Barba, kuzenim Ömer Camcıoğlu’nun seçimiydi. Klasik çizgilerde, alışılageldik mezeler ile donanmış hoş bir meyhane. Tekir balığını ızgara istiyoruz. Hafif, taze ve içi sulu balığın. Usta biliyor mangal işini
Meyhanelerin pek çoğu artık mezeleri kendileri hazırlamıyor. Toptan ve fabrikasyon alıyorlar. Kim uğraşacak çalı fasulyesi ya da deniz börülcesi ayıklamakla. Marine levrek de o yüzden her lokantada aynı lezzette
Bu sene kış uzun sürdü.
Yaz gecikti. Ben ilk kez denize 10 Haziran’da girdim. Soğukça ama
keyif veriyor. Deniz kıyısında rakılı meyhane siftahını da
9 Haziran’da yaptık. Okuyucularım bilir, Burgazada’daki Fincan Cafe benim sevdiğim bir meyhane.
Bu sefer ise Fincan’ın bitişiğindeki Barba Lokantası’nı denedik.
Barba, kuzenim Ömer Camcıoğlu’nun seçimi idi. Ömer’in dedesi, benim ise anneannemin babası Halit Camcıoğlu Bey bildiğim kadarı ile 1930’larda adaya yerleşen ilk Müslüman Türk. Ömer ve ablası, erken yaşta aramızdan ayrılan Turgut Ağabey’in eşi Seniha Koşar, kuzenlerim ve bizler hâlâ aile büyüklerimizin mekanında yaşıyoruz. (Tek fark eskiden tek olan evin şimdi iki kata ayrılması ve kat mülkiyetine geçilmesi.) Hepimizin
ortak dileği, bizler göçtükten sonra, çocuklarımızın ve torunlarımızın da aynı yerde yaşayıp bahçemizi korumaları. Yani güzelim bahçenin yerini beton apartmanların almaması. Milli parklarımızın alışveriş merkezlerine çevrilmek istendiği
bir ülkede rant denen canavarın
doğamıza ve ülkemize verdiği
zarar, tüm ayyaş ve çapulcuların yapabileceği tahribatın çok ötesinde.
Lakerdanın tuzu kıvamında, ne sert 0ne de pelte gibi
Barba’yı, Barbayani lokantası ile karıştırmayın. Barbayani’nin sahipleri artık hayatta değil ama Barbayani gene Burgazada’da yaşamını sürdürüyor. Barba’nın işletmecisi ise aynı zamanda Büyük Kulüp’ün (Deniz Kulübü) işletmecisi Ümit Bey. Babası da
adalı idi ve bu işi yapardı.
Ümit Bey işinin ehli. Klasik çizgilerde, alışılageldik mezeler ile donanmış hoş bir meyhane Barba. Yemekte komşumuz Dilara Hanım da var. Artık sayıları çok azalmış eski İstanbul hanımefendilerinden. Her zaman şık ve her zaman kibar. Çok önemli bir noktaya değiniyor yemekte. Meyhanelerin pek çoğu artık mezeleri kendileri hazırlamıyor. Toptan ve fabrikasyon alıyorlar. Kim uğraşacak çalı fasulyesi ya da deniz börülcesi ayıklamakla. Marine levrek de o yüzden her lokantada aynı lezzette...
Barba’da soğuklar fena değil.
Beyaz peynir özellikle lezzetli. Tam yağlı inek sütü. Kavun idare eder. Patlıcan salatası vasat üstü. Zeytinyağlı dolma belli ki dolaptan çıkmış ve çok pişirildiğinden dolayı macunumsu olmuş. Lakerda ise gayet iyi. Tuzu kıvamında, ne sert ne de pelte gibi.
Bunların yanında elbette ki rakı iyi gidiyor. Ömer’in seçimi fıçıda dinlenmiş Altın Seri fena değil. Meşe kokusu hoş ama belki yeteri kadar distile edilmeyip çabuk şişelendiği için biraz rahatsız ediyor alkolü. Nedense birçok rakı piyasaya yeni çıktığında iyi distile edilip dinlendiriliyor. Zamanla kalite düşüyor. Sonra yeni ve güzel farklı bir rakı çıkıyor piyasaya. Bakalım şimdi reklam yasakları gayri milli ve hepimizin sevdiği bu içkiyi nasıl etkileyecek?
Paçanga böreği lezzetli, pastırması çok iyi
Barba’nın ara sıcakları bence soğuklarından daha iyi. Ahtapot bacağını çok lezzetli yapmışlar. Tereyağı ve kekik ile. Sert değil ama fazla da yumuşak değil. Benim
sevdiğim gibi.
Herkese bir tane kroket veriliyor. Bol kaşarlı. Biraz fazla tuzlu. Belki o yüzden Ceylan bayılıyor ve 6 kroketi leblebi gibi mideye indiriyor. Paçanga böreği de çok lezzetli. Malzemesi bol. Pastırması iyi. Yağını çekmemiş.
Bunlar kızartma olduğu için tekir balığını ızgara istiyoruz. Hafif, taze ve içi sulu balığın. Usta biliyor mangal işini. Lokanta hafta sonu akşamı tıka basa dolu ama servis aksamıyor. Boşalan rakı bardakları yenileniyor.
Su soğuk. Buz servisi yapılıyor. O günler arasında fazla zaman geçmiyor. Balık meyhanesi ortalamasının üzerine çıkan bir lokanta Barba. Burgaz’a yakışıyor.
Adam başı kaç deseniz, maalesef bilmiyorum çünkü başta belirttiğim
gibi davetli idim.
DEĞERLENDİRME: HHHHH
Kara mizahın güzel bir örneği
Bir önceki cuma günkü yazımda okuyucularıma genç yaşında Amerika’nın seçkin iktisatçıları arasına girmeyi başaran Prof. Daron Acemoğlu’nun Herald Tribune’de yayınlanan “Turkey’s Flailing Democracy” makalesini tavsiye etmiştim.
Ülkemizdeki olayları geniş, çok yönlü ve tarihi derinliği olan bir bakış açısından değerlendiren Daron Acemoğlu,
AKP hükümetinin demokrasi konusundaki yaklaşımını ciddi şekilde eleştiriyor ama ana muhalefetin de başka bir tarih diliminde yaşadığına değiniyor.
Adadaki yönetim biçimi de sanırım bu 30’larda kalmış, katı bürokratik yaklaşımın bir yansıması. Amerika’da (Daron Bey’in de desteklediğini sandığım) Obama’nın karşısındaki güçlü Pentagon-iş dünyası-finans sektörü-neocon lobisine rağmen iki seçimi kazanmasının başta gelen nedeni sosyal medyayı iyi kullanması, gençler ve kadınlar gibi ‘azınlık’ grupları ile diyalog kurabilmesi, onların özlemlerini iyi değerlendirmesi.
Amerika orası... Türkiye burası... Diyeceksiniz...
Haklısınız...
Adanın çöp problemi
Yaz demek Burgazlılar için aynı zamanda çöp kokusuna siftah demek.
İki senedir yazdım ama Belediye’nin kılı kıpırdamıyor. Adanın en güzel yeri, ana sahilde iki kulübün (Deniz ve ASSK) girişi ve Atatürk büstünün hemen yanı, adanın çöp kamyonlarının iskelesi ve durak noktası. Pis koku, üstü açık çöp bidonları, sinekler, yanından geçerken burnunuzu tıkamanız gereken çöp kamyonları... Ben önlerinden geçip kulübe giderken bir yandan burnumu tıkıyor, diğer yandan da büstün oradaki çöplere bakmamaya çalışıyorum.
Adanın arkasında çöp kamyonlarının durak noktası olabilecek yerler yok mu? Çok! Ama herhalde kolaya kaçmak milli özelliklerimizden.
Belediye bir yeniliğe imza atmış ama. Çöp kamyonlarına slogan yazılmış.
“ADA TEMİZ. HERKES MUTLU.”