iyaseti bir kandırma sanatı olarak niteleyenler var.
Kabul etmek mümkün değil ama sanki onları bu noktaya getiren de biziz.
Gerçekleri söylediklerinde müthiş reaksiyon gösteriyor, hayal sattıklarında onlara tapıyoruz.
Bu dünyanın her yerinde biraz az, biraz çok ama hep böyle.
Hani bir söz var: İnsanoğlu ölümden çok korkar ama hiç üzerine kondurmaz. Gerçeklerle yüzleşmekten kaçmak da sanki biraz böyle.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar atasözü de durduk yerde yaşamımıza girmemiş.
Belli ki doğru söyleyenlerin canı çok yanmış ve çareyi kandırmakta bulmuşlar!
Dünkü yazımda, üniversitelerin nasıl boş kaldığını, kazananların niye kayıt yaptırmadıklarını ve işsizlik sırasının en tepesinde üniversite mezunlarının olduğunu yazmıştım.
Tepkiler geldi.
Tıpkı eğitimin lime lime dökülen halini, veli ve öğrencilerin çektiği kayıt işkencesini, öğretmen atamalarında yaşanan haksızlıkları, YÖK ve ÖSYM’nin yetersizliğini yazdığımda
olduğu gibi...
Hep kara tablo çizip, moral bozuyormuşuz.
Sanki her şey güllük gülistanlık da biz tam tersini yazıyoruz...
Havadan sudan bahsetsek, her şey mükemmel desek, bardak boş ama dolma ihtimali çok yüksek diye fetva versek mutlu olanlar olacak.
Peki ya sonrası?..
İnsani değerlerimizi ve duyarlılığımızı yitirdiğimizde, geriye hiçbir şey kalmaz.
Çer çöpü halının altına her süpürdüğünüzde, evi temizledik sanırsınız ama gün gelir de aynı ev çöp eve dönüştüğünde, kabahatliyi sakın uzaklarda aramayın!..
Pembe dünyalar
Televizyonlar yaygınlaştığından bu yana artan bir şekilde diziler, şov ve gelin kaynana programlarıyla adeta uyutuluyoruz.
Hayatın gerçeklerini unutup, oradaki yalan dünyalarla avunuyoruz.
Peki, başımızı daha ne kadar kuma gömmeye, sorunları ötelemeye devam edeceğiz?
Marifet iltifata tabidir derler.
İyi, güzel, yararlı, farklı ve en önemlisi de kamusal olanı elbette alkışlanmalı, takdire şayan olanı kesinlikle vitrine çıkartmalıyız.
Ama eğer ortada düzgün gitmeyen bir şeyler varsa o da mutlaka dile getirilmelidir...
Aşağıdaki tespitlerin sadece ilk cümlesini alırsanız her şey güzeldir ama sonraki cümleleri de mutlaka yazmak ve okumak zorundayız ki
daha sağlıklı bir durum
tespiti yapıp ona göre
önlemler alalım...
- Dershaneler kapandı. Peki, kapandı mı? Hayır. Sadece isim değiştirdi, o kadar...
- Her ile hatta ilçeye üniversite açıldı. Peki, yeterli oldu mu? Hayır. Kontenjanları boş, mezunları işsiz kalıyor!
- Zorunlu temel eğitim 12 yıla çıktı. Peki, uygulanıyor mu? Evet demek çok zor!
- Yılda 50-60 bin öğretmen atanıyor. Yalan mı? Hayır ama atama bekleyen en az yarım milyon öğretmen var!
- Terörle ilişkili üniversiteler ve okullar kapatıldı. Peki ya kapıda kalan öğrenciler, açıkta kalan hocalar ve en önemlisi de onların açılmasına onay verenler?
- Kayıtlar başarıyla tamamlandı? Peki ya en
gözde liselerde ve tıptan
hukuka, mühendislikten işletmeye, girmek için can
atan yüz binler varken boş
kalan kontenjanlar?
- İkamete dayalı kayıt sistemi getirildi. Her çocuk en yakınındaki okulda eğitime başlayacak! Ne güzel! Eğer öyle ise en iyi okulların önündeki servis kuyrukları niye?
- Eğitimde çağ atladık. Derslik ve öğretmen sayısı ikiye katlandı. Yalan mı? Hayır. Peki ya kalite?..
Doğruya doğru mu, yoksa?
Eğer sanal ve yalan bir dünya beni mutlu ediyor konusunda kararlıysanız, ne söylesek boş.
Acı da olsa gerçekleri bilmeliyim diyorsanız, moralinizin bozulacağını, canınızın yanacağını da göze almalısınız.
Her söylenene kanmak ve bile bile lades demek bir tercihtir.
Aynı şekilde kandırmak da bir maharettir ama sakın unutmayın: Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!..
Özetin özeti: Bizi uyutanlara değil de çuvaldızı batıranlara kızdığınız sürece belki kendinizi mutlu hissedersiniz ama bu kesinlikle sürdürülebilir olmaz!..