1994 öncesi, yalnız bizim değil, gelişmekte olan tüm ülkelerin yeterli rezervleri yoktu. 19. yüzyılın ikinci yarısından beri yapıldığı gibi, gelişmiş ülkelerce gelişmekte olan ülkelere borç verilir ve bu sayede, ülke yönetimleri kontrol edilirdi. 1994 yılına kadar, ülkemizin döviz rezervleri en çok 7.5 milyar dolar olabilmişti. Bunun yarısına yakını da rehinli sayılırdı; kullanılamazdı.
1994 krizi sonrası, Türk Lirası’nın olması gerekenden yüzde 20 civarında fazla devalüe edilmesi sonucu olarak, Merkez Bankası’nda rezerv birikmeye başladı. Merkez Bankası rezervleri yaklaşık 15 milyar dolara çıktı. Bankalar döviz varlıklarıyla birlikte, rezervlerimiz 18.5 milyar dolara yükselmişti. Ancak, dünya para sisteminde, “rezerv birikimi” sistemine hâlâ geçilmemişti. Hatta, 1995 yılı sonunda yapılan seçimler öncesi, IMF anlaşması bozularak, ülkenin bir döviz krizi yaşaması bile gündeme getirilmişti.
Birikim sistemi
Bizdeki 2000 ekonomik krizi öncesi, dünya ekonomik sisteminde, gelişmekte olan ülkelerin rezerv biriktirmesi sistemi uygulanmaya başlamıştı. Bu nedenle, kriz sırasında IMF, Merkez Bankamızın kendi rezervlerini kullanmasını engelledi. Döviz bolluğu içinde, döviz yokluğu içine düşmüştük. Merkez Bankası’ndaki 25 milyar dolara yakın döviz birikimi, banka üzerindeki IMF baskısı sonucu kullandırılmadı. 1998 yılından itibaren başlatılan, gelişmekte olan ülkelerin döviz rezervi biriktirmesi politikası, dünyada IMF gözetiminde başarıyla uygulandı. Global kriz öncesi, IMF’ye göre seçilmiş bazı ülkelerin döviz rezervleri “milyar dolar” olarak şöyleydi:
Ne işe yarıyor?
Gelişmiş ülkelerce karşılıksız para basılmış; piyasaya bol miktarda sermaye verilmişti. Likidite bolluğunun nedeni buydu. Biz dahil, gelişmekte olan ülkelerin çoğu olayın farkına varmadılar. Bizde de yapıldığı gibi, faizler yüksek tutuldu ki, karşılıksız basılan paralara iyi faiz alınsın. Döviz bol olunca da, kaçınılmaz olarak, milli paraların değeri yükseldi. Bizde olduğu gibi. Benim gibi yazarlar, “yüksek faiz-düşük kur” formülüne karşı çıktılar ama, Merkez Bankası istese de, bizlerin önerdiği politikayı uygulayamazdı. Gelişmekte olan ülkelere karşılıksız basılan güçlü dövizler verilmiş; dövizler karşılığında aslında, bedavaya mal ve hizmet alınmıştı. Gerçekte, bu dönemde bizde yapılan özelleştirmeler karşılığında ödenen paraları, biz ödedik.
Dünyada biriken rezervlerin önemli bölümü, ABD hazine bonoları almakta kullanıldı. Şimdi, rezervlerin az gelişmiş devletlerce elde tutulması ve hatta, bu ülkelerin ek rezerv biriktirmeleri lazım. Aksi takdirde, global kriz çözülemez; gelişmiş ülke ekonomileri patlar. IMF, bu görevi üstlendi. Bizde, Merkez Bankası’nda yaklaşık 67 milyar dolar, ilave bankalarda 30 milyar dolar rezerv var. Hâlâ, IMF’den 40 milyar dolar borç alma peşindeyiz.
Kısacası, global krizin tüm yükü yine bizim gibi, azgelişmiş ekonomilere yüklenecek.
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024