İçinde bulunduğumuz global krizin hem nedenlerinden hem de en çok etkilenen enstrümanlardan biri olarak “Hedge Funds” gösterilebilir. “Hedge Funds” terimi, Türkçeye “Korunma Fonları” veya “Serbest Yatırım Fonları” olarak çevriliyor. SPK’nın da bu konuda bir tebliği bulunuyor.
“Hedge” fonları, yatırımların, çeşitli piyasa açıklarından faydalanılmak suretiyle, olağanın çok üzerinde getiri elde edilecek biçimde yönlendirilmesini sağlayan fonlar olarak tanımlanabilir. “Hedge” fonları, genellikle, çeşitli menkul kıymetleri veya diğer varlıkları genel bir “havuz hesabı” içinde bulundururlar.
Bu fonların hisseleri, resmen kayda alınmamıştır; yani, maalesef “hedge” fonları, dünyada resmi bir organ tarafından, tam anlamıyla kontrol edilebilen yatırımlar değildir. Dolayısıyla, yatırımları her türlü spekülasyona ve riske açıktır. Ancak, yatırım aşamalarında kullanılan enstrümanlar, ayrı ayrı kontrol edilebilmektedir. Bu bakımdan, “hedge” fonları, “sentetik yatırımlar” olarak adlandırılabilir.
İlk “hedge” fonunun 1949 yılında, Alfred Jones tarafından ABD’de kurulmuş olduğu ve 2 yıl gizli kaldığı biliniyor. Bu fon, önce menkul kıymetlere yatırım yapmış, sonra da, portföyün riskini korumak için “açığa satış” yapmıştı. Serkan Çankaya’nın Maliye ve Finans Yazıları dergisinde yayımlanan makalesine göre, “hedge” fonlarının sayısı 1998’de 3500’ü buldu. Bu sayının 2008’de 10.000’e ulaştığı anlaşılıyor.
Kontrolden uzak yapı
“Hedge” fonları sayesinde, yatırımların yıllık bileşik bazda getirisi, dolar olarak yüzde 18-30 arasında gerçekleşebiliyor. Bir örnek olarak, “hedge” fon, elindeki menkul değeri uygulanan faize teminat göstererek, İsviçre veya Japonya’da yüzde 1-2 faizle borçlanıyor; para, böylece neredeyse 20 misli büyüyor; bu para, yine borçlanılan banka kullanılarak, yüksek faizli Türk Hazine bonolarına yatırılıyor.
Böylece, kur riski sigorta edilirse, yüzde 30-40 civarında; sigorta edilmezse, yüzde 100-120 civarında getiri elde ediliyor. Bizdeki “sıcak para” bir bölümü böyle oluşuyor.
“Hedge” fonların çığ gibi büyümesinin nedeni, sadece yüksek getiriler olmadı. Yüksek getiri olanaklarına ek olarak, bu fonlar sayesinde, kontrolden uzak ve sıradışı hukuki yapılar kullanılabildi. Üstelik, elde edilen getiriler, karşılaştırılabilir veya ölçülebilir değildi. “Hedge” fonlarının yöneticileri, çok yüksek performans ücretleri alabildiler.
Bu nedenlerle de, fonların yöneticileri, mali sektörün en yüksek seviyelerinde görev almış kişiler arasından seçildiler ve yöneticilerin kendi yatırımlarından bir bölümünün de fona dahil edilmesi düşünüldü. Böylece, işi en iyi bilen uzmanlar, tüm fonu kendi paraları gibi yönetir hale geldiler ve sistem başarılı oldu.
Halen bazı sorunlar olmasına rağmen, “hedge” fonları, önümüzdeki yılların hâlâen güçlü yatırımları arasında yer alacaklar. Çünkü, yatırım kârlılığı burada. Ancak, kaçınılmaz olarak, bu fonların, tüm dünyadaki düzenleyici kurumların daha fazla kontrol edilebileceği yatırımlar haline dönüştürülmesi sağlanılmaya çalışılacak. “Kara para”nın da bu fonlar aracılığıyla, izini belli etmeden yatırılması olasılıkları araştırılıyor.
Türk yatırımcısının menfaati bakımından, bankalar ve mali kurumlarımızın, SPK’nın yönlendirmesine de uygun olarak, gecikmeden, “hedge” fon uygulamasına başlaması gerekiyor.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024