Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Global krizden çıkışın sinyalleri alındıkça, ekonomi yönetimleri ve sistemdeki ekonomik birimler, yoğun biçimde, “kriz sonrası”nı tartışıyor. Üzerinde uzlaşılan “kriz sonrası” global ekonomi görünümü, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” döneminin sona erdiğini gösteriyor.
ABD ekonomisinden başlayarak, global kriz sonrasında, devlet kaynaklarını kullanan birçok ekonomide kamu sektörü etkili olacak. Çünkü, kriz sırasında birçok özel banka ve kuruluşun mülkiyeti önemli oranlarda kamuya geçti. Şu anda, ABD ve Avrupa ülkelerinin birçoğunda hükümetler ve kamuoyu “çıkış stratejisi”nin nasıl olması gerektiği tartışılıyor. Vatandaşın vergileri ile banka ve şirketler kurtarıldığı için, kamunun satın almak zorunda kaldığı zor durumdaki şirket hisselerinin ne zaman ve hangi fiyatla, kimlere satılacağı sorgulanıyor.
İkinci tartışılan konu, bundan sonra piyasaların ve mali sistemin nasıl gözetilip denetlenmesi gerektiği konusu. Bu konuda çeşitli görüşler olmakla birlikte, artık eski gözetim ve denetim sisteminin ayakta kalamayacağı anlaşılıyor. Gözetim konusunda merkez bankalarının daha etkili rol alması görüşü öne çıkıyor. Yine, bizdeki Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) benzeri kurumların giderek daha önem kazanması bekleniyor. Çünkü, “küçük yatırımcının korunması gereği” ve “şeffaflığın önemi” gittikçe daha iyi anlaşılıyor.
Bu bağlamda önerilen “twin peak” modelinin “finansal istikrar” ve “yatırımcıyı koruma” ayakları var. Bizdeki SPK gibi kurumları yetkilerinin genişletilmesiyle, bu kurumlara, sigortacılıkla ilgili yetkiler (bizde, halen Hazine’de) ve mevduat sigortasıyla ilgili yetkiler (bizde, halen TMSF’de) veriliyor. Böylece, örneğin SPK, “yatırımcıyı koruma” kararlarını bağımsız ve mali sistemi denetleyen kurumların kıskacına girmeden alabilecek. Özellikle, “sigortacılık” la ilgili yetkiler, bu bağlamda büyük önem taşıyor. Bilindiği gibi, bizdeki banka ve şirket el koymalarında, gözetim ve denetim otoritesi olan BDDK ve tahsil otoritesi olan TMSF, “yatırımcıyı koruma” prensibini tamamen göz ardı etmişti.
Öte yandan, “twin peak” modeli, mali sistemin gözetim ve denetiminin Merkez Bankası ve BDDK benzeri kurumlarca ortaklaşa yapılmasını öngörüyor. Bu modelde, örneğin, Merkez Bankası’nın ve BDDK’nın buluşup, görüş alışverişinde bulunacakları ortak bir komisyon var. Buna da “finansal istikrar komisyonu” deniliyor.

Yeni bankacılık nasıl olacak?
Yeni global ekonomide bankaların rolü artıyor. Çünkü, özellikle gelişmiş ülkelerde, yaygın biçimde izin verilen “banka dışı mali kurumlar”ın iyi gözetilip denetlenemedikleri anlaşıldı. Bu nedenle, gelecekteki global ekonomik sistemde:
a) Yatırım bankalarının ve aracı kurumların odaklandığı “toptan bankacılık” işlemleri giderek bankaların bünyesinde yapılmaya başlanacak.
b)Bankalar, geleneksel para toplama modellerine geri dönecekler. Yani, mevduat, yeniden bankaların en önemli kaynağı olacak. Bu eğilim, ABD odaklı olarak, başladı bile.
c) Mali sistemde başlayacak “yeniden yapılanma” sonucu, küçük ve çok sayıdaki bankaların yerini, büyük ve az sayıda bankalar alıyor. Böylece, gözetim ve denetim işlemleri kolaylaşacağı gibi, şeffaflık ve “erken uyarı” da daha rahat sağlanabilecek.
d) Bankalar, büyük getiriler peşinde koşmak yerine, “daha az kârlı ama az riskli” yerlere para yatıracaklar. Bu bağlamda, bireysel krediler ve gayrimenkul kredileri yeniden büyüyecek. Çünkü, dengeli ve kurallara uygun verilirse, bu kredilerin geri dönüşleri çok daha risksiz ve rahat oluyor. “Hedging” işlemlerinin yeniden canlanması ise, yeni kontrol mekanizmalarının tam olarak kurulmasından sonra olabilecek.
e) Bankalar değerlendirilirken, “sermaye yeterlilikleri” ve “likidite durumları” öncelikle ele alınacak. Bankaların, geri dönmeme olasılığı olan kredileri için, derhal karşılık ayırmaları da gerekecek.
Bakalım, hiçbir eleştiriyi kabul etmeyen “yurdum kurumları” ne yapacak?