21 Haziran’da yapılan Mentoro Platformu toplantısında Ege Cansen, gelişmekte olan ülkeler ve Türk ekonomisindeki çıkmazları açıklamıştı. Bu açıklamadan önce de Osmanlı ekonomisinin farklı yapısı hakkında ipuçları vermişti. (Ancak, tırnak içindeki bilgiler, tarafıma aittir.)
Cansen’e göre, Osmanlı’da ekonomi yönetiminin amacı, milli geliri değil, devlet gelirini artırmaktı. Bu amaçla, tebadan vergi toplanır; işgal edilen ülkelerden de haraç alınırdı. Savaş ve işgallerin en önemli nedeni, haraç alınma ihtiyacı idi. Osmanlı yönetimi, yeterli vergi toplayamadığı ve haraç alamadığı dönemde, dış borç almaya başladı.
Toplumsal sözleşme
Demokratik kurumların etkinliğini ne kadar eleştiriyor olsak da; günümüz ekonomi yönetiminde, halk ile iktidar arasında, yazılı kuralları olmasa da, inkar edilemez biçimde “demokratik toplumsal bir sözleşme” vardır.
Bu sözleşmeye göre iktidar, halkın gelirini milli gelirden daha fazla artırmak durumundadır. Bunun için, gerektiği kadar dış borç alır. (Kur artışı bir anlamda, yeterli dış borç bulunamadığı ya da çok pahalı bulunduğu anlamına gelebilir.)
“Yatırım yap ama halkı üzme” yaklaşımının sonucu; alt yapı ve bayındırlık yatırımlarını dış borçla, sanayi
ABD’de alınan ekonomik tedbirler ve özellikle de vergi indirimleri, Amerikan ekonomisini yüksek büyüme hızlarına taşıyor. ABD’nin bu yılki büyümesinin % 4’ü aşması bekleniyor; işsizlik de % 3.5 seviyelerine düştü. Bu rakamlar, son 100 yılın en iyi rakamları olarak gösteriliyor. Avrupa ekonomilerinde de büyümelerin yükselmesi bekleniyor. Bu ülkelerdeki düzelme, bize de etki yapacak.
Yurt dışındaki düzelme sayesinde, bizde de dış talep ve turizm gelirleri artacak. Ancak, hala bazı belirsizlikler var. Örneğin, Cumhurbaşkanlığı’nda kurulacak olan 4 ekonomik ofisin ve Ekonomi Politikaları Kurulu’nun nasıl çalışacağı, tam olarak açıklık kazanmadı.
Bloomberg ve Akbank kaynaklı aşağıdaki tablolar, istikrar sağlamamız gereken döviz ve faiz konularındaki son durumu gösteriyor.
Sorunlar belli
Makro ekonomik istikrar için şu konularda risklerimiz var:
- Yüksek cari açık,
- Yükselen enflasyon,
Geçen hafta Merkez Bankası enflasyon tahminlerini yukarı yönlü olarak güncelledi. Temmuz ayı enflasyon rakamı, beklentilerin altında, % 15.85 seviyesinde açıklanmış olsa da, ekonomideki risklerin devam edeceği anlaşılıyor. Merkez Bankası bu arada, ekonomi ve maliye politikalarının eşgüdüm içinde olması gerektiğini vurguladı. Zaten, Hazine ve Maliye Bakanlıklarının birleştirilmesi, yönetimin bu eşgüdüme çok önem verdiğini gösteriyor.
Öte yandan, açıklanan 100 günlük planda, ekonomik tedbirler konusunda fazla bilgi yok. Oysa, sayın Cumhurbaşkanı, kısa sürede faiz ve dövizde düşmeler yaşanacağı müjdesini vermişti.
100 günlük planda, gelişmiş ülkelerdeki kalkınma bankacılığını ülkemize taşıyacak bir sistem oluşturulacağından bahsediliyor olsa da, bunun ne olacağının detaylı bir açıklaması yok. Bana en ilginç gelen gelişme bu oldu.
Düzelme sağlanamıyor
TCMB, TÜİK ve Akbank kaynaklı aşağıdaki tablolar, makro risk unsurları arasındaki en önemli konu olan enflasyondaki gelişimi gösteriyor.
Merkez Bankası, 2018 yılsonu enflasyon beklentisini % 13.4 olarak açıklamış olsa da, enflasyon rakamının % 14’ün altına düşürülemeyeceği beklentisi güçlü. Yıllık enflasyonun, 2019 yılı sonuna kadar çift
Nisan 2018 itibarıyla, reel sektörümüzün döviz olarak kredi borcu 296 milyar doları buldu. Ayrıca, reel sektörün yaptığı ithalat nedeniyle ödemesi gereken 43 milyar dolar borcu var. Buna karşılık, reel sektörün 118 milyar dolar döviz varlığı bulunuyor. Bu durumda reel sektörün net borcu 221 milyar dolar oluyor.
Bu miktara, bankaların yurt dışından yaptıkları döviz borçlanması dâhil değil.
Akbank, Bankalar Birliği ve Merkez Bankası kaynaklı aşağıdaki grafikler, reel sektör borcunun ülkeler itibarıyla gayri safi milli hasılaya oranını ve Türk reel sektör borcunun kompozisyonunu gösteriyor.
Reel sektörü göz ardı etmeyin
Reel sektörün borç durumunu gözetmeyen bir ekonomik tedbirler paketi başarılı olamaz. Öte yandan, döviz kredisi riski ciddi ölçüde büyük firmalarda yoğunlaşıyor. Ayrıca, Hazine’nin de reel sektöre, yap-işlet-devret projelerinin garanti edilmesi nedeniyle, sürekliliği olan döviz borcu var.
- 2018 Şubat itibarıyla, 500 milyon doların üzerinde döviz kredi bakiyesi olan 90 firma, döviz kredisi borcunun %33’ünü oluşturuyor.
Türk Lirası, dolara karşı yılbaşından beri % 27 değer kaybetti. Cumhur-başkanlığı seçiminden sonra her şeyin düzeleceğini düşünüyorduk; olmadı.
Gösterge faizi yılbaşından beri % 7 yükseldi. Yeni atamaların faizleri düşüreceğini hesaplıyorduk; gerçekleşmedi.
Hazine, yılbaşına göre % 6.39 daha pahalıya borçlanıyor. Yurtdışından yaptığımız borçlanmalar için ödediğimiz ek faiz, yılbaşına gore ikiye katlandı. % 3.28 oldu. Oysa, artık, “sadakat”e değil; “liyakat”a bakılacağına inanmıştık.
İstanbul Borsası dolar bazlı BIST-100 endeksi, yılbaşına göre % 39 değer kaybetti. Aşağıdaki grafik, BIST-100, sanayi ve bankacılık endekslerini gösteriyor.
Büyüme var ama
Ülkemiz bu yıl ortalama % 4.5 büyüyecek. Bu büyüme, Kredi Garanti Fonu sayesinde gerçekleşti.
Ekono-mimizin lokomotif sektörü inşaat da sıkıntılı günler yaşıyor. Satılamayan konut sayısı yüksek. Aşağıdaki grafik, konut fiyatlarının son 8 yılın en düşük seviyesinde olduğunu gösteriyor.
Müşteriler,
- Siparişlerini iptal edebilir.
- Ödemelerini geciktirebilir veya borçlarını ödeyemez.
- Fiyat indirimi veya daha yüksek maliyetli hizmetler isteyebilir.
Ürün ve hizmet tedarikçileri,
- Batabilir veya işten çıkabilir.
- Daha kısa vadeli ödeme talep edebilir.
- Tedarik ürününün kalitesini düşürebilir.
Dedem, Edirne evliya-larından Şeyh Hacı Şakir Törüner’di. İlk adım Şakir, dedem nedeniyle verilmiş. Ben doğmadan 4 ay önce(1948 yılı Ekim ayında) dedem, babama, hâlâ sakladığımız bir telgraf göndermiş.
Telgrafta; “5 Ocak’ta bir erkek çocuğunuz olacak, adını Şakir koyacaksınız” diyor. Ben, 5 Ocak 1949’da dünyaya geldim. (İlginçtir, kızım Alya da, 49 yıl sonra 5 Ocak’ta doğdu.)
Evimizden oruç ve namaz eksik olmazdı. Ama hiçbir zaman gösteriş olsun diye ibadet yapılmadı. Ben ilkokulda iken, annem “Melami Tarikatı”na girdi. Tarikatın Şeyhi Şevket Şimşek’in, zamanın “Kutbul-Akdab”ı, olduğu dile getirilirdi. Halen hayatta bulunan annem, çocukluğundan itibaren birçok defalar Şevket Dede’yi rüyasında görmüş.
Kız kardeşim doğduğunda, ona isim vermek üzere benim de katıldığım müritler arası bir toplantı yapıldı. Toplantıda “Hu Dede” olarak adlandırdığımız Şevket Dede yaklaşık 30 kişiye kız kardeşimin adının ne olabileceğini sordu. Herkes küçük kâğıtlara isim yazdı. Kâğıtlar açıldığında birde gördük ki, herkes “Zülal” adını yazmış. Hu Dede’nin 4 ayrı kitabı vardı. Zülal ismi bu kitaplardan birindeki “Gönül Kuşu” isimli şiirde geçiyordu.
Dayım el alıyor
Aradan zaman geçti. Hu Dede, 108 yaşında
"Merkez Bankası Başkanı faizleri düşüremedi; döviz kurunda istikrar sağlayamadı ve enflasyon hedefini tutturamadı" dediler.
- “Faiz yükseltilirse, döviz kuru istikrarı bozulur ve enflasyon hedefinden vazgeçilmiş olur” dedim.
- “Merkez Bankası Başkanı’nı görevden almak istiyoruz” dediler.
- “Başkan’ı çağırıp konuşursanız, kendiliğinden ayrılır; aksi halde, “Merkez Bankası Bağımsızlığı”ndan söz etmek zorlaşır” dedim.
- “Faizleri düşürmek istiyoruz” dediler.
- “Hangi faizleri? Hazine’nin borçlanma faizini mi? Kredi faizlerini mi? Yoksa, mevduat faizlerini mi?” diye sordum.
- “Hepsini” dediler.
- “İşe, Hazine borçlanma faizleri ile başlayalım” dedim.