‘Hükümet ekonomiyle ilgili var gücü ile çalışıyor. Enflasyonla mücadele işliyor. İndirim ve teşvikler yapılıyor. Şimdi israftan kaçınmayı hatırlatan afişlerin gündeme gelmesi lazım’
Ekonomik kriz ve enflasyonla topyekûn mücadele başladı. Ekonomi yönetimi ve Sayın Bakanımız Berat Albayrak arka arkaya bu konularda tedbirler alıyor. Gün geçmiyor, bir yeni karar açıklanıyor.
Otomobil, beyaz eşya, mobilya, gayrimenkul gibi birçok konuda, vergi indirimleri ve teşvikler gündeme getirildi. Fırsattan istifade aşırı zam yapanlar, anında zabıtalarca denetleniyor. Şirketler, yaptıkları indirimleri birbiri arkasına açıklıyorlar. Kurulan enflasyonla mücadele birimi çalışıyor. Sayın Bakanımız, neredeyse her gün iş adamları ile görüşüyor; yurt dışında, ülkemizdeki gelişmeleri anlatıyor.
Kiralar dahil her konuda, Türk Lirası ile fiyat verilmeye başlandı. Kimse farkında değil ama bu atılım, başlı başına bir devrim oldu. Kriz ve enflasyonla sıkı mücadeleye rağmen, döviz hesaplarına bir dondurma veya kısıtlama getirilmedi; getirilmeyecek. Zaten, döviz fiyatları da düşmeye başladı. Bu gidişle, daha da düşecek.
İlişkiler düzeliyor
Hükümetimiz var gücü ile çalışıyor. Yeni bakanlar, kendi konularına tam
Tüm dünya ülkelerinin katılacağı “kolektif eylem” gerektiren en önemli konu, dünya ikliminin korunması ve dünyanın nükleer silahlardan arındırılmasıdır. ABD Başkanı Sayın Trump, gelir gelmez Karbon Emisyonlarını Dizginleme Anlaşması’ndan çıktı. Şimdi de Nükleer Silahları Sınırlandırma Anlaşması’nı bozuyor. ABD’nin karşı çıktığı bu anlaşmalar, tüm dünya ülkelerini olduğu gibi bizi de ilgilendiriyor. ABD, hem nükleer silahları artırmak hem de başka ülkelerin buna sahip olmasını sınırlandırmak istiyor.
Biz İran’da nükleer silah olmasını istemeyiz ama İsrail’de de, Mısır’da da, Pakistan’da da, İngiltere’de de, Fransa’da da nükleer silah olmasın isteriz. Nükleer silahlar ve karbon emisyonlarının dizginlenmesi konusunda bu gelişmeler yaşanırken, hükümetimizden hiç ses seda çıkmadı. Oysa bu konu bizim için de, dünyamız için de çok önemli.
Kirletenler ve kaçaklar
Özellikle gelişmiş ülkelerdeki şirketler ve bunların gelişmekte olan ülkelere kurdukları fabrikalar haddinden fazla kirlenme yaratıyor. 1920 yılında bile, İngiliz ekonomist Arthur Piogou çevre kirliliği yaratanların vergilendirilmesi istemişti. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, 1992 yılında Birleşmiş Milletler tarafından uygun
Amerikan Merkez Bankası (FED) eski Başkanı Ben Bernanke, “Bir grup olarak sanayi ülkeleri, daha uzun vadede cari hesap fazlalarına sahip olmalı ve gelişmekte olan dünyaya borç vermelidir; bunun aksi söz konusu bile olmamalıdır.” diyor.
Gelişmiş ülkelerin işi, gelişmekte olan ülkeleri finansal olarak yolmaktır. Şu anda ülkemizde yapılan da budur. Bankalarımıza ya da Hazine’mize döviz üzerinden çok yüksek faizlerle borç verdiler; adına “eurobond” dediler. Sonra da, sattıkları bu bonoları, Türk bankalarında, Türk halkına satılmak üzere, üzerine kâr primlerini koyarak pazara sürdüler. Türk iş adamları, hem dövizde kalmak hem de döviz üzerinden yüksek faiz almak için bu bonoları satın aldılar.
Yabancı bankalar, koydukları parayı 10-30 gün içinde geri aldılar. Türk zenginler daha zenginleşme yolunu buldular. Türk ekonomi yöneticileri de iyi bir sınav! verdi. Her zaman bizim paramızla bize borç verirler. Genel kaide budur. İşi bilmek için çok tecrübe gerekiyor. Zaten, gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere kurdukları en büyük tezgah, işi bilenlerin iş başına getirilmemesine dayanır.
Tasarruf dengesizlikleri
Bir ülkenin ödemeler dengesi, söz konusu ülke ile dünyanın arasında tüm para
İnşaat sektörü, bir ekonominin içinde bulunduğu durumu gösteren en güçlü yansıtıcıdır. Geçtiğimiz dönemde sanayi ve tarıma yatırım yapmak yerine, inşaat sektörüne önem verildiği hakkındaki eleştiriler yerindedir. Ancak geçtiğimiz dönemde Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nin bile yapamadığı bir ekonomik yenileşmeyi sağlamış ve altyapı yatırımlarını neredeyse tamamlamıştır. Artık çok daha rahat bir biçimde sanayi ve tarıma yönelme olasılığımız vardır. Çünkü ülkemiz ulaşım ve enerji sorunlarını halletmiş veya halledilebilir noktaya getirmiştir.
Neden gösterge?
Ekonomi büyürken, giderek daha fazla insan gayrimenkul satın alma konusunda isteklidir ve kendini güvende hisseder. Artmış olan bu talep, doğal olarak konut fiyatlarında yükselişe yol açar. Ancak, giderek fiyatlar sürdürülemez bir seviyeye ulaşır ve talep durağanlaşır. Konut yatırımları durur ve ilgili endüstrideki istihdam alanları kaybedilir. Konut fiyatları durağanlaşınca, ekonomi daha geniş manada bocalar. Yani, konut piyasası ekonomik iniş ve çıkışları yansıtır.
Konut ve inşaat piyasası, ancak, tüketiciler konutlarının değerinin artacağına güvendiklerinde kendine gelir. Bu güven, ilerleme kaydeden bir ekonomiye ayak
Ara Güler’i 1992 yılının başında tanıdım. O zamanlar, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Başkanı idim. Başkan Yardımcım rahmetli Erhan Çayhan, Sayın Ara Güler’in yakın dostu idi. Rıhtım Caddesi’deki Borsa’nın ELİT Salonu’nda başlattığımız “Bilgisayarlı Alım Satım Sistemi”, o sırada Devlet Bakanı olan Sayın Tansu Çiller tarafından açıldı. Sayın Ara Güler de açılışı fotoğraflamayı kabul etti ve birçok resim çekti. Sayın Güler’in çektiği aşağıdaki imzalı fotoğrafta, Bilgisayar Sisteminin açılışı sırasında ben konuşuyorum; televizyonlar çekim yapıyor. Sayın Tansu Çiller ve Borsa üyeleri konuşmayı dinliyor.
Borsa’nın eski hali böyle idi
Sayın Güler, bilgisayar sistemine geçmeden önce borsa işlemlerinin yapıldığı “Tahta Sistemi”ni de fotoğrafladı. Aşağıdaki imzalı fotoğraf, sanırım Tahta Sistemini ve orada yaşanan heyecanı çok net anlatıyor.
Merkez Bankası’nda da beraber olduk
1995 yılı başında Merkez Bankası Başkanı olarak atandığımda, Sayın Ara Güler Merkez Bankası’na geldi. Orada da birçok fotoğraf çekti. Kendisine nasıl oluyor da küçücük bir kamera ile bu kadar güzel fotoğraflar çekebildiğini sordum. Bana verdiği tüyolar şöyle idi:
- Leica gibi kolay bozulmayan, çok kaliteli lensi olan ve
İlk canlı bakterinin 3.5 milyar yıl önce dünyamızda oluştuğu hesap ediliyor. Bilimsel hesaplamalara göre, ilk kompleks hayvan formu 565 milyon yıl önce (MYÖ) ortaya çıktı. Bitkilerin kara parçalarında büyümeye başlaması 460 MYÖ oldu. Karada yaşayan ilk hayvanların 428 MYÖ oluştuğu anlaşılıyor. İlk dinozorların 228 MYÖ ve ilk kuşların 151 MYÖ dünyamızda görüldüğü düşünülüyor. İlk insanların 7 MYÖ ortaya çıktığı, ancak tam olarak bize benzeyen insanların 2-1.8 MYÖ yaşamaya başladığı anlaşılıyor.
Beynimiz büyüyor
İlk insanların önce Afrika’da, daha sonra Asya’da yaşadıkları, ancak bizlerle tam olarak benzeşen insanın 27 bin yıl önce ortaya çıktığı düşünülüyor. İnsan beyninin büyüklüğü önceleri 380-430 cm³ iken, şimdilerde 1400cm³’e ulaşmış vaziyette. İlk insanların üst dişlerinin bizimkilerden daha uzun ve ön yüz genişliğinin daha büyük olduğu anlaşılıyor. Bilim insanlarının atalarımız saydığı “homo sapien” kafatası fosillerinden, şimdiye kadar 20 civarında farklı fosille karşılaşıldı. Bulunan fosiller arasında 4.1 milyon yıl önceden başlayan ve 30 bin yıl önceye kadar uzanan değişik zamanlara ait kafatasları var.
350 bin yıl ile 30 bin yıl arasında yaşadığı hesaplanan “homo
BDDK, TÜİK ve Akbank kaynaklı aşağıdaki grafikler, ülkemizdeki ekonomik kriz nedeniyle, kredilerde bir daralma yaşandığını gösteriyor.
Geçtiğimiz dönemde, Kredi Garanti Fonu sayesinde krediler, mevduatın çok üzerinde bir artışla karşılaşmış ve bu artış da ekonomik büyümeye katkı sağlamıştı. Ama, artık büyüme ile kredi artış oranlarının benzerlik göstereceği bir döneme giriliyor.
Kesinti dönemi
Finansal derinleşmede bir kesinti dönemi başlıyor. Kredi/mevduat oranı da yakın gelecekte, aşağı yönlü bir eğilim gösterecek. Nominal kredi büyümesi de geçmiş dönemlerden farklı olarak milli gelir artışının üzerinde olmayacak.
Babıâli’nin öteki yüzü
Tufan Türenç, gerçek bir gazeteci. Diğer arkadaşları zaman zaman patrona ve iş adamlarına boyun eğmiş olsalar bile, o hiçbir zaman ve hiçbir biçimde kalemini satmadı. Şimdiki ve önceki medyanın durumunu bilmek; karşılaştırmak ve ibretler çıkarmak için, bu kitabı okumalısınız.
BIS, IIF ve Akbank kaynaklı aşağıdaki tablo, yabancıların Türkiye’deki risklerini gösteriyor. Görüldüğü gibi, Türk bono ve hisse senetlerinde, ABD banka ve şirketlerinin sahiplik oranı çok yüksek. İşte, McKinsey bunun için geldi. Bizim bu borçları ödememizi garanti altına alacak sistemler önerecek ve bizim borç ödemek yerine paramızı başka yerlere aktarmamızı önleyecek.
Yabancı bankalar, Mart 2018 itibarıyla, Türkiye’de yerleşik kişi ve kurumlara toplam 223 milyar ABD Doları borç vermiş durumdalar. Bu miktarın 135 milyar doları reel sektöre ve hane halkına, 50 milyar doları bankalarımıza ve 38 milyar doları da Hazine ve kamu sektörüne verilmiş vaziyette.
Türkiye’nin istikrarı yabancılar için önemli
Yukarıdaki tablo iyi okunursa, yalnız ABD banka ve finans kuruluşları için değil, Avrupa banka ve finans kuruluşları için de Türk ekonomisinin istikrara kavuşması önem taşıyor. Bu yüzden, Avrupa Birliği’nin lideri konumunda olan Almanya, bize her türlü olanağı sağladı ve iş birliğine açık olduğunu gösterdi. Hatta, daha ileri gidilerek, Almanya’dan bir konsorsiyum kurması ve ekonomimize 15-20 milyar Euro civarında kaynak sağlaması bile istenebilirdi. Bana göre, Almanya bunu kabul ederdi.
İdd