ABD’nin yeni Başkanı Barack Obama, “Change (Değiş)” sloganıyla kazandı. Henüz resmen başkanlık makamını devralmamış olsa da, Obama, bakanlarını seçti ve kilit bürokratlarını atadı. ABD’de başkanın değişmesiyle birlikte, binlerce bürokrat değişimi de yaşanıyor.
“Değişim”e odaklanan sloganına rağmen, Obama’nın özellikle, dış politikalarda fazla değişiklik yapamayacağı anlaşılıyor. İsrail’in Gazze’ye yaptığı son saldırı da, ABD’nin bu konudaki politikalarında bir değişiklik olmayacağını gösteriyor. ABD, İsrail’in kınanmasına bile karşı çıktı; kararı veto etti.
Şimdi, ABD’nin İran’a karşı politikasında bir değişim olup olmayacağı gözlenecek. Çünkü, ABD’deki tüm dış politika yazarlarının ilk gündemi İran. ABD’nin Irak’tan çıkmasıyla birlikte doğacak boşluğu, İran’ın doldurmaya çalışacağı düşünülüyor. İran’ın atom bombasına sahip olmasının, “üçüncü dünya savaşı”na neden olabileceği yönünde yorumlar bile var. Böyle düşünenler, İran’la birlikte, ABD de dahil, tüm ülkelerdeki nükleer gücün azaltılmasını veya yok edilmesini öneriyorlar. Bu nedenlerle de, İran, ekonomisiyle, siyasi ve kültürel yapısıyla çok yakından izleniyor.
Ülkedeki idare rejimi
Gittikçe bozulan ekonomi, rüşvet
The Brown Journal of World Affairs’de yayımlanan, Aharon Klieman’ın araştırmalarına göre;
-40 yıl önce, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin kişi başına milli gelirleri, Asya ülkeleriyle aynı idi. Bugün ise, örneğin, Mısır’ın kişi başına düşen milli geliri, Güney Kore’nin 1/5’i seviyesinde. Yine, 40 yıl önce Malezya ile eşit olan Fas’ın kişi başına düşen milli geliri, halen, Malezya’nın 1/3’ü seviyesinde. 40 yıl önce, Suudi Arabistan’ın kişi başına düşen milli geliri Tayvan’ın 2 katı iken; şimdi, Tayvan, Suudi Arabistan’ın 2 katı kişi başına düşen milli gelire sahip.
- Mısır’ın nüfusunun sadece yüzde 5’ine sahip olan Kosta Rika’nın, Mısır’ın 2 katı fazla sanayi malı ihracatı var.
- Tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin petrol dışı mal ve hizmet ihracatı toplansa, ancak Finlandiya’nın ihracatına eşit oluyor.
- Toplam 340 milyon kişinin yaşadığı, Arap Ligi’ne dahil 22 ülkenin gayri safi milli hasılaları toplamı İspanya’dan az. İngiltere veya Fransa’nın ise yarısı kadar.
- Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde nüfusun büyüme hızı dünya rekoru kırıyor. Ama, bu ülkelerde, okuma yazma bilmeyenlerin nüfusa oranı ortalama yüzde 40 civarında. Bu oran, Latin Amerika ve Doğu Asya
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ve Bankalar Birliği’nin, gecikmeden üzerine gitmesi gereken bir konu daha var: Bankaların ilan ettiği kredi faizlerinin birbirleriyle karşılaştırılabilir olması.
Bu konuda, büyük başıbozukluk var. Krediler, ilan edilen fiyatlardan alınamıyor ve en kötüsü, vatandaş, bankaların kredi faizlerini birbiriyle karşılaştıramıyor.
Türkiye’nin en saygın “güven” kurumlarının başında gelen bankalarımızın, “Ben daha ucuz ve iyi şartlarda kredi veriyorum” diyebilmek için, ilan ettikleri faizlerin (özellikle, tüketici kredilerine uyguladıkları faizlerin), masraflar eklendikten sonra, hiç de ilan edilen gibi olmadığı anlaşılıyor.
Faizler yayımlanıyor, ama...
Bankalar, verdikleri “tüketici kredisi” için uygulayacakları faizleri, hem internet hem de yazılı ve görsel diğer medya araçlarında ilan ediyorlar. Bir banka, “Hangi faizden dilerseniz gelin verelim” dercesine ilan veriyor. Bir diğeri de, gerçek olmasa bile, “Benim faizim en düşük” diyebiliyor. Kısacası, galiba bankalar, halkın, kredinin toplam maliyetinin içine giren diğer unsurları fark etmeyeceğini düşünüyorlar.
Bankaların, dövizle ilgili borçları karşılığında Merkez Bankası’nda tuttukları yasal karşılıklar oranı düşürüldü. Muhtemelen, daha da düşürülecek. Böylece, döviz bakımından bankaların elleri rahatladı; kullanabilecekleri döviz miktarları arttı. Artık, dışarıdan da daha rahat borçlanabiliyorlar. Dış kredilerinin borçlanamadıkları bölümünü de, daha kolay kapatma olanağına sahipler.
Merkez, faiz indirimine gitti. Muhtemelen, indirimler devam edecek. Böylece, bankalar, yılbaşı öncesi olmasına rağmen, yüzde 2 daha ucuza borçlanma, yüzde 2 civarında daha ucuza mevduat toplama olanağı elde etmiş bulunuyorlar. Rahat kredi verilemediği için, mevduat faizleri daha da düşecek gibi görülüyor.
Sonuçta, kredi vermeseler bile, bankaların kârlılıkları sürecek ve bu yıl da , Türk bankaları ve Türkiye’de faaliyette bulunan yabancı bankalar bakımından “rahat ve oransal olarak krizden önceki kadar kârlı ” bir yıl olacak.
IMF memnun
Hükümet ve Merkez Bankası, bankaların sorununu çözdü. İyi de yaptı; öncelikle, bunun yapılması gerekiyordu. Ancak, yapılması gerekenler, bununla bitmiyor. Çünkü, reel sektör hâlâ kredilendirilemiyor.
IMF’nin anlaşma ön koşulu, bankaların durumunun
Bugünlerde milyarder Warren Buffett çok gündemde. Kısa süre içinde, hakkında 10’dan fazla kitap yazıldı; Başkan Obama, onu özel olarak davet ederek onurlandırdı.
Robert G. Hagstrom’un onu anlatan kitabı 1 milyondan fazla sattı.
Dünyanın en büyük yatırımcısı olarak bilinen Buffett, iş hayatına 1956 yılında, sadece 100 dolarla başlamıştı. Halen, 50 milyar dolardan fazla parası olan Buffett’ın ağzından çıkan her kelime, yatırımcılar için çok kıymetli.
Örneğin, bugünlerde General Electric hisseleri aldığı söyleniyor.
Buffett’ın hiç değişmeyen yatırım prensipleri şunlar:
- Firmanın şimdiki ve uzun vadedeki değerine bakarım. Alım fiyatı ile firmanın değeri arasında güvenli bir risk fiyat seviyesi bırakırım. Hisse bu durumda da ucuzsa, alım yaparım.
Kur artışı, petrol fiyatlarındaki düşüş ve ekonomik kriz, cari açığı azalttı. Ama, hâlâ, yüksek oranlı cari açığımız var. Dünyada, GSMH’ye oranla en yüksek 3 cari açıklı ülkeden biri, biziz. İşin kötüsü, bizim cari açığımız dış borçla, sıcak parayla veya dışarıdan gelen yatırımla kapanıyor. İşte, salt bu nedenle bile, IMF anlaşmasına ihtiyacımız var.
Bu aşamada, hem ekonomi yönetimi, hem de Merkez Bankası çok yerinde kararlar aldı. Yeni yılla birlikte, kriz, yeni bir boyut kazanacak ve biraz daha tırmanıp, normalleşme süreci başlayacak. Yeni yılda da, Merkez Bankası’nın piyasaları yakından takip etmeye devam etmesini, IMF anlaşmasının gerçekleşmesini ve ekonomi yönetiminin ahenk içinde, korkuya kapılmadan ve şimdiki gibi yerinde politikalarla, krizle mücadeleye devam etmesini bekliyorum.
İhracatta Ortadoğu’nun payı artıyor. Avrupa’da daralan ihracat pazarının kaybının önemli bir bölümünü, Ortadoğu pazarının kapatacağını düşünüyorum. Bu bizim için iyi haber. Ortadoğu pazarının ihracatımız içindeki payının yüzde 9’dan yüzde 20’ye çıkması bekleniyor. Ortadoğu ülkelerine olan ihracatımız, 10 milyar dolar civarındaki seviyeden 20-25 milyar dolar seviyesine çıkabilecek.
Yeni yıla
Küçük Dünya Kitabı (The Little Earth Book), James Bruges’in dünyamız ve yaşamımız hakkındaki fikirlerinden oluşuyor:
- Dünyada herkes Amerikalıların sahip olduğu hayata sahip olmaya kalksaydı, onları geçindirecek 4 dünyaya daha ihtiyaç duyulurdu.
- Günde 2 Amerikan dolarıyla geçinen insanların sayısı, son 20 yıl içinde yüzde 50 oranında arttı.
- Ulusların ve milyarlarca kişinin gelir eşitsizliğinin en büyük nedeni, verilen krediler karşılığında, onlardan alınan faizlerdir.
- Üçüncü Dünya ülkelerine sağlanan krediler, ortalama anlamda, verilen kredilerin anaparasının 3 katı olarak geri ödeniyor.
- 1976 yılında İsviçre Mozambik’ten 50 defa daha zenginken; 1997 yılında 500 defa daha zengin duruma geldi.
- Dünyamızın doğal kaynaklarının üçte birini halen yitirmiş durumdayız.
Niall Ferguson’un Dünya Savaşı (The War of the World) isimli kitabı, Birinci ve İkinci dünya savaşları sırasındaki hem ekonomik hem de politik gelişmeleri inceliyor.
Anlaşılan o ki, 1929 Dünya Ekonomik Buhranı, Birinci Dünya Savaşı’nın etkileriyle çıkmış ve bu buhran, İkinci Dünya Savaşı’nın nedeni olmuş. İşte bu nedenle, şimdiki buhranın da bir savaşla bitebileceğini dillendirenler var. Ama, öyle olmayacak ve bu seferki buhran bir dünya savaşına neden olmadan, bitecek.
Büyük savaşların öncesinde her zaman büyük ekonomik belirsizlikler yaşanıyor. Fiyat ve kur dalgalanmaları bunların başında geliyor. Bu nedenle, IMF yıllar boyu, sabit veya en fazla bir yılan içinde dalgalanabilen bir kur rejimini savunmuştu.
Ekonomik belirsizliğin yüksek olduğu dönemler; enflasyon oranlarının, büyümelerden yüksek olduğu dönemler olarak da gösterilebilir. Bu dönemlerde, hâkim sınıflar, bozuk ekonominin yükünü zayıf sınıflara yıkabildiler. İşte, enflasyon oranının düşük tutulması gereğinin en büyük nedeni.
Batı ülkeleri geriliyor
650 yıla yakın (bazı tarihçilere göre, 1453’ten sonraki 469 yıl) hüküm süren Osmanlı ve 1620 ile 1956 yılları arasındaki 336 yıl süren Büyük Britanya