Hyman Minsky, daha 1996’da ölmeden önce, kapitalizmin çok yakında bir global krizle karşılaşacağını gör-müştü. Minsky, servetin gittikçe arttığı dönemlerde, şirket nakit akışlarının yükseldiğini ama, buna rağmen, borçların da arttığını ve sonunda borçların, kârla ödenemeyecek seviyelere yükseldiğini söylemişti.
Minsky, bu duruma düşen şirketlerin gittikçe arttığını gördü. Sonuç, büyük bir ekonomik krizdi. Global krizin geleceğini herkesten önce gördüğü için, karşılaştığımız global krizin adı, “Minsky Moment (Minsky Anı)” olarak kaldı.
Minsky’nin birkaç önemli öngörüsü vardı:
- Uzun süren büyüme dönemlerinde, şirketler ve kişiler gittikçe daha büyüyen riskler alırlar.
- Daha çok gelir elde etme adına risk alanlar arttıkça, ekonomik yıkım yaklaşıyor demektir.
- Borçlarını kârlarıyla ödeyemeyen şirketler veya gelirleriyle ödeyemeyecek duruma düşen kişiler, gittikçe daha fazla borçlanırlar. Ancak, bankalar durumun farkına varıp kredilerini kısmaya başlamışlardır.
- Bu gelişmeler öyle yavaştır ki, merkez bankaları dahi durumun farkına varamayabilirler.
- Hükümetler ve merkez bankaları, bu gelişmeyi kapitalizmin serbestisi içinde görürler ve sisteme müdahale etmekte gecikirlerse kriz geliyor demektir.
Minsky’nin öngördüğü gibi, 2000 yılından itibaren, şirket ve kişilerin borçları artmaya başladı. Mortgage (gayrimenkul kredisi) furyası, krizin habercisiydi. Borçlar ödenemez veya yeni borç bulunamaz hale gelinince, eldeki varlıklar satılmaya başlandı. Ancak, varlıkların değeri de gittikçe düşüyordu. “Business Cycle” adını verebileceğimiz, ekonomik dalgalanmanın yerini, “Credit Cycle” denilen kredi dalgalanması almıştı.
Amerikan Merkez Bankası’nın bir zamanlar “efsane” denilen Başkanı Alan Greenspan’in 2003 yılında aldığı faiz indirimi kararı, krizin başlangıcı oldu. Gayrimenkul fiyatları gittikçe arttığı için, kredi isteyenlere, ödeyip ödeyemeyeceğine bakılmaksızın, kredi verildi. “Minsky vuruşu” işte böyle başladı.
Bizde durum nasıldı?
Biz ekonomik krizlerle defalarca karşılaştık. Ama, bu seferki başkaydı. 2000 kriziyle biz dibe vururken, gelişmiş ülkelerdeki şirketler ve kişiler, “Minsky vuruşu”na yaklaşmak üzere, gittikçe daha çok borçlanıyor, spekülatif borsa oyunları oynuyor ve bu paralarla dünya çapında yatırımlar yapıyorlardı.
Bu yatırımlardan biz de payımızı aldık. Hem sıcak para gelmişti hem de istediğimiz gibi özelleştirme yapıyorduk. Aslında, özelleştirme adı altında, varlıklarımızı satıp aldığımız borçların faizlerini ödüyorduk. Aynı, batmaya başlayan, yukarıda sözünü ettiğimiz şirketlerin yaptığı gibi.
Üstelik, 2000 yılında tam battıktan sonra, havadan paralar gelince, hükümet, bu durumun kendi yönetimi nedeniyle oluştuğunu zannetti.
Artık, ekonomimizdeki her şey, gelişmiş ülkelerdeki ekonomik gelişmelere bağlı. Bunun adına da, “teğet geçilmek” deniliyor!
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024