Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Eğitimde lime lime dökülüyoruz ama bunun farkında bile değiliz. Tarımda gelinen nokta da ondan farklı değil.
Eğitim beynimizi, tarım da karnımızı doyuruyor.
Ve başımıza ne geliyorsa, bu iki alandaki boş vermişlik yüzünden geliyor.
Eğitimde kalitede dibe vurduğumuz yetmiyor gibi, şimdi bir de işbirlikçiler çıktı.
Binlerce öğretim kurumu kapatıldı, on binlerce diploma iptal edildi, binlerce öğretmen ve öğretim üyesi açığa alındı.
Çalınan sınav soruları, ele geçirilen okullar ve darbeci yetiştiren zihniyet!.. Gençlerimizi böylesine yozlaştırırken, tarım alanlarımız da adeta talan edildi, köylüye köylülüğü, üreticiye üreticiliği unutturuldu.
İnsanların beynini ve karnını aç bırakırsanız, her türlü etkiye açık hale gelirler.
İşte bu yüzden, her iki konuda da günübirlik kararlar değil, uzun vadeli ulusal politikalar oluşturmak zorundayız...
Ve bunu yaparken de Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un yeni yol haritası olarak açıkladığı değerlere sadık kalmak zorundayız.
Kurtulmuş, devlet kadrolarının herkese açık olduğunu ancak bu kadrolara yerleşmek için ehliyet yani donanım, liyakat yani hak etme ve millete sadakat gerektiğini söyledi. Ona bir de memleket sevdasını eklemekte yarar var...
Böylesi bir reformun altına kim imza atmaz ki! Ama asıl önemli olan yasalar, yönetmelikler, kriterler değil, onların nasıl belirleneceği, nasıl takip edileceği!
Sınavla mı? Geldiği nokta ortada!
Mülakatla mı? Hiç inandırıcı olmaz!
Referansla mı? Allah korusun!
Karne notlarıyla mı? Şişirilmiş hormonlu notlar varken imkânsız!
En önemlisi de bu eğitim reformunu kim yapacak, beynimizi doğru bilgilerle kim besleyecek?
Tüm bu olup bitenleri seyreden hatta teşvik eden bürokratlar mı?..
Güldürmeyin!..
Siyasetin rüzgârına kapılıp gitme yerine keşke onları uyarsalardı. İşte o zaman onlara her zamankinden çok daha fazla güvenebilir ve gelecek nesilleri ellerine teslim ederdik ama şimdi, bir değil, bin defa düşünmekte yarar var!..
Defalarca hatırlattık ama bir kez daha hatırlatmakta yarar var!
Aidiyet duygusu yüksek, millet, memleket ve demokrasi sevdalısı, aydın nesiller yetiştirmeden geleceği inşa edemeyiz...
Çiftçi de kıvranıyor!
Hafta sonu İstanbul’a birkaç saat mesafedeki Karacabey’in köylerine gittik.
Karacabey Ovası, Bursa’nın hemen yanı başında ve Türkiye’nin en verimli topraklarına sahip.
Uçsuz bucaksız tarlalarda sulu tarım yapılıyor ve pek çoğunda yılda iki ürün alınıyor.
Tarlaları gezerken topraktan bereket fışkırıyor diye sevinmiştim.
Ama köy kahvesinde köylülerle oturup konuşmaya başlayınca, durumun uzaktan göründüğü gibi olmadığını anlamanız uzun sürmüyor.
En bereketli topraklardaki bu köylüler mutsuzsa, diğerlerinin mutlu olmasını beklemek hayalcilik olur.
Üretim maliyetleri öylesine yükselmiş ki daha çok üretmek, daha çok borç anlamına gelmiş. Bu yüzden, onlar da milyonlarca köylünün yaptığı gibi üretime sırt çevirip küserlerse hiç şaşırtıcı olmaz!
Köyleri de kentlere bağlayan Büyükşehir Yasası da canlarına okumuş. Ne bir bütçeleri kalmış ne de heyecanları. Adeta her şeye küsmüş durumdalar. Dinledikçe, onlara olan kızgınlığınız gidiyor, onları o hale düşürenlere kızmaya başlıyorsunuz...
Bunlar nasıl köylü, ekmeğini, sütünü, yoğurdunu, yumurtasını, soğanını bile bakkaldan alıyor dediğim çok oldu. Hâlâ da diyorum ama maliyetler açısından baktığımızda onlara da hak vermemek olanaksız.
Birileri köyleri, köylüleri ve tarımı bitirmek için onlarca yıldır yoğun çaba içerisinde.
Önce tohumlarımızı yok ettiler, sonra gübreye mecbur hale getirdiler, en sonunda da çiftçiyi küstürdüler, üretimi düşürdüler.
Mevsimlik işçilerin hali perişandı. Günde 10-12 saat karpuz, biber, domates topluyor ve karşılığında erkekler 50, kadınlar 40 lira yevmiye alıyor. Suriyelilerin durumu daha da vahim! Madenlerde olduğu gibi tarlada da dayılar varmış ve parayı onlar götürüyormuş!
Tarladaki fiyatlarla pazar arasında en az 4-5; manav ve marketlerde 8-10 kat fark var. Nedenlerini uzun uzun anlattılar. Ama bunu kime haykıracaklarını onlar da bilmiyor. Çünkü kime anlatsalar fos çıkmış!..
Soğan Pazarı’nın hemen yanı başındaki Refik Usta’nın lezzetleri ise müthişti...
Özetin özeti: Açlık her türlü kötülüklerin anasıdır diyenler boşuna dememiş. Hele ki beyin açlığı!..