı sağlayan bir sonuç da oldu.

Real Madrid’te Arda Güler’in ilk 11’de sahaya çıkıp, golünü ve 3 puanı alması gibi bir şey...

Ama biliyoruz ki Ancelotti bir sonraki kritik maçta Arda’yı oynatmayacak.

İsmail Kartal ve Jorge Jesus’un yaptığı gibi...

Takım bir bütün halinde organizmaya benzese de onunla her istediğiniz gibi oynamamak gerekiyor. Yani bir sonraki hafta Konyaspor’a karşı neden Batshuayi ile çıkılmasın, değil mi?

Dün Beşiktaş maçının devamını da Batshuayi oynayabilirdi.

İsmail Kartal, Sivasspor karşılaşmasında bir iki ezberi kıran değişiklikler yapmıştı. Mesela İrfan Can ile Cengiz’in aynı anda takımda oynaması, Tadic, Dzeko ve Szymanski’nin oyundan alınması gibi.

Bu değişiklikler fark da yaratabilirdi; ancak maçın sonunda VAR’ın uydurması penaltı bir anlamda hem değişikliklerin hem de Fenerbahçe’nin iradesini bükmüş oldu.

Bu durumları ayırt edebilmek ve yönetmek gerekiyor.

Dün Fenerbahçe’de yapılan Yüksek Divan Kurulu Başkanlığı seçimini kazanan Sayın Şekip Mosturoğlu’nu buradan tebrik ediyor başarılar diliyorum.