1929 Dünya Buhranı, yaklaşık 20 yıl sürdü. İkinci Dünya Savaşı sonrası, Bretton Woods’da, Amerikan Doları’nın tek hâkim para kabul edilmesi ve böylece, merkez bankalarının sadece altın karşılığı değil, altına dönüştürülebilecek tek para sayılan dolar karşılığında da para basabilmelerinin kabul edilmesiyle yavaş yavaş sona erdi.
Bugünlerde, “Gelişmiş 20 Ülke”nin en üst düzey yöneticileri bir araya gelip İkinci Dünya Buhranı’ndan nasıl çıkılabileceği konularını konuşuyorlar. Hiç şüphe yok ki, dünyamız artık eskisi gibi değil. Bu nedenle, şimdiki ekonomik buhranın önceki kadar uzun sürmeyeceği açık. Zaten, dünya ekonomik sistemi de çok değişti. Güçlü paraların sayısı arttı.
Çokuluslu şirketler var. Serbest ticaret çok gelişti. Ülkelerin ekonomi politikalarına bir anlamda yönlendirme yapılabiliyor. Üstelik, ekonomiler hakkındaki tüm bilgiler, şeffaf biçimde yatırımcılara açık. IMF ve Dünya Bankası gibi, hem izleyen hem de ekonomileri destekleyen kuruluşlar var.
Benzerlik ve farklılıklar
Şimdi, 1929 Dünya Buhranı ile içinde bulunduğumuz İkinci Dünya Buhranı’nın bazı benzerlik ve farklılıklarını görelim:
Birinci Dünya Savaşı sonrası, Avrupa ülkeleri, endüstriyel üretim üstünlüğünü Amerika’ya kaptırdılar. Yani, dünya ekonomik oyununda, kâğıtlar yeniden dağıtılıyordu. Şimdi de dünya çapında bir ekonomik değişimle karşılaşıyor olabiliriz.
Birinci Dünya Savaşı sonrası, ABD, giderek içine kapalı bir ekonomik program uyguladı. Bütün dünyada da ticareti kontrol eden ve gümrük duvarları uygulayan politikalar geçerliydi.
Sovyetler Birliği ile neredeyse hiç ticaret yapılamıyordu. Şimdi, böyle bir durum yok. Hatta, para ve sermaye, olması gerekenden çok daha rahat ve kontrolsüz hareket edebiliyor.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında, galip devletler, Lahey Anlaşması’na kadar, mağlup ülkelerdeki kişisel varlıklara hiç hürmet göstermediler. Kişiler de varlıklarını kaçırmak ve gizlemek zorunda kaldılar. 11 Eylül terör saldırısından sonra, ABD’de yabancılara ve Müslümanlara karşı alınan tedbirler, bu ülkeden ciddi biçimde sermaye kaçışına yol açtı.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında, mağlup devletler büyük savaş tazminatları ödemek zorunda kalmışlar; bu devletlere, ayrıca, yüksek faizlerle kredi verilerek sömürü tırmandırılmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti de bunlardan biriydi. Dolayısıyla, mağlup ülkelerde satın alma gücü tamamen yok olmuştu. Şimdi de dış borçlar gelişmekte olan ülkeleri yakıp kavuruyor. Örneğin, bizdeki, “faiz dışı fazla”, “Bu ülke hâlâ faiz ödeyebilir, yüklenin” sinyali için kullanılıyor.
1929 Dünya Buhranı sırasında, “altın esası” nedeniyle, merkez bankaları sadece altın karşılığı para basabiliyorlardı. Kriz başlayınca, bazı merkez bankaları altınları karşılığında bile para basmadılar.
Hatta, bazı ülkeler altın toplamaya giriştiler. Şimdi ise, piyasaya yeterli likidite verilebiliyor ve merkez bankaları arasında iyi bir işbirliği var. İşte bu nedenle, kriz, beklenenden kısa sürecek.
1929 Dünya Buhranı sırasında da hammadde ve işgücü fiyatları düşmüş, üretim azalmış, ülke büyümeleri durmuştu. Bu krizde de aynı etki görülüyor. Hammadde ve enerji fiyatlarının artmaya başlaması, şimdiki krizden çıkışın da müjdesi olacak.