Başbakan, “IMF, özel vergi otoritesi istiyor. İç işlerimize karışacaksa, IMF’yi istemiyoruz” diyor. IMF temsilcileri ise, çok temkinli konuşuyor. Şimdiye kadar, Türkiye’nin kredibilitesini zedeleyecek bir açıklama yapmadılar; kendilerini medya önünde savunmadılar. Üstelik, bu yıl IMF Yıllık Toplantıları, 53 yıl sonra yeniden İstanbul’da yapılacağı için, yoğurdu üfleyerek yiyorlar. Şimdiye kadar, Türkiye ile ilgili ısrarlı sorular karşısında bile, “müzakereler sürüyor; anlaşmaya yakınız” mesajı verdiler.
Oysa, ekim ayındaki toplantıda, en çok Türkiye sorgulanacak; bütün ülkelerden gelen para otoriteleri temsilcileri, iş adamlarımız, siyasilerimiz ve bürokratlarımızla bir araya gelecekler.
Ben de olsam, artık IMF ile yollarımı ayırırdım; ama bu biçimde değil:
- IMF yıllık toplantılarından önce, mutlaka anlaşma konusunda karar alırdım.
- Anlaşamadığımı söylemez; anlaşmanın en az 2 yıl ertelendiğini açıklardım. Neden olarak da, Türkiye’nin küresel ekonomik krizden diğer ülkeler kadar etkilenmediğini; krizden çıkışın iç tedbirlerden çok dış gelişmelere bağlı olduğunu; üstelik, düzelmelerin başladığını ve Türkiye’nin krizden çıkacak ilk ülkelerden biri olacağını söylerdim.
- Açıklamalarımı kendim yapmaz; ekonomiden sorumlu devlet bakanına yaptırırdım. IMF ilişkilerinin, bakan ve bürokratlar seviyesinde kalmasına özen gösterirdim.
- Devlet bakanının bile, anlaşamamanın nedenlerini detaylarıyla açıklamasını istemezdim.
- IMF’nin parasına ihtiyacımın olmadığını anlatmak için, Brezilya’nın yaptığı gibi IMF’ye bir miktar borç verirdim. Bunu yapabiliriz.
- IMF anlaşmalarında, “mali disiplin” ve “bu konuda yazılı program” istenir. Ben de hemen, IMF’nin hazırlayacağı programı kendim hazırlardım. Parasal ve bütçe hedeflerimi belirlerdim. Ekonomik Program’ımı, yaz sonunda açıklardım.
Yapısal reformların devamı
- IMF, “yapısal reformlar”ın devamını ister. Yapısal reformlar konusunda da bir ek program hazırlar; reformlar için hedef tarihler belirler ve bu programa uyacağımı gösteren açıklamalar yapardım.
- IMF, “gelir otoritesinin özelleştirilmesini” istiyorsa; hemen bir “vergi reformu tasarısı” hazırlardım. Gelir otoritesini, özelleştirmez ama özerkleştirirdim. Türkiye’nin temel mali sorunu, “kayıtdışı ekonomi”, “herkesin vergi mükellefi olamaması” ve vergilerin gelirden değil de harcamadan alınmaya kalkılması. Bu konuların üzerine giderdim. Bu konuda, hemen bir “bilgiçler heyeti” oluştururdum.
- IMF, anlaşmasının “uygulanıp, uygulanmadığını” denetlemek ister. Ben de, ekonomiden sorumlu bakan ve bürokratlardan her ay “Ekonomik Program” konusunda kamuoyuna sözlü ve yazılı detaylı bir brifing vermelerini isterdim. Bu brifinge, yabancı medya mensuplarını da çağırırdım.
- Yaptığım programı ve programa uyma taahhüdümü, tüm ülke ekonomi bakanlarına; uluslararası tüm kuruluşlara; tüm uluslararası bankalara ve Türkiye’de yatırım yapabilecek tüm şirketlerin CEO veya yönetim kurulu başkanlarına gönderirdim.
IMF ile yolları ayırmak iyi de, bu durumda sizin ne yapacağınızı açıklamanız lazım. Bütün bu açıklamalardan sonra, IMF ile onların istediği şartlarla bir anlaşma imzalarsanız, anlaşmanın “bağırta bağırta” imzalattırıldığı konuşulur.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024