ABD ekonomisini takip etmek, bugünlerde bizim için çok önemli. Çünkü, ekonomik kriz, ABD’de başladı ve burası düzelmeden diğer ülkelerde bir düzelme görülmesi mümkün değil. Ekonomik düzelme, ABD’den başlayarak bir zaman aralığı ile Avrupa’ya ve bize gelecek. Bu zaman aralığı da, 4-6 ay olarak tahmin ediliyor.
Halen, en yoğun alışverişin yaşanması beklenen bu aylarda bile, firmalar bekledikleri sonuçlara ulaşılamadı. Otomobil firmaları fiyatlarında, % 20-40 oranında damping yaptılar. Fiyatlar, 2001 yılının bile altına indi. General Motors ve Chrysler, iflas etmemek için her yolu deniyor. Ford, ilan etmeden, özel satışlar yapıyor.
Önemli gazeteler sık sık, her eyaletteki ekonomik durumda hangi gelişmeler olduğunu karşılaştırmalı olarak, veriyor. Şimdilik, iyiye doğru bir gidiş görülmüyor. Yeni yılla birlikte, sıkıntıların daha da artacağı yönünde tahminler var.
Kriz derinleşiyor
Amerikan Merkez Bankası(FED)’nın açıkladığı rapora göre, aşağı gidiş, derinleşerek sürüyor. “Bej Kitap” adı verilen rapora göre, ekim ayındaki şoklardan sonra, kasım ayında sorunlar artarak devam etti.
İşsizlik artıyor. Ücretler veya çalışma saatleri azaltılıyor. Yeni işçi alımı, neredeyse tamamen
Bravo Merkez Bankası. Yıllardır özlemi duyulan politikalar devreye sokuldu. Hem yasal karşılık oranları düşürüldü, hem de bu sıkışık dönem için, ihracat reeskontuna yeşil ışık yakıldı.
Dünyada başarılı merkez bankaları, bilançoları bastıkları paraya, yani, dolaşımdaki banknotlara mümkün olduğu kadar yakın olan merkez bankaları olarak gösteriliyor.
Bizim Merkez Bankamız, 1985 öncesi reel sektöre de kredi verirdi. Bunlar, orta vadeli krediler veya ihracat destek kredileriydi. Bu nedenle de bankaların bir bölüm mevduatına el konulurdu. Sonra, reel sektöre kredi verilmesinden vazgeçildi. Ama, bankalarda tutulması gereken mevduatın bir bölümü hâlâ Merkez Bankası’nda. Yasal karşılık adı altında, Türk Lirası ve döviz mevduatının önemli bir bölümüne el konuluyor. Oysa, bu uygulama artık, hiçbir gelişmiş merkez bankasında yok.
Öte yandan, kredi mektuplu döviz tevdiat hesapları, süper hesaplar vs. adı altında, yurtdışında çalışan Türk vatandaşlarının mevduatı da Merkez Bankası’nda iyi faiz alıyor.
Merkez, bankaların işini alıyor
Bütün bu uygulamalar, Merkez Bankası’nın reel kesime kredi verdiği döneme ait. Kredi verme işlemi durdurulduğu için, Merkez Bankası’nın bu uygulamalardan
Dünyada kriz nedeniyle oluşan ve resmi kayıtlara giren toplam kayıplar, 969 milyar dolara ulaştı. Buna karşılık, kayıptaki şirketlere 834 milyar dolar yeni sermaye girişi sağlandı. IMF, resmi kayıtlara girecek kayıpların 1.4 trilyon dolara ulaşacağını tahmin ediyor. Birçok ekonomist, gerçek kayıpların 2 trilyon doları aşacağı görüşünde.
Kriz nedeniyle oluşan kayıplar, halen Amerika’da 665 milyar dolar, Avrupa Birliği’nde 274 milyar dolar ve Asya’da 59.3 milyar dolara ulaştı. Bu rakamlar, ABD’de başlayan krizin Avrupa ve Asya’ya yayılmakta olduğunun da bir göstergesi.
Ekim sonu itibariyle, kriz nedeniyle, hükümetlerin ve merkez bankalarının yaptığı destek paketinin büyüklüğü 3.7 trilyon dolara ulaştı. Bu tutarın 2.9 trilyon dolarlık bölümü bankaların zehirli varlıklarına verilen garantilerden oluşuyor.
Ek sermaye ihtiyacı var
Zordaki bankalara 395 milyar dolarlık kaynak aktarıldı. Yine, bankaların 397 milyar dolarlık varlığı satın alındı. Citibank için son günlerde yapılan ve 326 milyar dolara ulaşan destek, bu rakamların dışında.
Bankacılık sektörü hâlâ ek sermaye ihtiyacı içinde. Kredi pazarı da yalnız Türkiye’de değil, global anlamda çok daraldı.
ABD’de üst düzey ekonomi yöneticileri, zamanında tedbir almamış olmakla suçlanıyorlar. Kriz o denli derinleşmiş vaziyette ki, bundan sonra alınacak tedbirlerin, nasıl sonuç vereceği bilinmiyor. Kurtarma operasyonlarının, ülkeye uzun dönemdeki maliyeti de tartışılıyor.
Başlangıçta daha ciddi tedbirler alınabilmiş olsaydı, krizin ülkeye ve dünyaya bu denli etki yapmayacağı kesin gibi görünüyor. Bu nedenle, Avrupa ve diğer ülke yöneticilerine, almaları gerekenden çok daha ciddi ve derin tedbirler almaları öneriliyor.
IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar, ülkelerin kriz karşısındaki durumunu yeniden değerlendiriyor ve bir an önce sözlerini dinleyecek ülkelere kredi kullandırmak istiyorlar. Bu ülkeler arasında, Türkiye de var.
IMF’nin elinde en fazla 400 milyar dolara ulaşabilecek kaynak var. Türkiye elini çabuk tutarsa, bu pastadan 20-30 milyar dolar civarında bir pay alabilecek. Bu da, Türkiye’nin hem döviz rezervlerini artıracak hem de kriz karşısında daha uzun dayanabilme gücü kazanmasını sağlayacak.
IMF yardımı hükümete koz
Öte yandan, bu seferki IMF kredileri reel sektörü güçlendirmek için de kullanılabilecek. Bu konuda, tüm ülkeleri kapsayacak anlamda, genel
Başta Amerikan Merkez Bankası (FED) olmak üzere, bizimki dahil tüm merkez bankaları piyasalara para veriyor. Birçok kişinin bilmek istediği 6 ayrı soru var. Bunlar:
1) Neden bu kadar büyük para ihtiyacı ortaya çıktı?
2) Merkez bankalarının piyasaya verdiği paralar, nereye gidiyor?
3) Paralar, birilerinin cebine giriyor mu?
4) Kapitalist sistemde, biri zarar ederken, bir başkası kar edeceğine göre, bu krizden kim karlı çıkacak?
5) ABD, bu krizi kasıtlı olarak çıkarmış, olabilir mi?
6) Kriz bitince, merkez bankaları, piyasaya verdikleri büyük miktardaki likiditeyi nasıl geri çekecek?
Kaydi paraya dikkat
Başbakan, “Bankalar, geçen yıl 11 milyar dolar kâr etti; bu yıl da neredeyse aynı miktarda kâr edecekler; öyleyse, kredi versinler” diyor. Bu söylem, “Bir adamın boyu uzunsa, daha çok vergi versin” demek gibi bir şey.
Devlet Bakanı Şimşek, “IMF anlaşması için zaman veremeyiz; ama, epey yol kat edildi; sıra teknik görüşmelere geldi” diyor. Bu söylem, “IMF anlaşması, bizim yaramıza merhem olacağı zaman değil, onlar istediği zaman olacak” anlamında.
Maliye Bakanı, “Türk vatandaşlarının dışarıdaki paralarının bir yasa çıkarılırsa gelebileceği ve krize merhem olacağı” gibi afaki bir düşünceyle, yasa çıkardı. Bu yasa, krize merhem olmaz. Ama yine de krize karşı önlem alma adına Maliye çalışıyor.
Kriz karşısında en ciddi önlemleri alması gereken Merkez Bankası, birkaç puan faiz düşürme ve döviz depoları piyasasını çalıştırma, döviz ihaleleri açma dışında tedbir alamadı. Oysa, daha önce konu ettiğim gibi, yapması gereken başka şeyler de var.
BDDK Başkanı, “Gerekirse yaparız, ederiz” diyerek, sertlik göstermek dışında bir uygulama sergileyemedi.
SPK, uzun vadeli tedbirler peşinde.
TMSF, Hülya Avşar’la uğraşıyor.
1929 Dünya Buhranı, yaklaşık 20 yıl sürdü. İkinci Dünya Savaşı sonrası, Bretton Woods’da, Amerikan Doları’nın tek hâkim para kabul edilmesi ve böylece, merkez bankalarının sadece altın karşılığı değil, altına dönüştürülebilecek tek para sayılan dolar karşılığında da para basabilmelerinin kabul edilmesiyle yavaş yavaş sona erdi.
Bugünlerde, “Gelişmiş 20 Ülke”nin en üst düzey yöneticileri bir araya gelip İkinci Dünya Buhranı’ndan nasıl çıkılabileceği konularını konuşuyorlar. Hiç şüphe yok ki, dünyamız artık eskisi gibi değil. Bu nedenle, şimdiki ekonomik buhranın önceki kadar uzun sürmeyeceği açık. Zaten, dünya ekonomik sistemi de çok değişti. Güçlü paraların sayısı arttı.
Çokuluslu şirketler var. Serbest ticaret çok gelişti. Ülkelerin ekonomi politikalarına bir anlamda yönlendirme yapılabiliyor. Üstelik, ekonomiler hakkındaki tüm bilgiler, şeffaf biçimde yatırımcılara açık. IMF ve Dünya Bankası gibi, hem izleyen hem de ekonomileri destekleyen kuruluşlar var.
Benzerlik ve farklılıklar
Şimdi, 1929 Dünya Buhranı ile içinde bulunduğumuz İkinci Dünya Buhranı’nın bazı benzerlik ve farklılıklarını görelim:
Birinci Dünya Savaşı sonrası, Avrupa ülkeleri, endüstriyel üretim üstünlüğünü
Global kriz yeni bir kapitalist dengeyle sonuçlanacak: n Dünyada sermaye akışkanlığı ve hızı çok hızlandı. Sermayenin, üretmek yerine, parasal oyunlarla yüksek kâr etme olasılığı arttı. Gerçek üretime dayanmayan kârlar yükseldi. Bunları önlemek olanaksız ama, global kriz sonrası, bu konudaki kontroller artacak. Özellikle, kara para aklama ve vergiden kaçınma olasılıkları gittikçe azalacak.
* ABD’de Bush yönetimi, 11 Eylül terörist saldırısını bahane ederek aldığı sıkı tedbirler nedeniyle, ülkesinden büyük sermaye kaçışına neden oldu. ABD’nin dış borçları çok yükseldi ve Asya ülkeleri, giderek daha yoğun biçimde, ABD’ye borç vermeye başladı. Obama yönetimi, bu duruma bir çare bulmaya çalışacak. Bulmak zorunda. Bu cümleden olarak, uluslararası barışın yeniden sağlanması, ABD’nin savaşlara son vermesi bekleniyor.
* ABD ve Avrupa ülkelerindeki büyük şirketler, yönetim yozlaşması ve üretimde verimsizlik durumuyla karşılaştılar. Global krizin bitmesiyle, çürüklerin ve zayıf halkaların temizlendiği bir kapitalist sistemle karşılaşacağız. Krizden çıkabilen kuruluşlar, çok daha güçlü hale gelecek ve uluslararası boyutta büyüyecek.
Yatırımlar durdu
* Yabancıların, gelişmekte olan