1976 yılında ABD Merkez Bankası’nda çalışıyordum. Türkiye’den ABD Merkez Bankası’na gidebilen ilk kişiydim. Hatta, Fransa dışında hiçbir ülkeden doğrudan eleman alınmamıştı. O yıllarda, ülkemize masaüstü bilgisayarlar henüz girmemişti. ABD’de bile bilgisayarlaşma fazla yaygın değildi. Federal Reserve’e ilk kez bir “word processor”lu (yazı programlı) masaüstü bilgisayar alınmıştı. Herkes etrafında toplanmış; bu müthiş aleti konuşuyordu.
O zamanlar yazılım ve donanım arasındaki farkı, bilmezdik. Hatta, donanımın, yazılımdan daha önemli olduğunu zannederdik. Bu aletin ne işe yaradığını sordum. “Kolay ve süratli yazı yazmaya” dediler. Bizde, yazılar “daktilo”ya verilir ve yazılır; imzaya hazır olurdu. Yazı yazdırma problemimizin olmadığını düşünmüştüm. Üstelik, o zamanki “word processor” şimdikiler gibi maharetli de değildi. İlk izlenim olarak, bizim için, işe yarar bir makine olmadığını düşündüm.
Gerekirse, 2 tane daha “daktilo” alınıp sorun çözülebilirdi. Sorunu, yeni daktilo alarak niçin çözmediklerini sordum. Bana, “Amerika yenilikler ülkesidir. Yenilikler desteklenir. Fazla işe yaramadığı düşünülse bile, sektördeki her yenilik, Federal Reserve’e girer” dediler. Haklı olup olmadıklarını düşündüm. Haklıydılar.
Para sayma makinesi
Birkaç ay sonra, yine Federal Reserve’de dünyanın ilk para sayma makinesi ile karşılaştım. Bugünlerde, masa üstüne oturtulabilen bu makine, koca bir duvara monte edilmişti. Neredeyse 3 metreye 7 metrelik bir büyüklüğü vardı. Para bir yerden veriliyor; birçok düzenekten geçtikten sonra, diğer taraftan sayılmış olarak çıkıyordu.
İlk bakışta, işte buna “fuzuli masraf” denilirdi. Deneme yaptım. Makine, benim elle saydığım paradan yaklaşık 4 misli fazla sayma yapabiliyordu.
Bu kez bir saçmalık yakalamıştım. “Bu makineye ne gerek var? 4 işçi fazla alıp işi bitiririm” dedim. Onlar, “Bu makine zaten bir prototip” dediler. Federal Reserve, sadece “yeniliği destekleme” adına, makineyi kullanıma almıştı. Yoksa, o günlerde, ABD’de de paralar elle sayılıyordu. “Bir merkez bankasının görevi, piyasada yepyeni banknotlar bulundurmaktır. Bu da paranın elle sayılmasıyla çok zor gerçekleşir. Çok yakında, bu makinelerin geliştirilmesiyle, piyasa daha yeni ve temiz banknotlara kavuşacak” dediler.
O zaman, bu görüş de bana fazla mantıklı gelmemişti. Düşüncenin doğruluğunu anlayabilmem için, ABD’nin ekonomik sisteminin yeniliğe dayalı olduğunu kavrayabilmem gerekti. İşte, bizim ile onların önemli bir farkı da buydu. Bizimkiler yeniliğe direnirlerken, onlar sonsuz ölçüde yeniliğe açıktılar ve yenilikleri destekliyorlardı.
Direnç neden?
Biil H. McNeil “A World History” isimli kitabında bu konuya da değiniyor. Ona göre, İslam bilginleri, Allah’ın istencini dile getirdiğine inandıkları özlü bir hukuk sistemi yarattılar. Allah değişmeyeceğine göre, kutsal hukuk da elbette değişmeyecekti. Kişi, İslamı her şeyiyle bir bütün olarak kabul etmek zorundaydı. Şer’i hukuk, Allah’ın buyruklarının yerine getirilişiydi. Bu nedenle, İslam bilimi 1200 yılları dolaylarından sonra yok oldu. Katı anlayış nedeniyle, İslamda Hıristiyanlıkta olduğu gibi “reform” yapılamadı. Oysa, Hıristiyan dünyasındaki “Rönesans”, “reform hareketi” sonrası mümkün olabildi.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024