Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

J.P. Paincheira (Londra Üniversitesi), “Finansallaşma Çağında Gelişmekte Olan Ülkeler: Açık Birikiminden Rezerv Birikimine” başlıklı bir makale yayımladı. Makale, Sabriye Biçen(Kadir Has Üniversitesi) tarafından dilimize çevrildi.
Bu ilginç makale, şimdiye kadar dile getirmeye çalıştığımız birçok şeyi gün yüzüne çıkarıyor: 
-  Gelişmekte olan ülkelerdeki rezerv birikiminin karşılığında, bu ülkelerin ulusal borçları artmıştır.
-  Yabancı sermaye girişinin yarattığı enflasyon etkisini dengelemek için parasal sterilizasyon uygulamaları yapılmıştır.
-  Döviz fazlalığı nedeniyle büyüme eğilimine giren ulusal para, kamu borçları artırılarak etkisiz hale getirilmeye çalışılmıştır.
-  Bu strateji, son yılların modası haline gelen, “enflasyon hedeflemesi” rejimine de uygun olmuştur.
-  Yabancılar, ABD tahvillerine büyük yatırım yapmışlardır. Uzun vadeli ABD devlet tahvillerinin yabancıların elindeki miktarı, Mart 2000’de 3.6 trilyon dolar iken, bu miktar, Haziran 2007’de 9.1 trilyon dolara yükseldi. Yine aynı dönemde, yabancıların ABD tahvillerine yatırımlarının oranı yüzde 10’dan yüzde 19’a çıktı.
-  2000-2007 arasında dünya merkez bankalarının ABD tahvillerine ve diğer kamu borçlarına yaptığı yatırımın payı yüzde 18.3’ten yüzde 28.1’e yükseldi. Kısacası, merkez bankaları, gittikçe artan rezervleriyle, ABD’yi finanse eder hale geldiler. Bu dönemde, merkez bankalarının elinde bulunan ABD tahvilleri 0.5 trilyon dolardan 1.45 trilyon dolara yükselmiş oldu.

Haberin Devamı

ABD’nin cari açığı arttı
-  ABD konut piyasasıyla bağlantılı olarak, yabancı merkez bankalarının ABD’de yaptıkları alımlar, yaşadığımız kriz öncesi, 750 milyar dolara kadar yükselmişti.
-  2006’da ABD cari açığı ulusal gelirin yüzde 6’sını aştı. Bu açık, gelişmekte olan ülkelerden ABD’ye tırmanarak akan sermaye sayesinde kapanıyordu, ancak, ekonomistlerin bu konuda ciddi korkuları da vardı.
-  Gelişmekte olan ülke paralarının değer kazanması, bu ülkelerin kısa vadeli dış borçlarını artırdı.
-  Gelişmekte olan ekonomilerde faiz oranları yüksek tutuldu. Bu politikaların sonucunda, GSMH’nin oranı olarak yatırımlar azaldı. Oysa, mali varlıkların GSMH’ye oranında artış yaşanıyordu. 
-  Bu olgular sonucunda, gelişmekte olan ülkelerin döviz rezervleri ve kısa vadeli borçları arttı. Oysa, büyüyen rezervlerin toplumsal maliyeti oldukça yüksek oluyordu.
-  Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerin döviz rezervleri, dolar-euro gibi dünya paralarıyla tutuluyordu ve bu paraların, kendi ulusal paraları karşısında değer yitirmesi gelişmekte olan ülkelere bir darbe daha vurdu.
-  Bu politikaların uygulanması yönündeki baskılar, IMF ve Dünya Bankası gibi çok yönlü uluslararası kuruluşlardan geldi.
Bilinen gelişmelerin bir yabancı tarafından da dile getirilmesi ilginç değil mi?