Milli Eğitim Bakan-lığı’n-dan gelen bir açıklama ile özel okulların 15 Ağustos tarihinden sonra, 3 haftadan az olmamak şartı ile yüz yüze telafi eğitimine başlayacağı duyuruldu. Veliler arasında yaptığım hızlı bir kamuoyu yoklaması ile anladığım; karardan pek hoşnut olunmadığı. Hem yeterli tedbirlerin alınıp, alınamayacağına dair tereddütler var. Hem de bu kararın özel okulların para iadesi yapmaması için verildiğine inanılıyor. Ancak öte taraftan devlet okulları cephesinde neler olacağı da merak konusu. Devlet okulu velileri, “Korona parası olana ayrıcalık mı geçiyor?” derken, özel okul velileri “Bizim çocuklarımız risk altında değil mi ki okulları erken açılıyor?” şeklinde düşünüyor. Böyle bir kararın bu kadar erken verilmemesi gerektiğini düşünenler de var. Bu süreçte kendimi gerilimi yüksek bir macera dizisi izliyor gibi hissediyorum. Acaba sonraki bölümde neler olacak merakıyla. İnsanları, iş yerlerine geri dönmek, kalabalık otobüslere yeniden doluşmak, sosyal mesafenin hiçe sayıldığı mekanlarda bulunmak
Yıllar önce katıldığım bir eğitimde Sura Hart, “En zorlayıcı çocuklar, en iyi öğretmenlerimizdir” demişti. Her şey yolunda olduğu ve istediğimiz gibi gittiği zamanlarda ebeveynlik yapmak kolay. Peki, işler istediğimiz gibi gitmediğinde, kontrolü kaybettiğimizde ve çaresizlik içinde iken nasıl bir ebeveyniz? Çocuklarımız en çok tam da böyle zorlayıcı anlarda bize ihtiyaç duyuyor. Öfke patlamaları ve ağlama krizleri, bir yardım çığlığı aslında.
Evlerde olduğumuz süre boyunca, çocuklarla çatışmasız bir ilişki kurma, disiplin ve otorite sağlama, sorumlulukları yerine getirme gibi konularda oldukça zorlandık. Disiplin sağlamak için cezalar ya da ödüllerin işe yaramadığını biliyoruz. Tehdit ya da zorlamalar da sadece günü kurtaran araçlar. Öte yandan, sınırların ve kuralların gerekli ve sağlıklı olduğunu da biliyoruz. Peki, dramsız bir disiplin mümkün mü?
Bütün Beyinli Çocuk, Dramsız Disiplin ve Yes Brain Child kitaplarının Dan Siegel ile birlikte ortak yazarı, psikoterapist Dr. Tina Payne Bryson, 10 Haziran
Hayatımda hiç olmadığım kadar çok evimde vakit geçirdim. Tüm ailenin bir arada olduğu son aylarda, hepimiz için alan ihtiyacının ne kadar önemli olduğunu anladım. Eşyalar üstüme üstüme geldi bazı zamanlar. Hal böyle olunca, “evde nasıl daha çok yer açabilirim, nasıl daha çok sadeleşebilirim” diye düşünmeye başladım. Minimalizm/sadeleşme, sadece fazla eşyaları vermekle olmuyor. İhtiyaç olmadıkça, yerine yenisini koymamakla oluyor. Bu konuda kendimi zenginleştirmek için okuduğum kaynakları sizinle paylaşmak istiyorum. Eğer kalabalıklar size de ağır gelmeye başladıysa, eşyaların üstünüze üstünüze geldiğini ve nefes alacak alan bırakmadığını hissediyor ve bir yerlerde bir sorun var diyorsanız tavsiye ederim.
Minimalizm-Anlamlı Bir Yaşam: Kitap sadece eşya temizleyip, azaltarak sade/basit bir ev kurmayı değil, hayata nasıl daha anlamlı ve basit bir yerden bakılabileceğini anlatıyor.
Minimalist Ebeveynlik: Ebeveynliğin de sadeliği olur mu demeyin, olur!
Dijital Mini-malizm: Özellikle içinde yaşadığımız teknoloji
Yarın itibarıyla pek çok kısıtlama kalkıyor ve tedbirli hayat başlıyor. Aylardır hayatımız yasaklarla geçti. Şimdi yasaklara uymak yerine bireysel sorumluluğumuzu gösterme zamanı. Asıl mesele şimdi başlıyor yani! Sorumluluk kavramı, üzerine derinlemesine düşünmemiz gereken, ailede kazanılan ve toplumsal yaşamı etkileyen çok önemli bir olgu. Kendimize şu soruyu sorarak başlayabiliriz: Hayatımızda neleri sorumluluk, neleri mecburiyet olarak görüyoruz? Yaptığımız eylemleri, bu zamana kadar biri öyle mecbur kıldı, şart koştu diye mi yaptık? Yoksa başkalarına etkimizi de hesaba katarak, empati yaparak, bireysel sorumluluk mu aldık? İşte tüm bunlar çocuklarımızla bu süreçte tartışıp, konuşabileceğimiz, model olacağımız çok önemli meseleler. Gücün sürekli karşı tarafta olduğu ve sorgusuz kabullenildiği bir hayatı yaşamak kolay ama anlamsız. Oysa hayat, gücün paylaşıldığı ve sorumlulukların kimse bir şey demeden yerine getirildiği zaman anlamlı ve güzel olur.
Çocuklara sorumluluk kazandırmak için birkaç öneri:
Düzenli aile
Koronavirüs salgını sürecinde ebeveynler en çok çocukların bakımı konusunda zorlandı. Popüler görüntülü konuşma platformları, işte bu süreçte çalışan anne-babaların imdadına hızır gibi yetişti.
Pandemi sürecinde, küçük çocuğu olan, evden çalışan ve yatılı bakıcısı olmayan ebeveynler, hem işlerini bitirmek, hem çocuklarıyla ilgilenmek hem de kendine ve ev işlerine vakit ayırmak konusunda çok zorlandı. Forbes ve Washington Post raporlarına göre, ebeveynlerin işine ve kendilerine odaklanabilmesi için Facetime ve Zoom oturumları düzenleyen bakıcı talebi, son iki ayda yüzde 700 artış gösterdi. Türkiye’de de durum farklı değil.
Çocuklarla evde dolu dolu 2.5 ayı geride bıraktığımız şu günlerde, hemen her ebeveynin etkinlik kotası dolmuş durumda. İlk günler ilgiyle takip edilen etkinlik paylaşımları, her an eğitici etkinlik yapma çabaları yerini “bana bulaşmasın da, canı ne isterse yapsın” haline bırakmış durumda.
Haksız da sayılmazlar. Evin içinde her anı “kaliteli” değerlendirme çabası oldukça yorucu. O nedenle, sürecin en başından beri söylediğim şeyi tekrarlamak istiyorum. Ebeveynlik, planladıklarımızdan ve yapılandırılmış anlardan öte, herhangi bir an, hayatın gündelik akışında, olaylara bakışımız, onları yaşayışımız ve davranışlarımızın bütünüdür. Ömür boyu süren bir yolculuktur. O nedenle, evde çocuklarla her an kaç tane kaliteli etkinlik yapabilirim stresinden kurtulup, tüm bir günümüzü, olumlu/olumsuz duygularımızı, sohbetimizi, ev işlerini, hayallerimizi paylaşabilir, çocukları hayatımıza katabiliriz. Bu ilişkimize yapacağımız en güzel yatırım olur.
Çocukların derslere ilgisi azaldı
Öte taraftan, çocukların
Duyarlı, sosyal sorumlu, rahatını bozmaya gönüllü g ençlerin çabalarına yer vermeyi boynumun borcu olarak görüyorum. Açı Okulları’ndan 18 liseli genç bu hafta Instagram üzerinden yapacakları “Kadının Görünmezliğine Nokta Koy Zirvesi” ile pandemi sonrası kadınların günlük yaşamının her zamankinden daha zorlaşmasına ve kadına yönelik şiddetin artmasına dikkat çekmek istiyor.
Yaşları 15-18 arasında değişen Açı Lisesi gençleri bakın ne diyor: “Görüp de bir şey yapamadığımız şiddet olaylarından çok rahatsız olup, bir fark yaratmak için yola çıktık. Yetişkinlerin yapamadığını yapıyoruz: Şiddete Nokta Koy projesi ile okulları dolaşıyor, milenyum kuşağının yapabileceklerini anlatıyoruz. Bugüne kadar 4 binden fazla öğrenciye ulaştık, projemize eğitim verdiğimiz gönüllüleri de katarak onların da farklı okullara gitmesini sağladık, her geçen gün piramidimizi büyütüyoruz.
Evde kalış süresi uzadıkça, dijital oyunlara ilgi de arttı. Araştırmalara göre, son aylarda salgın nedeniyle oyun veri akışı (oyun indirme oranı) yüzde 75 artmış. Yasaklar arttıkça ve evde yapılacaklar kısıtlandıkça, hiç oyun oynamayanlar bile oyun oynamaya başladı. Sadece çocuklar değil, yetişkinler de uzun süreler oyun oynuyor. Bu konuda dünyada ilk sıralardayız.
Peki oyun oynuyoruz ama oynadığımız oyunların içeriği hakkında bilgi sahibi miyiz? Daha da önemlisi çocuklarımızın ekran karşısında saatlerini geçirdiği oyunları denetliyor muyuz? Dijital oyun dünyası hakkında bir araştırmamız var mı? Oyunlarda yaş ve diğer kriterleri biliyor muyuz? Çocuğumuzun yaşına uygun olmayan oyunları indirmesine izin veriyor muyuz? Tüm bu sorulara kafa yormak ve düşünmek çok önemli. Çünkü çocuklar bu gerçekliğin içinde büyüyor. Bu uçsuz bucaksız, öğretici fakat tehlikelerle dolu dünya hakkında bilgi sahibi olmalıyız.
Oyun seçimi ve süresi konusunda kurallar olmalı!
Bir ebeveyn olarak, kızımla