Uzm. Dr. Seda Ülgen

Uzm. Dr. Seda Ülgen

xsulgen@yahoo.com

Tüm Yazıları

Hepimize çizilen yol aynı gibi, iyi bir okulda oku, üniversite sınavını kazan, evlen, çocukların olsun, arada emekliliği garantile, yaşlandığında bahçe ekmeye ve küçük bir sahil kasabasına taşınmaya hazır ol. Modern çağ diyoruz adı üstünde, hayallerimize, arzularımıza ulaşabilmek için olasılıkların, imkânların bolluk çağı... Oysa biz özgürlüklerin, olasılıkların bize sunulduğu noktada aynıyı seçmek ve seçtirmek üzere hayatlarımızı planlıyoruz, oh ne güzel.

            Aradan zaman geçiyor, güvende olduğumuzun ve toplum tarafından değerli olacağımızın artık garantilenmiş olduğunun kanıtı klişe yaşamlarımıza adım atılmış ve her şeyin yolunda olmasını beklerken, hiç beklenmedik bir şey oluyor. Ama hepimize değil, bazı insanlara…

Haberin Devamı

            Bazı insanlar işlerinde çok başarılı iken fısıltılarını kendileri bile duymaktan korktukları bir anda işlerinden mutlu olmadıklarının, ayrılmak istediklerinin boğuklaşan kelimelerini ortaya saçıyorlar.  Ne kadar şirin çocuklar derken, yine bazı insanlardan olan annelerinin gözlerinde bir burukluk ben pek anaç bir anne değilim, yapınca da insan vazgeçemiyor keşke yapmasaydık, tüm yaşam değişiyor diye günah çıkarma çabaları. Ne kadar mutlu bir evliliğiniz var denildiğinde yine bazı insanların içinde beliren özgürlük gerçekten güzel bir şey diye sanki bir daha hiç geri dönülmeyecek bir yere özlemin yansımaları…

            İşte bazı insanlar, o mükemmel görüntülerinin altında yaşamlarını sürdürebilmek için nefes almaya devam etmek için çaba sarf ediyorlar. Bazıları diyor ki bu insanlar ister iş, ister annelik olsun, çok hassas yapılar, çok mükemmeliyetçiler, o yüzden diğerlerinden daha çok yıpranıyorlar, daha çok emek sarf ediyorlar, daha fazla kan kaybeder gibi enerji kaybediyorlar.  Bazıları da bazı insanlar çok hassas, stresli gruplarda olmaması gerekiyorlar diyor. Diğerleri karşı çıkmasa da her insanın bir limiti vardır, mükemmeliyetçilikle hızlı çalışarak o limiti hızlı tüketiyorlar diyor.

            Aynılaştırma? Gerçekten eski Budistlerin inancı gibi her türün kendi kalp atım sayısı vardır ve doğuştan bellidir, hızlı yaşayan sayıyı hızlı tüketir demeleri gibi bu insanlar hepimizle aynılar da kendilerini hızlı mı tüketiyorlar? Olabilir, belki de aynılaştırmak gerekiyor. O zaman hepimiz aynıysak aynı ayak izlerini yürüyor olmamız kötü bir şey olamaz. Ama asıl soru şu gerçekten aynı mıyız?

Haberin Devamı

 Belki de gerçekten bu bazı insanlar strese dayanamayan, empati duygusu daha yüksek, daha başka yaşamlara ait insanlar… Belki özgür olduklarında yaşayacak başka potansiyelleri olan insanlar… Belki enerjilerini bir kişiye değil, yaşama yayması gereken insanlar… Neden aynılaştırmaya çalışıyoruz ki?

            Aslında sorun kendimizi tanımaya pek fırsatımızın olmamasından kaynaklı. Dünya yapabileceklerimizle sınırlı olduğu söylenince bir şeyleri yapabilmekle ilgili biraz fazla kabiliyeti olan insanlar nerede duracaklarını bilemez hale geliyor. Amaçlar, araçlar karışıyor. Biraz farklı hissetseler, çizilen yoldan çıkıp farklı birileri olmaya kalkarlarsa başlarına ne geleceğini bilmiyorlar. Ne kadar canları yanacak, ne kadar pişman olacaklar fikirleri yok, kendini seçmenin bedeli bu kadar ağır olabilir mi? Kim bilir.

Haberin Devamı

            Bir şeyi yapabiliyorsak, biraz algımız güçlü, biraz her işin altından kalkabilen yapımız varsa onu yapmamız gerektiği anlamına mı geliyor? Yapabildiğimiz her şeye ait miyiz? O zaman birden fazla kabiliyeti olan insanlar ne yapacaklar? Sevgililerin arasında kalmış gibi parçalara ayrılıp kendilerini yok mu edecekler?

 Hiç düşünülmemiş olanı hissedebilir miyiz? Seçtiğimiz şeyde öğrendiklerimizden bir parça olmadığında güvende hissedebilir miyiz? Bir şeyleri yapabiliyor olmamız yapmamız anlamına mı geliyor? Kendimizin her takdir edilen potansiyelini mi yaşamalıyız yoksa bizim kendi gizlilerimizde bize huzur ve yaşama sevinci veren aykırılıklarımıza şans mı vermeliyiz? Bu soruların henüz cevabı yok.

Uluslararası bir şirketin müdürü, başarı üstüne başarı ödülleri toplarken ani bir kararla işi bıraktı, ben çocuklarım ve toprakla uğraşacağım dedi ve müstakil bir eve taşındı. Yine ismi bilinen büyük bir şirket danışmanı ben fotoğrafçı olacağım diyerek işi bıraktı ve yurtdışına gitti. İkisi de kadın, belki erkek olsalar böyle olmazdı diyeceksiniz. Başka bir arkadaşım, doktorluktan sıkıldığını söyleyerek restoran açmaya karar verdi,  büyük bir hukuk firmasının başındaki kişi ise yine küçük bir kasabaya taşınıp fotoğrafçı olmaya karar verdi. Üzgünüm, bunlar da erkek.

Tek ortak noktaları hayatlarının bir yerinde mutlu olmadıklarını fark ederek hayatlarında radikal bir değişim yapıyorlar, hem de hayatta okların gösterdiği tam ters tarafa ve garip olan, hala mutlular. İçlerinde en ufak bir pişmanlık yok.

 Asıl mesele herkes onların durduğu yere gıpta ile bakarken, oraya varabilenlerin seçilmiş, özel yetenekleri olan, aşırı zeki, aşırı başarılı insanlar olduklarını düşünürken onlar her şeyi bırakan insanlar… İşte az önceki soruların tam yanıtları olmayabilir, ama bu örnekler de bizi daha derin sorgulamalara itiyor. Varmamız gereken yere vardık mı gibi…

            Bu yazımda bazı insanlar ve onların hiçbir zaman ait olamayacaklarını gördüğüm kürek mahkumu yaşamları var. Tek bildiğim bazıları hayatı yaşamadan ya da yarı yolda kaybetmişler, kazanmak için her şeye baştan başlamak zorundalar. Tekrar soruyorum, bir şeyleri yapabiliyor olmamız illa yapmamız anlamına mı geliyor? Sevgiyle kalın.

Uzm Dr Seda Ülgen
xsulgen@yahoo.com