Reel Efektif Döviz Kuru (REDK), Merkez Bankası tarafından ülkemizin ve diğer ülkelerin çeşitli enflasyon (TEFE-TFE vb.) verileri baz alınarak hesaplanıyor. Başlangıç tarihi de hesaplamalarda önem kazanıyor. Aşağıdaki grafikte, 2003 yılı baz alınarak hesaplanmış bir gösterge var. Buna göre, Türk Lirası’nın % 40 civarında aşırı değerli olduğunu görüyoruz. Oysa, hesabın 1996 yılı esas alınarak yapılması gerekiyor. 1996 yılı esas alınırsa, Türk Lirası % 20 civarında değerli durumda.
Bu hesaplama ile kurun, 1 ABD Doları = 4.90 Türk Lirası olması beklenir. Bunun üzerindeki bir ABD Doları değeri, politik bir marj olarak okunabilir. Ülkemizdeki yargı, güvenlik, basın özgürlüğü ve demokrasi gibi sorunlar bu ilave marjı ortaya çıkarıyor.
Zaten, aşağıdaki grafikte diğer gelişmekte olan ülke paralarının da göstergesi var. Türk ekonomisinin negatif ayrıştığı açık. Öte yandan, REDK tarihi düşük seviyelerde olduğu için, yukarıdaki konularda yaşanacak düzelmeler, kuru olumlu etkileyecektir. Örneğin, Avrupa Birliği ile aramızın düzelmeye başlaması ve yeni fasılların açılacak olması olumlu bir gelişmedir. Mc. Kinsey anlaşması da olumlu sayılır. Yakında, papaz da serbest kalır.
Diğer ülkeler ne alemde?
A
2008 yılındaki dünya ekonomi krizinden sonraki dönemde, gelişmekte olan ülkelerin hepsi önemli bir borç biriktirdi. Bu ülkelerdeki finansal sektör borcunun %30’u, reel sektörün borcunun ise %14’ü döviz cinsinden oluştu. IIF ve Akbank kaynaklı aşağıdaki tablo, gelişmekte olan ekonomilerdeki toplam borcun ülkelerin gayri safi milli hasılalarına (GSMH) oranını gösteriyor.
Ancak, ülkemiz ve Arjantin ekonomisi, diğer gelişmekte olan ülkelerden negatif yönde ayrıştı. Bu ülkelerin ekonomilerinde dengeler bozuldu; cari açıkların ülkelerin GSMH’lerine oranı yükseldi; her konudaki volatilite (oynaklık) ve belirsizlik arttı; enflasyon yükseldi. Bloomberg ve Akbank kaynaklı aşağıdaki grafikler, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin cari açıklarının GSMH’lerine oranlarını gösteriyor.
Oynaklığın genel nedenleri
Gelişmekte olan ülkelerde volatiliteyi artıran gelişmelerden biri, Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faiz artırımları yapmaya başlaması, bilanço küçültmesi ve Amerikan Hazine’sinin para politikasını desteklemekten vazgeçmesi oldu.
Bu gelişmeye Avrupa bölgesi de ayak uydurunca, global bir finansal sıkılaşma yaşandı. Buna, dış ticaret savaşlarına bağlı karşılıklı ticari misillemeler eklendi.
Dış borç ödeme, takviminde önümüzdeki 3 ay bizi zorlayacak gibi görünüyor. Merkez Bankası’ndan alınan aşağıdaki tablodan da görüldüğü üzere, bankalar dahil özel sektörün önümüzdeki 3 ayda 14 milyar dolar dış borç ödemesi var. Bildiğim kadarı ile sadece Ekim ayında, Vakıflar Bankası 880 milyon dolar, Yapı Kredi Bankası 1 milyar 100 milyon dolar ve muhtemelen de İş Bankası yine 1 milyar 100 milyon dolar borç almak için piyasada olacaklar. Ayrıca, diğer bankaların da 1 milyar dolar civarında borçlanma ihtiyaçları var.
Borçların çevrilip çevrilemeyeceği, önümüzdeki günlerde anlaşılacak. Bankalar ve özel sektör borçlarını öteleme yerine ödeme seçeneğini de kullanabilirler.
İşte o zaman yurt içi piyasadan döviz bulmak zorunda kalacaklar.
Özel sektör borçları yüksek
IIF ve Akbank kaynaklarından derlenmiş olan aşağıdaki grafik, çeşitli ülkelerdeki özel sektör borcunun, ülkelerin Gayri Safi Milli Hasıla’larına olan oranını gösteriyor. Görüldüğü gibi, ülkemizdeki özel sektör borcu, ekonomik kriz halindeki Arjantin’den bile katlarca yüksek.
Bankalar hariç reel sektör son 10 yılda toplam borcunu 2.5 kat arttırdı. Bu borcun % 44’ü Türk Lirası ve % 56’sı döviz cinsinden yapılmış bulunuyor.
Üç yıllık “Orta Vadeli Ekonomi Programı” olumlu tedbirlerle dolu. Ancak, unutulan veya eksik bırakılan tedbirler de var. Programda önemli bulduğum konulara değinmeye devam ediyorum;
- Kamu hizmeti sunumuyla doğrudan ilişkisi olmayan makam aracı, lojman ve sosyal tesislere yönelik harcamalar sınırlandırılacak. Bu konuda geç bile kalındı. Olumlu tedbir.
- Kamuda yeni idari hizmet binası yapımına ve kiralanmasına izin verilmeyecek. Bu tedbir de çok iyi. Son zamanlarda, yaptığı gayrimenkulü satamayan müteahhit, devlete kiralama yoluyla zararını azaltma yoluna gidiyordu.
Vergi işleri
- Vergi mevzuatı sadeleştirilecek. Yıllardır bu konu her programda yer alır, bir türlü gerçekleştirilemez.
- Vergi, prim ve diğer kamu alacaklarına ilişkin yapılandırmaya gidilmeyecek. Bu konuda, bir açıklama yapılmasına gerek yoktu. Kamunun menfaati varsa, her zaman sistemde değişiklik yapılabilir.
- Lüks ve/veya ithal yoğunluğu yüksek ürünler listesi güncellenerek vergi düzenlemesi yapılacak. Bu zaten sık sık yapılıyor. Önemli olan, gümrüklerde kaçağın önlenmesi.
- Özelleştirme portföyünde bulunan varlıkların ekonomiye kazandırılmasında yeni modeller kullanılarak ekonomik katma değer bazlı planlamaya geçilecek.
3 yıllık olan ‘Orta Vadeli Ekonomi Programı’ olumlu tedbirlerle dolu. Ancak unutulan veya eksik bırakılan tedbirler de var. Programda önemli bulduğum konulara değinmek istiyorum:
- Sıkı para ve maliye politikaları sürdürülecek ve bunların eşgüdümü sağlanacak. Bu önemli bir vaad. Suriye ile savaşın sürdüğü bir ortamda gerçekleştirilebilirse önemli bir başarı sayılır.
- Kamuda kaynakların verimli kullanılması, maliyetlerin ve harcamaların azaltılması sağlanacak. Bu vaad de çok önemli.
- Faiz dışı fazlanın milli gelire oranı program dönemi boyunca artarak 2021 yılında yüzde 1,3’e ulaşacak. Bu vaad bütçe disiplininden sapılmayacağı anlamına geliyor.
Kanal İstanbul rafa kalkıyor
- İhalesi yapılmamış ve ihalesi yapılmış ancak başlanmamış projeler askıya alınacak. Devam eden projelerden finansman koşulları uygun olanlar için yeni ve daha uzun zamana yayılmış iş planları oluşturulacak.
Başta Kanal İstanbul olmak üzere büyük altyapı projelerinin hepsinin 3 yıl için geçici olarak durdurulacağı anlaşılıyor.
- Mega-altyapı projeleri doğrudan yabancı yatırım yoluyla uluslararası finansman ile hayata geçirilecek. İşte bu gerekli olmayan bir karar. Bu çeşit projeler de 3 yıl için durdurulmalı idi.
Ülkemiz, yıllık 320 milyar doları aşan narkotik yollarından biri üzerinde. Biz dâhil, birçok gelişmiş ülke afyon ticaretini engellemeye çalışırken, Güney ve Orta Amerika ülkelerinde afyon ticareti serbestçe yapılabiliyor. 2012 yılında, El Salvador ile Meksika narkotik kartellerinin rekabet savaşı sırasında, 4 bin Salvadorlu ve 60 bin Meksikalı ölmüştü. Afyon ticareti Orta Amerika ülkelerinin büyük geliri durumunda olduğu için, hükümetler karşı gibi gözükse de afyon kartellerini destekliyorlar.
İngiltere’de 500 pound’luk, Avrupa Birliği’nde 200 euro’luk büyük kupürlü banknotlar var. Büyük kupürlü banknotlar sayesinde, legal olmayan paralar kolaylıkla el değiştirebiliyor. Büyük kupürlü paralara, bu nedenle “Bin Ladin Kupürleri” deniliyor.
Kirli işlerle uğraşanlar, basını ve medyayı her zaman kontrol etmek istemişlerdir. Narkotik kuryeleri de aynı şeyi yaptılar. Bulundukları ülkelerdeki gazeteci ve köşe yazarlarının birçoğunu satın aldılar; televizyon kanalları kurdular. 2004 yılında, sadece Meksika’da, narkotik kartellerinin aleyhine yazı yazdığı için 13 gazeteci öldürüldü.
Honduras
Karayipler’deki Honduras sahilleri “sivrisinek sahilleri” olarak bilinir ama narkotik kartelleri için
Ülkemiz, yıllık 320 milyar doları aşan narkotik yollarından biri üzerinde. Biz dahil, bir çok gelişmiş ülke afyon ticaretini engellemeye çalışırken, Güney ve Orta Amerika ülkelerinde afyon ticareti serbestçe yapılabiliyor.
Örneğin Bolivya’nın başkenti La Paz’da, Villa Fatima Pazarı’nda her türlü afyon ticareti legal olarak yürütülüyor. Bu ülkelerde afyonlu diş macunu, afyonlu çay bile satılıyor. Bolivya’da, 2014 yılında, 33 bin ton kuru afyon yaprağı üretilmiş, 19.798 ton afyon yaprağının ise yasal yollarla ticareti yapılmıştı.
Bugün ABD’de, 1 gram saf kokain 200 dolara satılıyor. Satılan kokainin yüzde 70’i Meksika’dan geliyor. İşte bu nedenle, Amerikan başkanları Meksika ile ilişkileri kontrol etmek ve gerekirse sınıra duvar örmek durumunda kalıyorlar. Meksika sınırına yakın yaşayan Amerikalılar, günü birliğine Meksika tarafına geçip arabalarını ucuza tamir ettirebiliyor, reçetesiz ilaç alabiliyorlar.
Rekabetten ortaklığa
2012 yılında, El Salvador ile Meksika narkotik kartellerinin rekabet savaşı sırasında, 4 bin Salvadorlu ve 60 bin Meksikalı öldürülmüştü. Afyon ticareti Orta Amerika ülkelerinin büyük geliri durumunda olduğu için, hükümetler karşı gibi gözükse de, afyon
Eski ve yeni ahitleri kapsayan İncil’de 31.124 ayet var. Bunlardan 224’ünde, İsa’nın yeniden dünyaya geleceğinden bahsediliyor. Eski Ahit’te (Tevrat) 1527 pasajda bu konuya değiniliyor. Bazılarına göre, İsa’nın yeniden dünyaya gelişi 2000 yılından sonra ve 7 yıl süren büyük bir kargaşanın ardından gerçekleşecek. Bu kargaşa öncesinde, İsrail’in işgaliyle sonuçlanacak olan Gog ve Magog (Eciş ve Bücüş) Savaşı gerçekleşecek. Ardından, Anti-İsa (Mesih) dünyaya hâkim olacak. Anti-İsa ile birlikte hareket eden 10 kral, İsrail ile bir anlaşma yapacak. İşte, bu anlaşmanın ardından 7 yıllık bir karışıklık dönemi yaşanacak.
Ancak, bütün bunlar art arda yapılan bir sürü yorumla ortaya çıkıyor. Örneğin, bana göre kutsal kitaplarda bahsedilen İsa’nın yeniden geliş olayı, Hz. Muhammed’in gelmesiyle gerçekleşmiştir. Çünkü bizim bildiğimiz, son peygamber Hz. Muhammed’dir. İsa’nın yeniden dünyaya geleceği inancı Allah’ın oğlu sayılan İsa’nın gelip bir devleti yöneteceği biçiminde yorumlanmaktadır. Yani, Allah, oğlu aracılığıyla gelip bir ülke yönetecektir. Bu ise kabul edilebilir bir mantık değildir.
Mesih’in özellikleri
Anti-İsa (Mesih), Daniel ayetinin 7, 8, 9 ve 11’inci bölümlerinde, bir kral,