Bizdeki son seçimlerde oyların, bilgisayarlara işlenip seçim sonuçlarının neredeyse aynı gün, hatta, sandıklar kapanır kapanmaz açıklanması, birçok spekülasyona yol açmıştı. Şimdi aynı kaygılar ABD’de yaşanıyor. ABD’de, birçok eyalette elektronik oylama sistemi var ve kullanılan oylar tek tek değil, toplu olarak açıklanıyor. Sonuçta, hiç kimse kendi oyunun sayılıp sayılmadığını sorgulayamıyor.
İşte bu nedenle, şimdi Kongre’ye bir yasa tasarısı sunuldu. Artık, kullanılan her “oy”un, gerektiğinde kâğıda da basılması ve elektronik sayım yapıldıktan sonra, oyların, itiraz edilen bölgelerde elle sayılması isteniyor. 2010 yılından itibaren, uygulamanın böyle olması öngörülüyor.
Oy hırsızlığı
Bilgisayar aracılığı ile yapılan oylama veya sonuç hesaplama süreci sırasında, oyların çalınabileceği, oylardaki parti adının sonradan değiştirilebileceği, ilave oylar yaratılabileceği ispatlandı. Doğal olarak, bu işler resmi kurumlar tarafından değil, onların bilgisayarlarına sokulan virüsler tarafından veya
2005 yılında, karanlıkta yalnız siyah-beyaz değil, renkli de görebilen gece gözlükleri icat edildi. Bu sayede, GPS(Global Pozisyon Sistemi) de kullanılarak, polisin ve askerin gece operasyonları, gündüzmüş gibi yapılabilecek.
- 2010 yılına kadar bilgisayarlar, insan beyninin kapasitesine ulaşacak.
- 2002 yılında, ses hızından 7 kat hızlı yolcu uçağının ilk denemeleri yapıldı. Bu uçakların, 11 saat süren İstanbul-New York seyahatini 1.5 saate indireceği hesaplanıyor.
- 2002 yılında Drouillard tarafından icat edilen “lazer barkod” sistemi ile tek tek her süpermarket ürününün taze olup olmadığı, saklanması gereken ısıda saklanıp saklanmadığı takip edilebiliyor. Bu sayede, günü geçen ve bozulan ilaçlar da satılamayacak. Bu sistemin GPS’e uygulanması ile tek bir elmanın bile ağacından, tüketilinceye kadar takip edilmesi mümkün. Sistem, ABD ve Almanya’da kullanılmaya başlandı.
- Japon Susumi Tachi 2002 yılında, giyildiğinde sanki yokmuş gibi arkasını gösteren bir ceket icat etti. Bu sayede, birkaç yıl sonra polis
Hyman Minsky, daha 1996’da ölmeden önce, kapitalizmin çok yakında bir global krizle karşılaşacağını gör-müştü. Minsky, servetin gittikçe arttığı dönemlerde, şirket nakit akışlarının yükseldiğini ama, buna rağmen, borçların da arttığını ve sonunda borçların, kârla ödenemeyecek seviyelere yükseldiğini söylemişti.
Minsky, bu duruma düşen şirketlerin gittikçe arttığını gördü. Sonuç, büyük bir ekonomik krizdi. Global krizin geleceğini herkesten önce gördüğü için, karşılaştığımız global krizin adı, “Minsky Moment (Minsky Anı)” olarak kaldı.
Minsky’nin birkaç önemli öngörüsü vardı:
- Uzun süren büyüme dönemlerinde, şirketler ve kişiler gittikçe daha büyüyen riskler alırlar.
- Daha çok gelir elde etme adına risk alanlar arttıkça, ekonomik yıkım yaklaşıyor demektir.
- Borçlarını kârlarıyla ödeyemeyen şirketler veya gelirleriyle ödeyemeyecek duruma düşen kişiler, gittikçe daha fazla
Yaşadığımız global ekonomik kriz bize çok şey öğretti: 1) Serbest piyasa ekonomisinin, kendi problemlerini en iyi kendisinin çözebileceğini zannederdik. Oysa, kapitalizmin kalesi sayılan ABD’de bile, devletleştirmeler yapıldı; şirketlere ve bankalara Hazine’den sermaye koyuldu; CEO’lar için yasa değiştirildi. Artık, “tam serbestlik”in yerini, “kurallar içinde serbestlik” alıyor.
2) Global kriz başlangıçta, gayrimenkul kredileri(mortgage) nedeniyle oluşan ve kolayca baş edilebilecek bir kriz olarak görüldü. Ancak tüm şirketler, sektörler ve ekonomiler krizden etkilendi. Şirketlerin rasyonel davranmadıkları, hatta çoğu zaman çıkarları doğrultusunda karar alamadıkları anlaşıldı.
3) Yaşadığımız krizin, 1929 ekonomik krizine benzediği ve sadece likidite verilerek aşılabileceği zannedildi. Alan Greenspan bile, böyle bir krizin hiç öngörülmediğini söyledi. Oysa kriz, kapitalist ekonomilerde bilinenden daha derin sorunlar bulunduğunu gösteriyor. Örneğin, 17 milyar dolar yardım yapılsa bile,
Medyada Demokrasi Girişimi’nin (Media Democracy in Action) 2007-2008 yıllarında dünyada, medya üzerinde yapılan sansürleri kapsayan, “Censored 2009” kitabı yayımlandı.
Kitapta, 2007-2008 yıllarında sansürlenen medya haberleri ve bunlardan en önemli 25’inin hikâyesi yer alıyor. Bu yılki kitaptaki Türkiye bölümünde, Arat Dink ve Hrant Dink’in mahkemeye verilişine yer verilmiş. Gelecek yılın kitabında ise, muhtemelen, Türkiye’den Deniz Feneri ve Ergenekon davaları için konulan yayım yasakları da yer alacak.
Kitapta konu edilen, yayımı yasaklanan medya haberlerinden önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:
-“Amerikan askerlerinin, Irak harekâtında öldürdükleri Iraklı sayısı 1 milyonu buldu” haberi sansürlendi. Gazeteler, bu haberi, “Amerika, her ay Irak’ta 10.000 kişiyi mi öldürüyor?”, “Irak’ta ölü sayısı Kamboçya-Ruanda katliamını geçti”, “Araştırmaya göre, Irak sorunu 1 milyon kişinin ölümüne yol açtı” başlıklarıyla
Türkiye ve dünyadaki hükümetler ve ekonomi yöneticileri, geçtiğimiz 5 yıllık dönemde yaşanan, ikincil (derivative) işlemlere bağlı para bolluğunun doğurduğu, global ekonomik krizin gelişini göremediler.
Krize çözüm bulmak amacıyla, Dünya merkez bankaları, karşılığının ne olduğunu fazla umursamadan para bastılar.
ABD dahil, birçok gelişmiş ülke hükümetleri, halklarının vergilerini, batık finansal kuruluşlarını kurtarmak için kullandılar.
Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülke hükümetleri, serbest piyasa ekonomisi kurallarını hiçe sayıp ülkelerinin özel sektörlerine müdahale ederek ekonomik sistemin bir anda çökmesini engellediler.
Bütün bu uygulamalar, özellikle gelişmiş ülke hükümetlerinin piyasadan aşırı borçlanmasına yol açtı. Her ne kadar merkez bankalarının faiz indirimleri sayesinde borçlanma faizleri düşük olsa da aldıkları borçları geri ödemekte zorlanacaklar.
Borçlanma tutkusu
Kriz sırasında, özel sektöre istediği kadar kredi
ABD’de başlayan ve tüm dünyaya yayılan “CEO’ların başarısız olduğu” yönündeki düşünce süratle değişiyor. ABD’de bile, şirket hisselerinin değer kaybetmesine ve birçok şirketin kârlarının buharlaşmasına rağmen, şirketlerin büyük oranda CEO’larından vazgeçmedikleri görüldü. ABD’de CEO’ların iş değiştirme oranı, 2007 yılında yüzde 13.8 iken, 2008 yılında sadece yüzde 14.4’e yükseldi.
Ekonomilerdeki durgunluk, işsizlik oranlarını süratle yükseltirken, işini kaybeden CEO’ların oranı, üretim sürecinin tüm kademelerinde işini kaybeden işçilerin oranının çok altında kaldı.
Strategy and Business’ın dünyadaki en büyük 2.500 şirket üzerinde yaptığı araştırmada, 2008 yılında sadece 127 CEO’nun işini bırakmaya zorlandığı ortaya çıktı. Buna ek olarak, işini bırakan 180 CEO’nun ayrılacağı zaten yıllar öncesinden belliydi. 54 CEO da başkalarıyla birleşen kendi şirketlerinin yeniden başına geçmeyi başardı. Bu rakamlar önceki yıllardaki
ABD’de başlayan ve tüm dünyaya yayılan “CEO’ların başarısız olduğu” yönündeki düşünce, süratle değişiyor. ABD’de bile, şirket hisselerinin değer kaybetmesine ve birçok şirketin kârlarının buharlaşmasına rağmen, şirketlerin büyük oranda CEO’larından vazgeçmedikleri görüldü. ABD’de CEO’ların iş değiştirme oranı 2007 yılında % 13.8 iken, 2008 yılında sadece % 14.4’e yükseldi.
Ekonomilerdeki durgunluk, işsizlik oranlarını süratle yükseltirken, işini kaybeden CEO’ların oranı, üretim sürecinin tüm kademelerinde işini kaybeden işçilerin oranının çok altında kaldı.
Strategy and Business’ın dünyadaki en büyük 2.500 şirketi üzerinde yaptığı araştırmada, 2008 yılında sadece 127 CEO’nun işini bırakmaya zorlandığı ortaya çıktı. Buna ek olarak, işini bırakan 180 CEO’nun ayrılacağı, zaten yıllar öncesinden belliydi. 54 CEO da, başkaları ile birleşen kendi şirketlerinin yeniden başına geçmeyi başardı.
Bu rakamlar, önceki yıllardaki oranlarla