Almanya’nın batısındaki Mosel Vadisi bir masal diyarına benziyor. Ayrıca Koblenz ile Trier kentleri arasındaki Mosel bölgesinde dünyanın, Fransa Bourgogne ile birlikte, en iyi beyazları yapılıyor
Cochem gerçeküstü bir yer. Tepede türbanlı şato sanki gerçek değil, maket.
Nehrin yamaçları son derece sarp ve dik. Bağlar buralarda kurulu.
Eğer küçük çocuğunuz varsa zaman zaman siz de mutlaka onun diyarına giriyorsunuzdur. Pembe, pespembe bir dünya. Güzel prensesler, yakışıklı prensler, efsunlu şatolar, yemyeşil ve usul usul akan ve yılan gibi kıvrılan akarsuların hayat verdiği bir diyar. Pinokyo’nun köyü gibi. Yüzler gülüyor, çocuklar etrafa neşe saçıyor, kimse kimsenin kalbini kırmıyor, hoyratça davranmanın ne demek olduğu bilinmiyor.
Almanya’nın batısında Lüksemburg sınırındaki Mosel Vadisi böyle bir
diyar işte.
Bize uzak ama bugün buradaki son günümde bu yazıyı kaleme aldığım Metz kentine 1.5 saat mesafede. Biz de bundan yararlanıyor ve 25-29 Nisan arası burada masal gibi dört gün geçiriyoruz.
Dünyanın en iyi beyaz şarapları burada yapılıyor
Mosel Vadisi’nde kent yok. Sadece minik kasaba ve köyler var. Pek çoğu hemen Mosel Nehri’nin kenarında. Bazıları ise sarp yamaçlarda kurulmuş ve kuşbakışı dünyanın en muhteşem manzaralarından birine hakimler.
Cochem’de Villa Vinum butik otelde kalıyoruz. Lüks değil konforlu. Üç sene önce burayı harabe halinde iken biri Alman diğeri Hollandalı orta yaşlı bir çift satın alıp yörenin ruhuna uygun şekilde dekore etmişler. Gerek Theo, gerekse kız arkadaşı Monica cana yakın ve müşteriyi cüzdan olarak değil, dost olarak gören empati yetenekleri gelişmiş insanlar.
Cochem gerçeküstü bir yer. Tepede türbanlı şato sanki gerçek değil, maket. Şato ile nehir kenarına kurulu kasaba arası bölge orman. Yemyeşil. Kıyıdaki evler rengarenk boyanmış ve nehrin karşısına geçip seyrettiğiniz zaman kendinizi Almanya’da değil, İtalya’da Ligurya’daki kıyı kasabalarından birinde gibi hissediyorsunuz. Cochem’in minik bir meydanı, çok hoş renkli camlar ile süslü modern bir kilisesi, bira ya da şarap içilen barları, tavernaları, vitrinleri şekil şekil marzipanlar ve çikolatalar ile süslü pastaneleri var.
Koblenz ile Trier kentleri arasındaki Mosel bölgesinde dünyanın, Fransa Bourgogne ile birlikte, en iyi beyaz şarapları yapılıyor. Bourgogne’da kral Chardonnay üzümü. Burada ise Riesling. Riesling soğuk iklimi seviyor. En iyi bağların bulunduğu bölge Cochem’e
45 dakika uzak. Bernkastel-Kues ve Traben-Trarbach gibi minik kasabalar Mosel’in merkezi sayılabilir. Buralardan biraz daha batıya, Lüksemburg sınırındaki ve 19’uncu yüzyılın büyük düşünürlerinden Karl Marx’ın doğum yeri olmakla da anılan Trier’e doğru giderseniz Saar ve Ruwer nehirlerinden adını alan bölgelerden geçiyorsunuz. Buralarda da çok özel bağlardan harika şaraplar yapılıyor.
Bu yörede birkaç gün geçirirseniz ve şarap içmeseniz bile neden bu kadar iyi şaraplar yapıldığını hemen anlarsınız. Nehrin yamaçları son derece sarp ve dik. Bağlar buralarda kurulu. Anaçların görüntüsünden bağların oldukça yaşlı olduğunu tahmin etmek zor değil. Gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı bu yörede çok fazla. Bu da üzümlerin olgunlaşması için ideal. Yöre soğuk olduğu için şaraplarda asidite de zengin.
Teruar da çok özel. Slate ya da kumtaşı. Riesling için ideal. İdeal koşullara ulaştığı zaman Riesling üzümü dünyanın en dengeli beyaz şaraplarını yaratıyor. Denge dedim. Meyvemsilik, asidite, mineralite, alkol ve residual şeker arası denge.
Almanya’da Rheingau, Rheinhessen, Nahe ve Avusturya’da Wachau bölgelerinde de dünyanın en iyi Riesling’lerinden bazıları üretiliyor. Ancak zarafet ve meyvemsi zenginlik açısından hiçbir bölgenin Riesling’i Almanya-Mosel düzeyine ulaşmıyor.
Clemens Busch, organik sertifikası olan, kalite peşinde koşan bir üretici.
Bağların en genci 40, diğerleri 70 yıllık
Günümüzde şarap dünyasında efsunlu bir sözcük var; teruar. En sıradan endüstriyel şarap yapanlar bile uluslararası stilde şarap yapmadıklarını, şarabı makyajlamadıklarını, lezzeti maskelemediklerini, toprak yapısına
uygun şarap yaptıklarını söylüyorlar.
Bunların çoğu maval. Ciddiye almayın.
Teruarın ne demek olduğunu ve şarapta nasıl bir fark yarattığını anlamak için Almanya’daki Riesling bölgelerini ve Fransa’daki Bourgogne bölgesini ziyaret etmek lazım. Birbirinin yanındaki ve aralarındaki sınırın pek de belirgin olmadığı bağlardan gelen şarapların bile çok farklı olduğunu o zaman anlıyorsunuz.
Nasıl mı? Diyelim Punderich köyünde Clemens Busch adlı organik sertifikası olan ve toplam üretimi 80 bin şişenin altında olan ama miktar değil kalite peşinde koşan bir üreticinin evindesiniz. Rita Busch bana ve eşime bir yandan farklı teruarların şaraplarını denetiyor ve bir yandan da pencereden karşıdaki bağları işaret ediyor. Bağlar yan yana ama toprak yapısı farklı. Hepsi kumtaşı ama gri kumtaşı var, volkanik kaynaklı kırmızı kumtaşı var ve ilk kez gördüğüm mavi kumtaşı var (örnekleri de tadım yaptığımız masada duruyor).
Şarapların ortak özellikleri hem kolay içimli ve elegan hem de yoğun ve kompleks olmaları. Ama mineral yapı hepsinde farklı. Mavi kumtaşlı bağlardan elde edilen şarapların adeta tuzlu ve tütsülü gibi bir mineralitesi var. Klasik gri kumtaşı sanki daha zarif ve taşımsı bir mineralite. Kırmızı volkanik toprak ise daha topraksı ve baharatlı bir mineraliteye sahip.
Bağların en genci 40, diğerleri 70 yıllık.
Gri kumtaşlı ve güneye bakan Falkenlay bağı, yöredeki tüm bağlar gibi son derece dik bir yamaçta. Burada traktör kullanmak mümkün değil. Hasat da makine ile değil, elle yapılıyor elbette.
Bu bağın en tepesindeki iki parselden “Felsterrasse” ve “Raffes” parsellerinden ayrı şaraplar elde etmiş Busch. Bunlar tam bir mineralite bombası. Şarabı tükürseniz bile lezzeti uzun süre damakta kalıyor.
Sek şarapların iyisi için GG ifadesine dikkat edin
Alman şarap etiketlerini okumak zor. Uzmanlar bile bazen yanılıyor. Örneğin Auslese ibaresini görünce
şarabı tatlı sanıyorlar. Genelde bu doğru ama her zaman değil.
Sek şarapların en iyilerini bulmak istiyorsanız GG ibaresine dikkat edin. Grosses Gewachs. En kaliteli parsellerden üretilen ve verimi düşük tutulan şaraplar
bu ibareye hak kazanıyor.
Ünlü Joh. Jos. Prüm bunun tam tersi felsefede bir üretici. Mosel şaraplarının
çok uzun fermantasyon sonucu sek
hale dönüştürüldükleri zaman meyvemsiliklerinden ödün verildiğini düşünüyor.
Alman şaraplarında şarabın elde edildiği bölge ve bağın adı etikette var. Wehlener Sonnenuhr süper elegan ve meyvemsi Riesling’lerin elde edildiği bir bölge. JJ Prüm şarapları özellikle
10-15 sene yıllandıktan sonra kendilerini tam ifade ediyorlar. Aslen avukat olan Katharina Prüm bize babasının harika şaraplarını haklı bir gururla tattırıyor. Birçok tadımcının meyvemsiliği tatlılık ile karıştırdığını söylüyor.
Gerçekten de söz konusu meyvemsi zenginlik ise Riesling diğer tüm beyaz üzümlerden açık ara önde, birinci.
Bu meyvemsilikten ödün vermemek için katiyen barik (minik meşe fıçı) fermantasyon yapılmıyor. Şaraplar bariklerde değil, kocaman ve eski meşeden ya da paslanmaz çelik tanklarda yıllandırılıyor. Benim ziyaret ettiğim önde gelen üreticiler eski meşe tankları tercih ediyorlar. Nedenini sorduğumda da aynı cevabı alıyorum: Şarabın hava alması, mikro oksidasyon için bu daha iyi.
JJ Prüm’ün 1995 Wehlener Sonnenuhr Riesling’ini ağır ağır yudumlarken içinizden gözünüzü kapamak geliyor. Şarabın
o kadar mükemmel bir meyve-asit-alkol-mineral-şeker dengesi var ki analiz etmeyi bırakıp felsefi düşüncelere dalıyorsunuz.
Gezinin ardından düşünüyorsunuz: Acaba bir rüya mıydı?