Bankaların, dövizle ilgili borçları karşılığında Merkez Bankası’nda tuttukları yasal karşılıklar oranı düşürüldü. Muhtemelen, daha da düşürülecek. Böylece, döviz bakımından bankaların elleri rahatladı; kullanabilecekleri döviz miktarları arttı. Artık, dışarıdan da daha rahat borçlanabiliyorlar. Dış kredilerinin borçlanamadıkları bölümünü de, daha kolay kapatma olanağına sahipler.
Merkez, faiz indirimine gitti. Muhtemelen, indirimler devam edecek. Böylece, bankalar, yılbaşı öncesi olmasına rağmen, yüzde 2 daha ucuza borçlanma, yüzde 2 civarında daha ucuza mevduat toplama olanağı elde etmiş bulunuyorlar. Rahat kredi verilemediği için, mevduat faizleri daha da düşecek gibi görülüyor.
Sonuçta, kredi vermeseler bile, bankaların kârlılıkları sürecek ve bu yıl da , Türk bankaları ve Türkiye’de faaliyette bulunan yabancı bankalar bakımından “rahat ve oransal olarak krizden önceki kadar kârlı ” bir yıl olacak.
IMF memnun
Hükümet ve Merkez Bankası, bankaların sorununu çözdü. İyi de yaptı; öncelikle, bunun yapılması gerekiyordu. Ancak, yapılması gerekenler, bununla bitmiyor. Çünkü, reel sektör hâlâ kredilendirilemiyor.
IMF’nin anlaşma ön koşulu, bankaların durumunun iyileştirilmesi ama reel söktörün daha da batmasına izin verilmesi olabilir. Bu durum, yabancıların işine gelirse de, bizim için felaket olur. Şimdiye kadar, üretmeden tüketmeye alıştık. İş yok ama “kömür yardımı” var. Ama, bu bir çıkış yolu değil.
Acilen, reel sektöre kredi verilmesini sağlayacak yeni açılımlarda bulunulması lazım.
Reel sektör hâlâ kan ağlıyor
Merkez’de tutulan bir “kara liste” var. Bir kez bile olsa, çekini ödemeyen bir kuruluş, ilgili bankanın bildirmesiyle, bu listeye alınıyor. Sonra da, adı bütün bankalara bildiriliyor. Bir şirket, “kara liste”ye girmiş olan çekini ödemiş olsa bile, bir daha “kara liste”den çıkamıyor ve hiç bir bankadan kredi veya teminat mektubu alamıyor. Bu konunun sorumlusu olan BDDK’nın, işi derhal düzeltmesi lazım. Böyle bir uygulama, dünyanın hiçbir yerinde yok.
Yapılması gereken, “kara liste”nin tamamen kaldırılıp, yerine, “puanlama sistemi” getirilmesi. Yani, şirketin büyüklüğüne göre, ödemeyi unuttuğu çekin değerlendirilmesi. Bu değerleme yapılırken de, “gecikme süresi”nin göz önünde tutulması. Kısacası, çekin değeri ile gecikme süresinin çarpılması sonucu ortaya çıkacak tutarın, şirketin sermayesine veya aktif büyüklüğüne olan oranını belirlenmesi; sonunda da şirketlere bir risk notu verilmesi. Bu risk notunun, eğer çok kötü değilse, kredi verilmesinde değil, kredinin fazi oranının belirlenmesinde kullanılması.
Öte yandan, banka yönetim kurulu üyeleri, o bankanın verdiği kredilerden “batık olanlar” için, tüm mal varlıkları ile sorumlu. Bu saçma. Çünkü, bankalar kredi vermek için kurulmuş. Kredilerin bazılarının batması da normal. Kriz dönemlerinde ise, batık kredi oranları yükseliyor. Bu düzenleme nedeniyle, özellikle kriz dönemlerinde krediler kılı kırk yararak verilmek zorunda. En iyisi hiç kredi vermemek. BDDK’nın, bu konuda da hiç gecikmeden bir düzenleme yapması lazım.
Alınacak başka tedbirler de var.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024