Gezi Parkı’ndan bana tweet atan gençler gülümsetti. Gezi olayını, önceki protesto eylemlerinden ayıran en ilginç özellik ortalığa hakim olan mizah anlayışı ve bununla birlikte giden hoşgörü
Vedat Milor (VM) Gezi Parkı’ndaymış. Birazdan gaz atsalar “aslında bunu Akaretler’de yiyeceksin” der.
VM oralarda, sofraya kaliteli şarap çıkarın, fırça yemeyin...
VM Gezi’ye gitmiş, ihtiyaç listesine şarap ekleyin.
Ortalarda kuzu muzu varsa acele kaçırın oğlum. Gezi’ye VM geliyormuş.
VM Gezi Parkı’na gitse biber gazını yedikten sonra “bu biber zırhla çekilmemiş, zırhla çekilse acısı daha
iyi olurdu” derdi.
Arkadaş; bizzat VM çıkıp ballandıra ballandıra anlatsa yemeyiz senin başbakanını.
Büyük Usta (Estağfurullah-VM) VM da bizimle. “Şimdi bu biber gazını bir de yerinde, Londra’da yemek vardı” diyordu burada. “Portakalımsı bir tadı var.”
VM abi sen bilirsin. Biber gazının yanında ne yemeli, ne içmeli? Hangi ülkenin biberiyle yapılmalı?
Vedat Milor gaz yemez, tadar!
VM anlar aslında, bir tadına baksın, şu biber gazının “portakal” var mı
içinde?
VM gaz yemez. Tadar.
VM Gezi Parkı’ndan bildiriyor: Bu gaz bombasındaki biber Urfa biberi mi? Yanında 50 yıllık bir şarapla çok iyi giderdi.
VM Gezi Parkı’na gitmiş. Gaz bombası için “Ben bunu Fransa’da
yedim. Orada bunu şaraplı ludon sosu
ile yaparlar” demiş.
VM esprisi hiç komik değil.
Adam ağaçları yemeye gelmiş.
VM mikrofon puflarının tadına bakabilir ağabey dikkat etmek lazım.
VM Gezi Parkı’ndaymış, her an biber yağlarında trans yağı var açıklaması gelebilir.
VM Gezi Parkı’ndaymış. Gaz atıldıktan sonra: “Bunun asiditesi biraz fazla, damakta odunsu bir tat bırakıyor.”
Gezi’de en güzel köfte nerde
Vedat abi?
VM buradaymış arkadaşlar. Bedavaya dağıtılan yiyecekleri,
tadacağım ayağına yiyebilir. Aç kalabiliriz. Yayalım!!!
VM abimiz Taksim’e gelmiş. Biber gazının sunumu ve lezzeti hakkında neler söyleyecek sabırsızlanıyorum.
Vedat Bey, parkta karpuz peynir yemenizi öneririm... İspanya’daki kekremsi tadı burada da bulduk...
Yukarıdaki alıntılar 9 ve 10 Haziran’da benle ilgili atılan tweet’lerden bir derleme.
90’lılar bize göre daha hoşgörülü ve mizah gücü olan bir kuşak
Bu yazıyı 10 Haziran Pazartesi akşamı kaleme alıyorum. 16 Haziran’da yayınlanacak. Pazar yazılarımı en geç önceki salı gönderiyorum.
Hem gülüyorum hem de ellerim daha fazla titriyor. Gülümsememin nedeni belli. Korkum ise “Acaba bir çılgınlık olup kan dökülür mü?” diye endişelenmemden kaynaklanıyor. Bu tweet’leri yollayan ve Gezi’ye katılan gençler sağ olsun. Demokratik ve bireysel hak ve özgürlükleri savunmanın yanında bence çok ihtiyaç duyup uzun süredir yoksun kaldığımız bir hediye veriyorlar bize. Hiciv. Mizah. “Gezi’nin en önemli katkısı bu mu?” diye sorarsanız değil tabii. Bireysel ve demokratik hak ve özgürlükleri savunma en başta gelen katkı. Bunların ötesinde bence Gezi olayını bundan bir ve iki kuşak önceki protesto eylemlerinden ayıran en ilginç özellik ortalığa hâkim olan mizah anlayışı ve bununla birlikte giden hoşgörü. Olayın dinamo gücü olan 90’lı kuşak bu açıdan benim ağabeylerim 40’lı kuşak ve biz 50’li ve 60’lı kuşaklardan çok farklı. Bizlerin protesto eylemleri, haklı veya haksız, kin ve nefret üzerine kurulur ve sloganlar daha çok futbol sahalarından alışık olduğumuz “kahrolsun” edebiyatından ibaret olurdu. 90’lı kuşak bize göre çok daha hoşgörülü ve mizah gücü olan bir kuşak. Gezi’ye gelmeden önce ben adeta kabre gider gibi bir psikoloji içindeydim.
Mutluluk verici bir panayırı andırıyorZiyaretin sonunda ise adeta bir Haldun Taner/Metin Akpınar, Zeki Alasya, Ahmet Gülhan kabaresi sonrası yarı keyifli yarı düşünceli bir halde alanı terk ettim. Uzuneşek oynayan gençler, basit sloganlar yerine kelime oyunları ve Aziz Nesin’in bile yaşasaydı gurur duyacağı tekerlemelere dayanan şarkılar, türküler... Etraftaki dostluk ve dayanışma havası. Mutluluk verici bir panayırı andırıyor Gezi. Aklıma buna benzer olarak sadece 14 Temmuz’da sokaklarda dans edip şarap içerek Bastille’in işgalini kutlayan Fransız halkı geliyor (merak etmeyin kimse şarap içmiyor, çay ve su içiliyor). Bir sosyal bilimci olarak düşünüyor ve tam iki hafta önce Paris’te tanık olduğum ve eşcinsel evliliği protesto eden gösteriler ile kıyaslıyorum. Orada gördüğüm bizdeki 70’lerin çatık kaşlı ve belli kalıplar içinde kalmış tip bir protesto idi.
Bu aralar kimse lokantada görünmek istemiyormuşBurada gördüğüm yepyeni bir olay. Dar kalıpların dışına çıkan, gelişme yönü kestirilemeyecek, bizler ve sizler gibi korkularının esiri ve yapay ihtiyaçların tutsağı olmuş tuzu kuru ya da kuruca kesimleri omuzlarından tutup silken bir hareket bu. “Hey. Hayat kısa. Haysiyetini koru, yaşama zevkini kaybetme...” Post-modern bir hareket mi bu? Batı bizim eski halimize benzemeye başlarken acaba biz onlara geleceğin yönünü mü gösteriyoruz? Kitle hareketleri konusunda onlara ders mi vereceğiz? Bakalım, kütlenin bu kitle hareketine karşı tepkisi ne olacak? (Metin Münir beyin kulağı çınlasın. Kütle ve kitle ayırımını açıklayan çok güzel yazıları vardır.) Bu soruların cevabını bilmiyorum ama bildiğim bir şey var. Bugünlerde hiç kimse lokantada falan görünmek istemiyormuş. Elalem ne der diye korkuyorlarmış. “Millet ne ciddi işlerle uğraşıyor, sen ne yapıyorsun” derler diye lokantaların teras kısımlarında oturmuyormuş müşteriler.
Başkalarını bilmem ama ben kendi adıma konuşayım. İnşallah yas tutmayı gerektirecek bir gelişme olmaz. Olmadığı müddetçe ben utanıp sıkılmadan hayatın güzelliklerinden yararlanmaya ve elimden geldiğince bunları sizlerle paylaşmaya devam edeceğim. 90’lar kuşağı topluma mutsuzluğu değil, mutluluğu yaymaya çalışıyor. Galatasaraylılar, Fenerliler, Çarşı, anti-kapitalist Müslüman gençlerden tutun da varoşlardan gelen Doğu kökenli vatandaşlara ve diskolarda sık sık gördüğümüz tür gençlere kadar hepsi bu amaçla birleşmiş. Başkalarını kendilerine benzetmeye, kendileri gibi düşünmeye ve yaşatmaya zorlamıyorlar. İstedikleri toplumda kendilerine özgürce ve onurlarını koruyarak yaşayacakları bir alan açmak. Belki onların da bizim tecrübemizden öğrenecekleri bir-iki şey var ama benim kendi adıma onlardan öğrendiğim ilk ders bu. Acı değil tatlı bir ders olduğu için bunu tatlı bir şarap açarak kutlamalı. Şarap içmiyorsanız hoşaf da olur!