Çin’den gelen, okulların açıldığı ve çocukların ders başı yaptığı görüntüleri görmüşsünüzdür. Küçük çocukların astronot gibi giydirildiği, kapıda türlü dezenfektasyon işlemlerinden geçtiği, birbirleriyle kesinlikle temas etmediği, maske ile dolaştığı, hiçbir yere dokunamadığı, öğretmenlerin çocuklara yaklaşamadığı görüntüler. Sanki oyuncak bebek gibi, son derece sakin ve tepkisiz sıralarında oturuyorlar. Bu ne kadar gerçekçi ve ne kadar sağlıklı? Özellikle okul öncesi ve ilköğretim çağındaki, en büyük ihtiyacın hareket ve oyun olduğu çocuklar için, bu tarz bir düzen, doğru mu? Böyle olacaksa, hiç olmaması, olmasından iyi mi?
Şimdi tam zamanı
Dün İsviçre’nin Zug bölgesinde yaşayan aile dostumuz Kerem Demirkol ile sohbet etme fırsatımız oldu. İsviçre genelinde de, nüfusun ve vaka sayısının oranına bağlı, haftanın belli günleri/kademeli olarak okullar açılıyor. Ancak arada önemli bir fark var. Çocuklara maske
Dün neredeyse 9 hafta sonra, kızımla birlikte dışarı çıktık. Çocuklar için sokağa çıkma yasağının dört saatliğine kaldırılmasını duyduğundan beri, dışarı çıkmayı bekliyordu. Açıkçası içimden bir ses, “Gerek var mı ki? Biraz daha evde kalabilir aslında. Ne yapsak acaba?” diye pek çok soru sorsa da, onu kaygılandırmak, cesaretini kırmak istemediğim için dışarı çıktık. Elbette her çocuk farklı. Bazı çocuklar da, ebeveynleri çıkalım demesine rağmen, dışarı çıkmak istemedi. Bu çocuğun mizacı ile çok ilgili. O nedenle çocuğumuzu tanımak ve mizacına uygun bir dille, korkutmadan, sakin ve güven veren açıklamalar yapmak gerekiyor. Hazır olmayan çocukları zorlamamalı ama evdeki konfor alanlarını da biraz bozmak gerekiyor.
Çıkmadan önce neler yapıp, neler yapamayacağımızı konuştuk. Maske takması gerektiğini, artık yeni bir düzen ve kurallar olduğunu anlattım. Kalabalık yerlere gidemeyeceğimizi söyledim. Oturduğumuz mahallede biraz yürüyüş yaptık, yapabileceği seçenekler arasından
Hafta başı itibariyle ‘nor-malleşme süreci’ başladı. Kuaförler, AVM’ler açıldı. Haftalardır evden çalışan şirketler de, yavaş yavaş kapılarını açmaya başladı. Dün haberlerde izlediğimiz kadarıyla, sokaklar, AVM önleri, berberler epey dolu idi. Bu manzaraları görmek hem içimde iyileşmeye dair umut ışığı oluyor hem de korku ve kaygımı artırıyor. Benim gibi sürecin başından beri evde olanlar için, normalleşme ve sokağa dönüş daha sancılı olacak sanırım. Prof. Dr. Nesrin Dilbaz’ın önderliğinde gerçekleştirilen ‘Türkiye’nin Kovid-19 Ruh Sağlık Barometresi’ araştırmasına göre toplumun yüzde 78’i kaygılı imiş ve yaşam sevinci yüzde 39 azalmış.
Daha önce de yazmıştım. Evlere girmekte zorlanmıştık ama sokaklara dönüş daha zor olacak. Güvenli duvarlar arasından çıkmak, çocuğumuzu çıkarmak ve kontrol alanımız dışındakilerle başa çıkmak daha zor. O nedenle bu geçiş sürecinde kendimize dikkat edelim. Duygu durumumuza, bedensel sağlığımıza dikkat verelim. İçimizde neler
Evlerde yaşanan çatışmaların en temel sebebi, aile bireylerinin birbirini gerçekten dinlememesi. Çünkü sağlıklı bir iletişimin temel prensibi, etkin bir dinlemedir. Birbirimizi dinlediğimizi sanıyoruz ama dinlemiyoruz. Karşımızdaki konuşurken, ya dinliyorum deyip başka işlerle uğraşıyor, yemek yapıyor, telefona bakıyor, ya sözünü kesip kendimiz konuşmaya başlıyor ya da o konuşurken, biz kendi söyleyeceklerimizi düşünüyoruz. Yani dikkatimiz karşı tarafta değil, kendimizde oluyor. Oysaki etkin bir dinleme, beden duruşu ve göz teması ile tüm dikkatin karşı tarafta olduğu, sözcüklerin arkasındaki ihtiyaçların ve duyguların da duyulduğu bir dinleme halidir.
Evde olduğumuz bu süreçte çatışmalar artmış olabilir ama bence birbirimizi dinlemeyi öğrenmek için de çok güzel bir fırsat. Hiç olmadığımız kadar bir aradayız ve koşullarımıza bağlı olarak, tüm ailenin bir araya gelip birbirini dinlediği zaman dilimleri yaratabiliriz. Bunu yapmak size zor mu geliyor? Çok basit ve pratik bir öneri vereceğim. Evdeki bir yastığı ‘dinleme
Dün bu sayfada içten mesajları ile yer alan tüm annelere bir kez daha teşekkür ederim. Öyle güzel mesajlar aldım ki. Samimiyetiniz ve güveniniz için minnettarım. Hepimiz çok benzer duygular yaşıyoruz. Bazen çok güçlü, bazen çok zayıf, bazen duygusal, bazen öfkeli, bazen fazlasıyla endişeli, bazen aşırı bunalmış, bazen şefkat dolu, bazen yapayalnız hissediyoruz. Bunları bilsek de, insan en çok kendine haksızlık etmeye meyilli. Bir çemberde buluşup, içimizi açtığımızda ise hem biz iyileşiyoruz, hem de etrafımızdakiler. Yetersizlik hissi yakamızı bırakmasa da, hepimiz olabildiğimiz hallerimizle yeterince iyiyiz ve birlikte iyileşeceğiz.
Uzaktan çocuk bakıcılığı
Geçenlerde, “Forbes ve Washington Post raporlarına göre, ebeveynlerin işine ve kendilerine odaklanabilmesi için FaceTime ve Zoom oturumları düzenleyen bakıcı talebi yüzde 700 artış gösterdi.” diye bir haber okudum. Türkiye’de böyle bir uygulama başladı mı bilmiyorum ama bana gayet mantıklı geldi. Evde çocukla ilgilenebilecek kimsenin
Beni takip eden sevgili annelere, “Bugün benim köşeyi siz yazmak ister misiniz?” dedim ve “Korona sürecinde, anneliğinizle fark ettiğiniz 3 şeyi yazar mısınız?” diye sordum.
Onlarca mesaj geldi. Herkese çok teşekkür ediyorum Doğurmuş ya da doğurmamış, hayatta ya da değil, bir çocuğa analık eden tüm annelerin, Anneler Günü kutlu olsun. Hepimiz olduğumuz halimizle harikayız...
‘Ayak izlerimize dikkat edelim’
ÇİĞDEM YILDIZ: “Annelik, zorluklara göğüs germek için kalkan ve uçmak için harika kanatlara sahip olmaktır. Ayak izlerimize söylediklerimizden daha çok dikkat edelim, izlerimizi takip edenler var:) Onlara talimat değil yol gösterelim.”
Hayatımın son 8 yılında, ebe-veynlik, çocuk gelişimi ve aile içi ilişkilere dair okuduğum kitapların sayısı binleri bulmuştur herhalde. Bugün bunlardan bazılarını yazacağım. Ancak tüm bu kaynaklar arasında bana en iyi gelen kısım Hedvig Montgomery’nin Anne Baba Sihri kitabından. Bu süreçte evlerde hepimize iyi geleceğini düşündüğümden paylaşmak istedim. Şöyle diyor bir bölümünde:
“Anne babalar tarafından en yanlış anlaşılan konulardan biri, çocukları uygunsuz davrandığında verdikleri tepkinin ebeveynlik; çocuk bir hata yaptığında onu karşılarına alıp konuşurken takındıkları tavrın ise ebeveynliğin özü olduğunu sanmaları. Oysa ebeveynlik aile içinde ve okulda her an, her yerde devam eden bir süreç. Çocuklar hayatın olağan akışında sizin onlara davranışları hakkında verdiğiniz geri bildirimlerden sürekli öğreniyor ve yaşama dair küçük şifreler topluyorlar. Ebeveynlik dediğimiz şey, işte bunların toplamı oluyor.
Anne babalığı sihirli kılan özellik, hatırlanmaya değmeyecek sıradan günlerde, hayatın günlük
Dünkü yazımda zorlanmalar iyidir, bizi esnemeye teşvik eder demiştim. Çocuklarımızın gelecekteki hayata tutunabilmesi, düşse de kalkabilme gücünü kendinde bulabilmesi için bilişsel esneklik becerilerini geliştirmenin öneminden bahsetmiştim.
Çocukların düzen değişikliklerine verdiği tepkiler, mizaçlarına göre değişiyor. ‘Zorlayıcı’ mizaçlı çocuklar, alışkanlıklarına daha çok tutunuyor, değişiklikler karşısında katı olabiliyorlar. ‘Kolay’ mizaçlı çocuklar ise yeni düzene çok hızlı adapte oluyorlar. Her birinin kendi içinde artıları, eksileri var elbette. Bu süreçte kendimi düşündüm. Eve kapandığımdan beri direnç gösterdiğim şeyler var. Online eğitim ve seminerlere, online arkadaş sohbetlerine mesafeli idim.
Şimdi hepsini tedirginlikle de olsa deneyimliyorum. Oysa kızım, çoktan Skype üzerinden arkadaşlarını toplayıp, görüntülü oyunlar oynamaya başladı. Okulunu ve arkadaşlarını çok özlediğini söylüyor ama zamanın gerekliliklerini de keyifle