Ülkeye yön verenlerin halkın sorunlarını anlaması mümkün değil. Çünkü halktan ve halkın sorunlarından çok uzağız.
Halkın gündemi ile Ankara’nın, medyanın, siyasetin, sanatın, ekonominin, eğitimin gündemi çok farklı.
Ülkeye, medyaya, sanata, ekonomiye, eğitime yön verenler, en son ne zaman halkın içine karıştılar?
Ne zaman otobüse, trene, dolmuşa bindiler; karda, kışta halkın arasına eskortsuz karışıp sokaklarda yürüdüler, pazardan alışveriş yaptılar?
Televizyonda haberleri izliyoruz, trafik öylesine rahat ki diye cümleler kuruyorlar.
Evet, ana caddeler bomboş çünkü hiç kimse ara sokakları aşıp da ana yola çıkamıyor!
Ankara’yı dinliyoruz, kışın tabii ki kar yağacak, bu işin fıtratında var havasındalar,
Peki, o zaman, siz de halk gibi yaşayın da görelim...
Okul tatiline, biz çocukluğumuzda, dağları tepeleri aşardık diye kızanlar var.
Onların Türkiye’si ile bugünkü Türkiye öylesine farklı ki hâlâ onun bile farkında değiller.
Ekonomi kurmaylarına göre dolar, euro ve borsanın dışında hiçbir şeyin önemi yok.
İşsizlik almış başını gidiyor, ondan hiç söz eden yok.
Belli ki hiçbirinin evinde işsiz yok!
Gazetelerin pek çoğu ise hâlâ laylaylom havasında, dünya batsa, bilindik gündemlerinin dışına çıkmıyorlar...
Sanat baronları ise kolay yoldan para kazanmanın ötesine geçemiyor. İki kakara kikiriyle ceplerini doldurmaya devam ediyorlar.
Futbola gelince, takımlarda bizden sporcu kalmamış, kimsenin umurunda değil...
Üniversiteleri ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim.
Anayasa tartışmaları zirve yaptığında, eğitim yerlerde süründüğünde, ekonomi çığırından çıktığında, PISA’da, dünya sıralamalarında dibe vurduğumuzda ağzını açanı, fikir vereni, yol göstereni gördünüz mü?
Kim ne derse desin, yukarıdakiler aşağıdakilerin halinden kesinlikle anlamıyor ve onlardan, yani halktan tümüyle koptular...
Eğer öyle olmasaydı, bugün bambaşka bir Türkiye olurdu...
Hemen her şeyi tek kişiden ya da tek bir kurumdan bekleyemeyiz.
Hemen her alanda öncüler ve sorumluluk sahipleri olmalı.
Ve o kişiler halkın içinde olmalı ve halk gibi yaşamalı; halk gibi işe gidip gelmeli, halk gibi çarşıya pazara çıkmalı, halk gibi ayın sonunu zor getirmeli.
Yoksa bir eli yağda, diğer eli balda olanların halk adına çözüm üretmeleri mümkün değil.
Sahipsiz konular
İstanbul’da hayat felç olmuş durumda da diğerlerinde farklı mı? Kışı böyle de yazın güllük gülistanlık mı?
Bir ülke düşünün ki ne yazın ne de kışın yürüyeceğiniz bir kaldırım yok.
Peki, yayalar uçarak mı bir yerden bir yere gidecek?
Pek çok hatta emniyet şeritlerini kaldırdık.
Bu yüzden de arıza yapan araçlar yolun ortasında bırakıldı.
Ne olmuş canım, kırk yılda bir, bu kadar yoğun kar yağıyor, üç gün eziyet çekeceksiniz diye koca bir şeridi boş mu bırakacaktık diyen kafalar yüzünden bu hale geldik.
Hastaneler bölgesindeyiz ve cankurtaran sirenleri durmaksızın çalıyor, çünkü trafik kilit, emniyet şeridi yok, metrobüs yoluna da giremiyorlar!
Böyle bir vahşete nasıl seyirci kalınır?
Ne olur biri çıkıp bir açıklama yapsın da gerekçesini öğrenelim.
Bir an için empati yapıp, o an cankurtaranın içinde, hayati tehlikede olanın kendisi ya da bir yakını olduğunu düşünsün!
Yine aynı dayatmayı hayata geçirir ya da seyirci kalırlar mıydı?..
Neredeyse hiçbir konuda, o davaya sahip çıkan sivil toplum örgütlerimiz ya da öncülerimiz yok.
Keşke birisi yaya kaldırımlarını, bir diğeri yeşil alanları, bir başkası eğitimi, yargıyı, kimileri de sokak hayvanlarını, çirkin binaları, etik değerleri ya da yozlaşmayı, rantı, ahlaki erozyonu dert edinse...
Özetin özeti: Kim hangi konuda, neyi doğru yapıyor ki benden doğru bir şeyler yapmamı bekliyorsunuz demeyin ve ne olur, herhangi bir şeyi kendinize dert edinin, dava adamı olun, yoksa bu dünyayı zor düzeltiriz. Yarın, bugünü de arar noktasına geliriz...