Hafta içerisinde, üniversi telerimizin girişimcilik ve yenilikçilik performanslarına göre sıralandığı Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi yayınlandı.
YÖK ve TÜİK’in yanı sıra Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, KOSGEB, TPE, TTGV, TÜBA ve üniversitelerin de katkı sağladığı liste, kamuoyundan çok da ilgi görmedi.
Çünkü asıl önemli olan, listeye giren bu üniversitelerin ülkemize, evrensel bilime, endüstriye katkılarıydı ama ya olmadığı için ya da yeterince iyi anlatılamadığından fazla ses getirmedi.
Prof. Dr. Musa Pınar, ABD’de görev yapıyor ve bu konulara ciddi anlamda kafa yoruyor. Anlattıkları ise çok ilginç. Söz önce onda:
Performans ölçümü?
İlgili yazınızı dikkatlice okudum.
Bahsi geçen kurumların, üniversitelerin girişimcilik performansını nasıl bir kritere göre değerlendirdiklerini merak ettim.
Bana göre, üniversitelerin ilk ve en önemli görevi, ürünleri olan öğrencileri 4 yıl boyunca eğiterek veya onlara değer katarak iş dünyasına hazırlamaktır.
Onun için en önemli kriter, işe giren mezunların iş dünyasında katkıları, çalıştıkları firmaların başarısı ve onların orada gösterdikleri girişimcilik performansıdır.
Ayrıca, üniversite hocalarının yapmış olduğu bilimsel araştırmalar ve yayınlardır. Bunu da değerlendiren bağımsız kurumlar var. Yaşadığım ABD’de üniversitelerin değişik bölümleri, örneğin MBA gibi, değerlendirilir ve çok sayıda değişik kriterler kullanarak sıralamalar sunulur.
Eğer gerçekten üniversitelerimizin performansını objektif olarak değerlendireceksek, bunu bağımsız kurumlara yaptırmak ve kriterlerini de açıklamak gerekir diye düşünüyorum.
Marka değeri?..
En azından bilim öğreten ve bilimsel olan kurumlarımız böyle değerlendirilmeli ve buradan işe başlamak iyi olur düşüncesindeyim.
Zaten ülkemizde birçok veya hemen hemen her şey ‘ahbap-çavuş, torpil veya kayırmacılık ile olduğu için (istisnalar hariç), gerçek başarıyı/performansı ölçme olanağı olmuyor ve bu nedenle de asla güçlü markalar çıkartamıyoruz.
Bunun nedeni de markaların (üniversite mezunları da dahil) gerçek sahibi, müşteriler ve tüketicilerdir, firmalar değildir.
Bundan hareket edersek, üniversitelerin performansını değerlendiren birçok kurum, bu üniversitelerin çok sayıda mezunlarını işe alarak, onlarla olan deneyimleriyle mi değerlendirme yapıyorlar?
Üniversitelerin marka değeri ve bu marka değerini etkileyen faktörler üzerine son yıllarda araştırma yapıyorum ve bir kaç tane de yayın yaptık. Bunları size gönderiyorum.
İlk fırsatta size ABD’den örnek vererek, üniversitelerimizde ‘Liyakata dayanan, objektif olarak işe alınması ve başarılı olunması’ konusunda bir yazı göndermeyi planlıyorum...
Doğru olan ne?
Üniversite sıralamaları her yerde, her zaman tartışma konusu oldu. Çünkü herkes kendisine göre en iyisi!
Ama asıl önemli olan, bu en iyiliğin ne kadar kabul gördüğü ve ne kadar sürdürülebilir olduğu.
Bana göre bir eğitim kurumunun değerlendirmeye alınması için en az 30 yıllık bir sürenin geçmesi gerekir. Çünkü mezunları nereye kadar gidiyor, her şeyden önce onu görmek lazım.
Hayatın çarkları arasında yok olup gidiyorlar mı yoksa her ne işi yaparsa yapsınlar zirveyi zorluyorlar mı?
Sanki asıl önemli olan o!
Ve tabii bireysel başarılara değil genele bakmak gerekir. Çünkü duran saat bile günde iki defa doğruyu gösteriyor!..
Özetin özeti: Ben iyiyim demekle ya da birileri sen iyisin demekle iyi olunmuyor. Herkes iyi demeli!..